1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. ‘Kocaman şemsiyenin altında toplanma zamanı’
Mert Özdağ

Mert Özdağ

‘Kocaman şemsiyenin altında toplanma zamanı’

A+A-

Fark etmişsinizdir, aslında rahat ilerliyor…

Sık sık karar değişse de tepkiler bütünsel değil…

Toplumsal muhalefetin bazı kritik noktalarına hükümet kanalınca yapılan 'nokta atışları' etkisini gösteriyor.
Ufak tefek çıkışlar dışında sendikalar grev yapmıyor!
Eylem hazırlığında olanlarla kapalı kapılar ardında görüşmeler yapılıyor ve ne hikmetse o eylem "askıya" alınıyor.
Zaman zaman hayvancılardan ses geliyor örneğin, bakıyorsunuz 2 gün sonra eylem askıda!
Bazı sendikalar lokal eylemler yapıyor, ara ara…
Memur sendikaları da keza öyle… Genel değil, nokta atışları revaçta…
“X kurumunun X bölümünde eylem”
Tamamen lokal, az kişiyi ilgilendiren ufak sorunların itirazları.
Bir nevir mırıldanma hali.
Bütünlüklü bir hareket yok.
Genel itirazlar tantanası da dinmişe benziyor.
Dedim ya hükümet nokta atışları yapıyor.

Sosyal medyadaki seslere bakmayın siz, dediğim gibi hükümet rahat bir döneme girdi.
Birkaç hafta sonra meclis açılacak. Umarım CTP geçen dönem mecliste gösterdiği performansı yine sürdürür.

Zira örgütlü, kitlesel ve planlı tek tepki veren yapı CTP kaldı artık.

Toplumsal muhalefet adına memleketteki genel manzara bu, ne yazık ki.

                                               ***

Peki sosyal medya ne alemde dersiniz?
Siyasi deşarj açısından oldukça “gaz” alıcı.
Yazdınız mı okkalı bir ileti?
Ohhh, tamamdır!
Hükümetin işi zor 
bu ileti karşısında (!)
Toplumsal muhalefet dediğimizi o bütünlüklü olgunun sosyal alemde kum taneciklerine dönüştüğünü görmek üzüyor insanı…
Herkes hemen hemen bir şeylerden rahatsız!
Durmadan şikayet eden var.
Her Allah'ın günü…
Günübirlik tepkiler yumağı.
                                               ***

Peki bu şikayetlerimizi neden daha genel daha bütünlüklü bir çerçeveye sokamıyoruz?
Dedim ya hükümet nokta atışları ile iyiden iyiye toplumu bölmeyi başardı.
Kamu kaynakları ile kişisel ve zümresel gelirlerimizin artırılmasına dayalı bir sistem kurdular bize…
Ve bu sistem öylesine kemikleşmiş ki; büyük bir şok (Kıbrıs sorununun çözümü, ilhak, vs) olmadıkça pek değişeceğe de benzemiyor.
Değiştirmeye kalkışanı sizler zaten oylarınızla al aşağı ediyorsunuz.
Zaten 'tokmak'  da başkalarının elinde…
Bunu son siyasi meselelerde yaşadık, hem de iliklerimize kadar…
Aynı şeyi birçok konuda defa defa yaşadık.
Ve günün sonunda hiçbir şey değişmedi.
Bu toplum kamu kaynaklarına, dolaylı olarak da TC Maliyesi'ne bağlı kalmaya devam etti.
                                               ***

Ve şimdi o 'toplum' dediğimiz olguyu da yurttaşlık furyası ile değişime uğrattılar.
Çıkış yolu var mı? Elbette vardır.
Bu zinciri kırabilecek gücümüz var, bundan eminim.
Ama niyetimiz var mı? Orasını zaman gösterecek.

Sosyal medyadaki dırdırları birleştirmeyi başarabilirsek bu düzen yakında bozulacak.

İşin özü; “Çok faşist bir yağmur yağıyor, sanırım bir kocaman şemsiyenin altında toplanma zamanı…”

 

Kimse iyi değil…

'Bilinmezlikler memleketi' burası.
Ne, ne zaman, kimse bilmiyor.
Bu kötü bir durum aslında.
Zira bu bilinmezlik hali bize yaramıyor.
Psikolojimiz iyi değil.
Gerçekten iyi değiliz.
Sosyal medyadaki tartışmaların şiddetinden bile çıkarmanız mümkün bunu.
Tansiyonumuz da yüksek!
Şekerimiz de var!
Kalp krizleri?
Bol tarafından…
Bakın siyasetçilerimize.
Bir bir dökülüyorlar.
Kıbrıs sorunu denen hastalık mı tüm bunların sebebi?
Bilmiyorum.
Ancak Kıbrıs sorunu da büyük bir travma değil mi ki?
Öyledir elbet.
Zaten bu bilinmezliklerin annesi olmuyor mu kendisi?
50 yıldır “acaba mı” diyerek yaşayan bir toplumun hasta olmaması mümkün mü?
Ya da var mı böyle bir memleket?
Her şeyi sahte!
Bombaları bile, asılsız!
Her şeyi belirsiz!
Koçanı, evi… Vergisi, şusu, busu!
Bu bilinmezler memleketinde sadece tapular mı belirsiz?
Haşa!.. Her şey! Bir plan yapmak, geleceğe yönelik bir şey tasarlamak da belirsiz, hatta imkansız!
Zira 2 gün sonra ne olacağını kimse kestiremiyor.
Bir iş mi kuracaksınız?
Bilinmezlikler fazladır, bürokrasi vardır, adaletsizlik vardır.
İktidara yakınsanız, belki işiniz tutar büyürsünüz.
Ya da hükümet ve hükümete yön verenler, o sene sizi “teşvik” edebilir, büyüyebilirsiniz.
Diğer sene?
Batabilir, hapis yolunu da tutabilirsiniz, kim bilir?
Yukarda dediğim gibi “acaba” diyerek yaşayan bir toplumdan ne beklenir ki?
TL eridikçe, döviz tırmandıkça, ay sonunu nasıl getireceğiz diye düşündükçe, şunu, bunu  nasıl ödeyeceğiz diye homurdandıkça daha da bozulacak sağlığımız!..
Daha da delireceğiz!..
Gelecek kaygısı.
Bilinmezlik. Stres. Kanser. Kalp krizi. Ve dahası yiyip bitirecek bizi.
Bu belirsizlik sürdükçe 'biz' bizi daha da kaybedeceğiz.

 

 

 

Bu yazı toplam 1212 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar