KKTC, Kıbrıs Cumhuriyeti, Kürdistan…
Siyasi olaylarda söz bir beyandır. Beyanda, bir konuda niyeti ifade eden unsurdur. Bu siyasette çok önemlidir. Genele gitmeyelim, özel olarak Türkiye’deki Kürt meselesine ve Kıbrıs sorununa bakalım.
Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için önce ifadede, sözde değişim oldu. Yani Kürt ifadesinin ve dilinin üzerindeki yasaklar kırıldı. Bu yasakların kırılması ile yaratılan tabular sarsıldı. O zamandan sonra, Türkiye’de farklı kimliklerin, inançların, siyasi görüşlerin demokratik esaslar üzerinde ortaklaşa nasıl birlikte var olacağı arayışları gelişti. Bu herkesi, başka türlü düşünmeye zorladı. .
Bu değişim tabularla belirlenen düşünce kalıplarını sarstı. “Bölücü Kürt” ifadesi Türklerin,” yıkılası Türk devleti” anlayışı da Kürtlerin dilinde önce yumuşamaya, sonra başkalaşmaya başladı.
Şimdi Türkiye, yeni bir düzeyi yaşıyor. Bu Diyarbakır buluşmasından sonra kendini gösterdi. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan çok ciddi bir adım daha attı. Diyarbakır buluşmasında Sayın Mesut Barzani’ye, Irak Kürt Yönetimi Başkanı olarak hitap etti. Kürdistan dendi.
Evet, geçmişte Sayın Barzani’ye yönelik ifade edilen “Peşmerge veya Aşiret” lideri gibi tanımlamalarından sonra, yeni Irak yapılanmasında oluşan, Anayasal düzenlemede, federal ilkelerde Kuzey Irak Kürt Yönetimi oluştu..Bu gelişmeden sonra Türkiye ile ekonomik ve kültürel ilişkiler gelişmeye başladı. Bu ilişkiler gel gitlerle siyasi olarak da gelişti...
Ama bu gelişmeye karşın, Türkiye’de resmi söylemler ve medya dilinde, Irak Kürt Yönetimine dönük olarak, dilde ve sözde hitap yerine oturmadı. Bölgesel Yönetim ifadesi ile seslenişler yapılmaya başlandı. Bu söz, beyanlarda ifade edilen kardeşlik niyetlerinin tam anlamı ile algılanmasına engeldi. Üstelik bu, Türkiye’deki çözüm sürecine dönükte, samimiyet algısında sıkıntı yaratıyordu.
İşte Diyarbakır buluşmasından sonra doğan yeni sinerjinin bir yanı da burada saklıdır. Çünkü, Türkiye Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır buluşmasında önemli bir cesaretli adım attı. Sayın Mesut Barzani’yi davet etmesi yanı sıra, ilk kez Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve Kürdistan ifadelerini kullandı. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın attığı bu yeni adım; yani sözdeki bu değişim, verilen beyanlarda, Türkiye’de, Türklerle Kürtlerin, barış içinde birlikte ve Irak’taki Kürt Yönetimi ile de barış içinde yan yana var olma niyetine dönük samimiyetin daha da anlaşılır olmasına katkı sağladı…
KIBRIS’A GELİNCE
Ancak iş Kıbrıs’a geldi mi böyle bir şey yok. Bizde hem medyada, hem de siyasette hala, hem Kuzeyde ve Güneyde hem de Türkiye ile Yunanistan da statükonun oluşturduğu çatışma ve yok sayma, aşağılama dilinde, bir değişiklik yoktur.
Bu yüzden bu söze yansımıyor. Dolayısı ile sözlerle oluşan beyanın içeriği, ne kadar barışçı öz taşısa da, çözüme yardımcı olacak bir sinerjinin yeterince gelişmesine katkı oluşturmamaktadır. İnandırıcılığı sarsmaktadır. Buda olayın etrafında halk dinamiğinin gelişmemesine yol açmaktadır..
Güneyde, Kuzey’e dair beyanlarda, ifade edilen sözler; “ Sahte Devlet, Sözde Türk Yönetimi, Milletvekilleri “ falan diye ifadeler kullanmak geçerlidir. Ya da Türkiye’ye dönük aşağılayıcı dile ve sorunun çözümünde, Kıbrıs Türk Toplumunun kimliğini ve varlığını yok sayan, meseleyi Türkiye’ye bağlayan açıklamalar yapılmaktadır.
Kuzeyde ise güneye dair ifade edilen sözlerde Cumhurbaşkanı falan değil, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı veya aynen güneydekiler gibi sözde ifadeleri kullanılmakta. AB’ yi, BM’yi sürekli olarak “ Kıbrıs Cumhuriyetine” dönük düşmanlığa davet eden, onların üyelikleri nedeni ile de AB ve BM’ yi aşağılayıcı ve düşmanlık çağrıştıran ifadeler kullanılmaktadır.
Türkiye de ise Güney, olmayan ülke veya Güney Kıbrıs Rum yönetimi gibi ifadelerle anılmaktadır.. Yunanistan da ise bize dair yok saymak, hatta tanımlama yapmamak meziyet sayılmaktadır.
İşte bu durum, niyet ne isterse olsun, dildeki bu kaos söze yansıdığı için, beyan ne denli iyi niyetle yapılırsa yapılsın, karşılıklı olumlu algıyı yaratmamaktadır.
Bu yüzden özellikle Türkiye’de Kürt sorunun çözümüne dönük sağlanan gelişmeyi iyice kavramamız gerekmektedir. İfade de yasağın kalkması. Sözden ise diğerini yok sayma veya aşağılama dair unsurların arındırılması, beyanların inandırıcılığının artmasına ve niyetin anlaşılır olmasına yol açtı.
Bu yüzden liderler arası görüşmelerin dahi, zorlukla oluşturulmaya çalışıldığı ülkemizde, artık dilin ve sözün, karşılıklı olarak sorgulanması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Eski statüko dili yerine, yeni bir dil ve söz geliştirmek gerekmektedir.
Bunun için, güneyde ve Kuzeyde, ilk etapta karşılıklı her şeyden vazgeçmek gibi bir hayal peşinde değilim. Ama artık farklı hitapları da ısrarla dile yerleştirmek çabasının da gelişmesi gerekmektedir. Bunun için medyanın, düşünürlerin, sivil toplumun, siyasi güçlerin bunun öncülüğüne soyunması gerekir.
Artık olmaması gereken nokta açıktır. Çözüm için uğraşırken, çatışmanın, statükonun oluşturduğu, diğerini yok farz eden, aşağılayan söz, ifade ve kavramlardan karşılıklı kopmak gerekir.