1. YAZARLAR

  2. Kutlay Erk

  3. KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) gözlemci üyeliğine dair…
Kutlay Erk

Kutlay Erk

SİYASET MEYDANI

KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) gözlemci üyeliğine dair…

A+A-

Bir hafta önce, Türkiye’nin girişimleri ile TDT KKTC’yi gözlemci üyeliğe kabul etti. Ankara hükümeti ve Kuzey Kıbrıs’ın sağ siyaseti bunu sanki de yakın zamanda KKTC’nin tanınması gerçekleşecekmiş gibi sundu ama BM Güvenlik Konseyi’nin KKTC’nin tanınmaması ile ilgili resmi kararı devam ettiği sürece bu olası değildir.

Ancak, KKTC’nin TDT gözlemci üyeliği de değerlendirilmesi gereken bir olgudur. KKTC İslam Konferansı ülkeleri tarafından da Annan Planı’nda anıldığı şekliyle Kıbrıs Türk Devleti olarak gözlemci statüdedir. Bütün mesele bu üyelikleri, KKTC’nin resmi tanınması gibi bir heyecana kapılarak değil, Kıbrıslı Türklerin yararına kullanabilmektir. Kıbrıslı Türklerin bulunmadığı her uluslararası platformda Kıbrıslı Rumlar çok rahat siyaset yapabiliyor, Kıbrıs sorununu kendi siyasetleri doğrultusunda ve kendi çıkarları için anlatıyor, lobi yapıyor; Kıbrıslı Türkleri de bu platformlarda gerçek dışı nitelemelerle, abartılı yalanlarla anlatıyorlar. Ve dolayısıyla, uluslararası siyasetin önemli çoğunluğunda Kıbrıslı Türkler hak etmedikleri bir şekilde ve profilde anılıyorlar.

Bunu CTP’nin Sosyalist Enternasyonal (SE) üyeliği sürecinde yaşadık, gördük; SE üyesi olan Kıbrıslı Rum siyasi partisi EDEK’in Kıbrıslı Türklere yakıştırdığı nitelemeler iğrenç ve mide bulandırıcı idi… CTP’nin önce “Davetli parti” statüsü ile toplantılara katılmasına gösterdikleri tepkinin doğru olmadığı bizim orda bulunmamızla görülmüş, gözlemci üye statüsü almamıza itirazları da kabul görmemişti. Üye siyasi partilere Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kıbrıslı Türklerin ve Rumların ayrı siyasi temsiliyeti olduğunu, halkların kendi siyasi temsilcilerini ayrı ayrı seçtiğini ve dolayısıyla ayrı siyasi partileri olduğunu anlattık. EDEK’in tüm direnmelerine, başkanları Lisadiris’in Yunan üye partisi PASOK’u bile tehditlerine rağmen CTP’nin tam üyeliği EDEK haricindeki tüm partileri, PASOK da dahil, oy birliği ile gerçekleşti. Bu süreç içinde, gözlemci üye parti olarak SE’nin tüm toplantılarına katıldık; üye olan diğer yabancı partilere hem CTP’yi hem de Kıbrıslı Türkleri gerçek kimliği ile tanıttık. O kadar ki, SE’nin on üç kişiden oluşan Yerel ve Bölgesel Yönetimler Komitesi Yönetim Kurulu’na iki yüzden fazla üye partinden gelen binlerce belediye ve bölge başkanları arasından Lefkoşa Türk Belediye Başkanı olarak seçildim.

CTP’nin SE’de yaşadığı süreç, Avrupa Sosyalistler Partisi (PES) üyeliğinde de yaşandı, önce gözlemci, sonra da tam üye oldu. Annan Planı’na Kıbrıslı Türklerin onay vermesi bu çalışmalarımızda çok önemli ve olumlu bir olgu olmuştu. 

Bunların yanında ve bu üyelikleri kullanarak ve sürekli girişimler ve lobi yaparak, CTP’nin Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grup çalışmalarına katılması sağlandı; buna paralel olarak da UBP’nin  de AP’deki Liberal Demokratlar Grubu’na duhulü gerçekleşti. Ayrıca, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nde (AKPA) de Kıbrıslı Türkler gözlemci statüde iki sandalye sahibi oldu; AKPA çalışmalarına katılınabiliyor, oy hakkı haricinde tüm haklar kullanılabiliyor. Bunun devamında da AKPA’nın alt örgütü olan Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’ne de Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği olarak iki üyemiz ile gözlemci statüde katılma hakkı elde ettik; çalışmalarına halen katılınmaktadır.

Demem o ki, TDT gözlemci statüsü elde etmek üye ülkelerin KKTC’yi tanımasına giden bir süreç olmayacak ama onların Kıbrıslı Türkleri doğru tanımasına, bilmesine ve birlikte çalışmasına yarayacaktır. TDT üyesi ülkeler Kıbrıslı Türkleri Türkiye’nin ve Kıbrıslı Rumların anlattığı gibi ve doğal olarak “Biri öyle der, diğeri zıddını söyler; nasıl insanlardır bu Kıbrıslı Türkler?” sorusu ile anıyor. Gözlemci üyelik onların Kıbrıslı Türkleri doğrudan temas ederek tanımasına ve gerçek kimliğimizi bilmelerine yardımcı olacaktır. Bunun için de üyeliği alıp evimizde oturmak değil, üye ülkeler nezdinde lobi yapmak gerek, onların her toplantısına katılmak gerek. Lefkoşa Türk Belediyesi’nin uluslararası tanınmış kimliğini kullanarak, onların belediyeleri ile ilişki kurmak ve şehir diplomasisi yapmak, diğer belediyelerimizin de onlarla temaslarının başlatılmasına çalışmak gerek. Gene, Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın uluslararası tanınmış statüsünü kullanarak üye ülkelerle ekonomik işbirliğinin zeminini yoklamak, gerçekleşebilecek ticari işleri kurgulamak, üniversitelerimize üye ülkelerden öğrenci ve hatta öğretim görevlileri getirebilmek gerek… Siyasetin üst katmanının uluslararası topluluk nezdinde kısıtları var; onların halkı ile, tabanı ile entegre faaliyetlere girebilmek ise olası… Kıbrıslı Türklerin dünyalı olması için bu faaliyetlerin yapılması gerek. Derdimiz dünyanın KKTC’yi tanımadan Kıbrıslı Türkleri doğru ve yalın olarak tanıması, Kıbrıslı Türklerle dünya halklarının ekonomik, sosyal ve olabildiğince siyasal ilişki içinde olmasıdır; yabancıların Kıbrıslı Türkleri ne Türkiye’nin ne de Kıbrıslı Rumların anlatımı ile tanıması değil… Derdimiz, kendimiz kendimizi tanıtalım ve dünyalı olabilelim. 

Bu çalışmaların organizasyonunu da, lobi yapılmasını da uygulamada gerçekleştirecek olan Cumhurbaşkanlığıdır; Dış İşleri Bakanlığı bu faaliyetlerde kabul göremeyecektir. Maksat üzüm yemekse, bu olanakları bu doğrultuda kullanmak gerek… Maksat Kıbrıslı Türkleri dünyada tanıtabilmek ve dünyanın aktif bir parçası yapmaksa bu gibi olanaklar kullanılmalıdır. Kıbrıs Türk sağ siyasetinin klasik KKTC’ci tavrı ile “KKTC’yi resmen tanımazlarsa gerisi ile ilgili değiliz” denirse, TDT üyeliği KKTC Cumhurbaşkanı’na yeni seyahatler imkânı olmaktan öteye gidemeyecektir.

Kıbrıs sorunu ancak BM Ölçütlerinde çözülebilecektir ve geçerli ölçütler de federal çözüme dayanmaktadır. CB Tatar’ın İki Devletli Çözüm önerisi masada bile değildir. Bu öneri Türkiye’ye Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarından talep ettiği hakları almak için yürüttüğü siyasete hem zaman kazandırmak hem de şantaj yapmak için kullanılmaktadır. Çözümsüzlük sürecinin müsebbibi şimdiki aşamada Kıbrıs Türk tarafıdır ve uluslararası siyaset bu süreçte Kıbrıslı Türkleri Rum lobiciliğinin abartılı olumsuz sıfatlandırması ile bilmektedir. Bu kaderi değiştirmek için Kıbrıslı Türklerin uluslararası karşı lobi yapabileceği olanakları yakalaması ve kullanması gerekmektedir. Şimdilerde CB Tatar anlatacak, kader, n’apalım?! Ama ilk genel seçimden sonra ve her halükârda üç yıl sonraki CB seçimlerinden sonra federalistler anlatacak. TDT gözlemci üyeliği bu strateji ile önemsenmelidir.            

Bu yazı toplam 1331 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar