Kobay olmamak ve Ahlaksız teklif
Hafta sonu “Sertoğluna cavap” başlıklı köşe yazımın bu kadar çok ilgi göreceğini bilmiyordum. Bir çok olumlu eleştirinin yanında az sayıda özeleştiri de aldım. Tümüne saygı duyduğumu önceden belirteyim. Benim için her görüşün ayrı bir değeri var. Yeterki, olayları saptırmayalım veya radikalleştirmeyelim.
Kıbrıs Türk sporunun geldiği nokta belli. Çok fazla tartışmaya gerek yok. 1983 yılı, dışa açılım arzularımızı tamamen bitirmiştir. Artık spor kamuoyunun yüzde doksan dokuzu bulunduğumuz yeri, hak etmediğimizi söylüyor. Hasan Sertoğlu’nun KOP ile atmış olduğu adım, gerçekci bir yaklaşımdır. Sertoğlu’nun dönemsel hataları olsa bile, sürece desteğimiz tamdır. Ülke genelinde içinden çıkılmaz bir hal alan futbolun dinamikleri artık dışa açılmayı istemektedir. Mevcut yapı ve sistemin çöktüğü apaçık ortada. Yeni yol haritasının kaçınılmaz olduğu bir gerçek. Diğer yaklaşım biçimleri kendi kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Son otuz yılda yaşadıklarımız, bence en güzel örnektir.
Sorun, Kıbrıs kaynaklı olduğu için TFF ve Şener Erzik’e yüklenmek de doğru değil. Adamlar bizler için koskoca TC devletini heba edecek değil herhalde. Uluslararası hukuğa göre adım atıyorlar. Bizler uluslararası hukuğun ne olduğunu bilmediğimiz için, ısrarla ahkam kesmeye devam ediyoruz. Ama TC yetkilileri de şunu unutmamalı! “Tanırız, destekleriz, yaparız, yardım ederiz, korkmayın arkanızdayız gibi söylemler artık Kıbrıslı Türkleri tatmin etmiyor”. Bizler, üzerimizde deney yapılan birer “kobay” olmaktan kurtulmak istiyoruz.
Siyasiler spor ambargosunu işlerine ve çıkarlarına göre kullanmaktadır. Yaşasın o, yaşasın bu, dağ, taş, bayrak diyerek bugünlere gelmemiz yalnızca sanal bir alemdir. Gerçek hayatta bizler bir “hiçiz”. Bu günden sonra somut adımlar atmalıyız. Kabadayılık veya efelik yaparak çözüm asla bulunmaz.
İşte Çetinkaya örneği. Kulüpler ayağını temsil eden takımımız. Adamlar son iki yılın şampiyonu. Başkan bulmakta zorlanıyor. Sebebi belli. Yöneticiler ceplerinden “deli parası” vermekten, ona buna yalvarmaktan usandı. Avrupa hedefleri yok. Gelirleri hemen hemen sıfır. KKTC’de şampiyon olsalar ne? Olmasalar ne?
Her geçen gün bütçe rakamları inanılmaz rakamlara ulaşıyor. Halbuki, normal şartlarda iki yıl şampiyon olan bir takıma başkan arandığında, kulüp binası başkan adayları ile dolup taşar. Diğer kulüplerimizin de Çetinkaya’dan kalır yanları yok. Tümü sitem içerisinde “kansere” boyun eğmiş. ( Tabi, kendi düşen ağlamamalı)
Devlet ayağı tam bir rezalet. Alın size daha çarpıcı örnek. Hükümet gider ayak tüm kulüplerin elektirik borcunu Bakanlar Kurulu kararı ile son gün 12 ay taksite bağlayarak ödedi. Esasında ödenek bir mesajdı. “Ey köleler. Bizler size kemik uzatıyoruz. İki ay sonra sizler de bizi görünüz”.
Kulüpler bunu yutar mı, yutmaz mı göreceğiz. Ama bu yapılan siyasi bir yatırımdır ve adına “AHLAKSIZ TEKLİF” denir. Toplumu yüzsüzleştirmenin en güzel örneği.
Yıllardır anlatmaya çalıştığım yapı. Ben sana. Sen de bana. “Gel yapayım sahanın tellerini. Sen de beni gör”. “Gel ödeyim elektirik paranı. Sen de bana oy ver”. Bu kadar zaman aklınız neredeydi diye size sormazlar mı ey sözde hükümet edenler? Bu ülkede yalnızca “gırak-gırak eden” futbol kulüpleri mi? Diğer federasyonların halini hiç sordunuz mu?
Eğer böylesi spor sistemleri dünyada kalmışsa, söyleyecek hiç bir sözüm yok. Ancak kalmadığını biliyorum. Israrla bu sistemi devam ettirmek de bana göre tam bir “aptallıktır”. Yatırımı ile, bütçesiyle, kurumsal yapısıyla sporu artık profesyoneller yönetmeli. Yönetmediği sürece, hem deneylerdeki kobay oluruz, hem de daha çok ahlaksız teklifle karşı karşıya geliriz.