KKTC’nin Ekonomik Gelişimini ve Kalkınmasını Güçleştiren Olgular
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ekonomisinin son 20 yıldaki büyümesine bakıldığında ciddi ilerlemeler kaydedildiği görülmekle birlikte, kalkınmışlık ve gelir dağılımı açısından istenilen düzeye gelemediği de anlaşılmaktadır. Bu alanda farklı çevreler tarafından yapılan çalışmalara bakıldığında, ekonomik kalkınmayla ilgili zorlukları oluşturan unsurlarda pek bir farklılık olmadığı görülmektedir. 2018 yılı şubatında başlayıp 2019 yılı haziranında biten 16 aylık müsteşarlık deneyimim sırasındaki gözlemlerim ve deneyimlerim de çok farklı olgular ortaya çıkarmamış olsada bazı saptamalarda farklı düşüncelerim de oluşmuştur. Dolayısıyla gerek dünya Bankası ve Avrupa Birliği uzmanlarının, gerekse Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisinin uzmanlarının bu alana ilişkin çalışmaları referans alarak, kendi bilgi ve deneyimlerim çerçevesinde, kendi filtremden de geçirerek bu alana ilişkin oluşan inancımı bu yazımda sizlerle paylaşacağım.
KKTC’nin kakınması ile ilgili zorkluklara ilişkin olguları, KKTC’nin kendine munhasır durumundan kaynaklanan dış kaynaklı olgular, özel sektörün büyümesi ve kurumsallaşması süreçlerinin karşılaştığı zorluklara ilşkin olgular ve kamu sektörünün yapısal problemlerinden dolayı ortaya çıkan verimsizlik ve yönetişim problemleri temelinde ortaya çıkan olgular olarak üç ana gruba ayırabiliriz.
Ekonomik kalkınmayala ilgili ülkemizin karşısındada duran dış kaynaklı problemlerin başında gelen kıbrıs problemidir. Ancak kıbrıs problemi tek başına ekonomik değil siyasi bir problem olmakla birlikte KKTC için bazı ekonomik sonuçlar orataya çıkarmaktadır. Bunların başında Kıbrıs probleminden dolayı KKTC arazilerinin geniş bir bölümünü uluslararası platformda itilaflı olarak kabul edilmesidir. Bu problem, bahse konu toprakların taşıdığı ekonomik potansiyelin bütünüyle ortaya çıkmamasını ve ekonomik büyümeye ve kalkınmaya tam anlamıyla katkıda bulunamamasını sağlamaktadır. Tanınmamış bir ülke olmamız nedeniyle İhracatla ilgili problemler uluslararası piyasalara erişim zorlukları ortaya çıkarmakta ve maliyetlerimizi artırmaktadır. Yıllardır süregelen ekonomik izolasyonlar Kıbrıs Türk toplumundaki belli risk algılarını ve davranışlarını da etkilemiştir. Bunların başında kamu sektöründe reform için atılması gereken adımların sadece kıbrıs sorununa bir çözümün ardından atılması gerektiği fikridir. Oluşan bu fikir mevcut şartlarda reform hareketlerini başlatma ve değişim motivasyonunu olumsuz yönde etkilemektedir. Bununla birlikte döviz kurlarındaki dalgalanmalar ülkenin ekonomik kalkınmasıyla ilgili güçlükler ortaya çıkarmaktadır.
Diger yandan özel sektörün gelişiminin önünde duran zorluklara bakacak olursak, yatırım ortamını belirleyen unsurların zayıflığı ön plana çıkmaktadır. Genel olarak yatırım ortamının motive edici olmaması ticari uyuşmazlıkların çözümü ve icra iflas uygulamalarının yetersiz olması ve küçük hissedarlara yönelik korumanın yasalarımızca yetersiz olması yatırım iklimini olumsuz etkileyen unsurların başında gelmektedir. Öte yandan özel sektör faaliyetlerini belirleyen yasalar arasında güncelliğini yitirmiş olanlar olduğu bilimekte ve bu yasaların değişimi mevcut sistemde oldukca uzun bir zaman gerektirmektedir. İşletmelere sunulan idari hizmetler yavaş ve çoğunlukla matbu kağıt esaslı olması bürokrasiyi artırmakta ve işlem hızını yavaşlatmaktadır. Teşvik sistemimiz nitelik değil nicelik esaslı olmasından, firmaların daha rekabet edebilir ve üretken olmalarına destek olmaktan uzaktır. Sözleşme ve yasal düzenlemelerin uygulamalarından doğan anlaşmazlıkların çözümü yavaş, yaptırımların ise zayıf kalması firmalara ve vatandaşlarımıza maddi zararlar vermekte ve ekonomik verimsizliği artmasına yol açmaktadır.
Kamu sektöründe ise ekonomik kalkınmaya engel oluşturan olguların başında planlama, kordinasyon ve hesap verilebilirliğin zayıf olması gelmektedir. Bu durumun beraberinde bir takım olumsuzluklar getirmektedir. Planlama yetisinin kamuda sınırlı olması özellikle idarenin yapmak istediği reformlarını, ihtiyaca yönelik ve ekonominin geneline yayılalacak şekilde bir reform planına dönüştürmesine engel olmaktadır. Diğer bir önemli olgu ise izleme ve değerlendirme mekanizmalarının yerinde olmaması, yapılan uygulamaların takibini mümkün kılmamakta, ve sonuç olarak hiç bir etki yaratmayan etkisiz politikaların açığa çıkmasını engellemekte ve kötü politikaları gizlemektedir.
Kalkınmanın en önemli lokomotiflerinden biri de o ülkede sabit sermaye yatırımları ve onlar için yapılan harcamalardır. Kamu bütcesine bakıldığında kamu yatırımlarının reel olarak azalmakta olduğu görülmektedir. Dünya bankasının raporlarında 2006 yılında kamu yatırımlarının Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla içerisindeki payı %7,9 iken 2017’ bu payın %2,6 ya gerilediği belirtilmektedir. Bu gerileme yanında yine bütçe kayıtlarımız, yatırım bütçesinin kullanımında bakanlıklarımızın oldukca geri kaldığı ve kamu yatırımları için tahsis edilen fonların sadece %40’lar oranında yatırıma dönüştürülebildiği görülmektedir.
Kısaca ortaya koymaya çalıştığım kalkınmamızın önündeki olumsuz koşulların yanına çok daha fazlası da konabilir. Ancak tüm bu olumsuz olguların bizlere söylediği Kıbrıs Türk toplumu, sahip olduğu ekonomik kaynaklar çerçevesinde olması gereken gelir seviyesinde değildir. Bu olumsuzluklar nüfusun büyük bir kısmını ekonomik fırsatların dışında tutmaktadır. Dolayısıyla belki dış etkenlerin ortaya çıkardığı olumsuzlukları çözmek bu gün için çok zor olsada, kamu sektörünü yapısal reformlarla geliştirilmesi bizlerin elindedir. Kamu sektörünün reformu, özel sektörün gelişimininde önünü açacak ve bu gün için kamu sektörünün hem istihdam hen de bütçe baskılarının ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Kısacası ülkemizin, değiştirebileceği olumsuz olgulardan dolayı, ekonomik kaynaklarını verimsiz ve potansiyelinin çok altında kullanma lüksü olmadığı inancıyla, gerekli yapısal reformları yapmaktan kaçınmaması gerektiği kanaatindeyim.