1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. “Kocamdır sever de döver de” derseniz dayak yemeye devam edeceksiniz!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

“Kocamdır sever de döver de” derseniz dayak yemeye devam edeceksiniz!

A+A-

Bir kişi darp edilirse, polise veya savcılığa yaptığı şikayetini neden geri çeker?

Ya darp eden veya edenlerden “daha kötüsünü yapacaklar” diye korkar; ya da bir şekilde darp eden veya edenlerden - yakınlarından mesela “para” almıştır…

Ayrıca “darp edilen kişi”, belki de inancı gereği, “darp eden veya eden” için, “sever de döver de” diye düşünmektedir!

-*-*-

Ülkemizde yine bir kadına darp olayı yaşandı…

Gazetelere yansıyan fotoğraflar “gerçekse”, darp edilen kadın sadece “tekme tokat yumruk” dövülmedi; üzerinden cilindiri geçti!

-*-*-

Ve bir de baktık ki; darp edilen kadın “kendi rızasıyla şikayetini geri çekiyor…

Hayret!

-*-*-

Londra’daydım…

Akşamüzeri işten çıktım, Haringey’de ara sokaklardan geçip, Tottenham, Edmonton falan aşacağım ve Brimsdown bölgesindeki eve gideceğim… Bölgeleri bilenler bilmeyenlere anlatsın…

Bir ilkokulun “çıkış zili” saati…

Yol hafiften tıkanmış…

Tam karşıdan gelen otomobilde bir adam, yanında oturan kadını saçlarından tutmuş, başını sağa sola, öne geriye vuruyor!

Bu da yetmiyor, kadını yumrukluyor!

-*-*-

Olayın şahidi en az 250 anne ve / veya baba var…

Trafik tıkanmış!

Adam darp etmekten vazgeçmiyor!

Haliyle benim de 25 yıl önceki dönemlerim, çok fit bir adamım, ayıptır söylemesi öküzün insan şekline bürünmüşü…

Arabamdan iniyorum, döven kişiye sesleniyorum ve “dayağı” durduruyorum…

Bir anda karısını döven kişi, müdahale eden bendenize Türkçe küfürler yağdırmaya başlıyor ve O da yetmiyor, arabadan çıkıp üzerime yürüyor!

-*-*-

Tabii ki “orantısız şiddet”e maruz kalıyor!

Neden?

Çünkü adam tüy sıklet bile değil!

Olsa olsa 48 kilo!

Boyu da maksimum 1.45…

E ben, dedemin lakabı zaten “Rago”… Dedeme “dev” diyorlarmış!

1.90 santimetre boyunda ve resmen “rambogillerden”…

Adam bana vurmaya teşebbüs ettikten tam 31 saniye sonra otomobilinin sağ ön tekerleğine kaplama şekline dönüşüyor!

(Övünmek gibi oldu ama kadın dövene yakışırdı)…

-*-*-

Bu esnada polis geliyor!

Ellerime hemen kelepçe takıyorlar!

Ve kadın, evet dayak yiyen kadın, yarım bir İngilizceyle “durduk yere bu adam (yani ben) kocama saldırdı” demez mi?

Allah’a bin şükür ki etraftaki onlarca insan olayın şahidi…

Kısa keseyim; polis beni bırakıyor, adama dava okuyor – hatta kadına da “perverting the court of justice” yani adaletin tecellisini engellemek gibi bir sebeple “suçlama” getiriyor falan…

-*-*-

Eminim ki o kadın, daha senelerce aynı adamdan, belki “korkudan” veya belki de benim anlayamadığım “sevgi türünden dolayı” dayak yemeye devam ediyor…

-*-*-

Sadece “kadına şiddet” olayında değil; mesela UBP’ye uygulanan şiddet olayında da benzer durum var…

Benzer “anlayış” hakimdir…

Türkiye’den görevlendirilen bazı kişiler, UBP’yi resmen darp ediyor…

Bir tek UBP’li Allah kulu bu darp olayından şikayetçi değil!

Sever de döver de!

Zevk alanlar bile var!

Hasan Taçoy diyor ki, “… Ben Türkiye ile çalışmaktan çok memnunum…”

Be Sayın Bakanım, altından bakanlığı aldılar; nedir dediğin?

“Sever de döver de!”…

E vallahi yiyin dayağı oturun!

-*-*-

Cehalet mi desem, gerçekten korku mu desem?

Nasıl bir korkutmaysa, nasıl bir korkuysa!

Bilemiyorum yani…

İşgal diyeceğim, kızacaksınız, demiyorum!


Dünya bize kıçıyla gülüyor, faşistlerimiz kahraman olduklarına inanıyor!

Avrupa Birliği (AB) yaklaşık 2 milyon Euro ödedi ve temeli 30 Eylül 2021’de atılan Koruçam’daki Maronitler’e hizmet verecek kültürel bina açıldı…

-*-*-

KKTC veya KKTC’li bir yetkili açılış törenine “resmi olarak” davet edilmedi…

AB’den çok üst düzey eleman veya elemanlar geldi…

-*-*-

Tabii ki “KKTC’ciler” ayağa kalktı…

“Biz de konuşacağız” diye direttiler; son dönemlerin efsane milliyetçilerinden Özdemir Berova’ya da “buyur konuş” dendi…

-*-*-

AB Bayrağı dışında bayrak asılmasına izin verilmedi…

Açılış yapılan binanın karşısına dev gibi bir KKTC Bayrağı, köye girişte de Türk ve KKTC bayrakları asıldı…

-*-*-

Bu da yetmedi; polisin ve askerin çevik kuvvetleri köye götürüldü…

Silahlı!

-*-*-

AB yetkilileri mi?

Efendim, eşit ve egemen devletimizi görmüş oldular!

-*-*-

Bu mudur siyaset?

Yıllardır bizimkilerin aklı başka türlü çalışmıyor!

KKTC’yi bu şekilde kabul ettireceklerini sanıyorlar…

Ama en acısı nedir biliyor musunuz; rezil olduklarının da farkındadırlar!

Çünkü aynı AB, aynı gün toplanıyor ve Türkiye’ye 6 milyar Euro deprem yardımı gönderiyor!

Dünya bize kıçıyla gülüyor, faşistlerimiz kahraman olduklarına inanıyor!

-*-*-

Bu arada Ersin Tatar’a Gündem Kıbrıs’tan Çiğdem Aydın sormuş; “Türkiye Cumhuriyeti'nde iktidar değiştiği takdirde, Kıbrıs politikası da değişebilir” demiş…

Tatar ne mi demiş?

"Türkiye'nin politikası asla ama asla değişmez"…

Bu doğru…

Ama sorun Türkiye’de iktidarın değişmesi değil; asıl sorun, Erdoğan kalır ve siyaset değişirse yaşanır…

Çünkü, Erdoğan bir kez daha kazanır ve Kıbrıs’ta ülkesinin çıkarları gereği yeniden federasyon görüşülecek olursa ki benim öngörüm bu görüşmenin olacağı yönündedir; işte Ersin Tatar, "Böyle doğdum, böyle ölürüm Bende yamuk olmaz, zikzak olmaz… Ben asla değişmem” diyemez…

Erdoğan, “Ersin beeeey, Ersin beeeey” diye iki hafif sesleniş atsın, korkudan üzerine sıçmazsa…

Neyse, bu yazı bitmez…


Ramazan ve oruç başladı… Zenginsen tutabilirsin; fakirsen idare et!

İslam'ın beş şartı, Kelime – i Şehâdet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmektir…

Birinci şartı her an yerine getirebiliyorum…

İkincisini, bisiklet sürerek ve yürüyüş yaparak icra etmeyi tercih ediyorum…

Üçüncüsünü “verebilecek” gücüm yok, bana verilmesi tercihimdir!

Dördüncüsünü hem sağlık hem de ekonomik nedenlerle uygulayamıyorum…

Ve sonuncusu benim için ekonomik anlamda tamamen imkansız; bu şartlarda hacı olmak için Arabistan’a gidecek parayı sadece rüşvet, hırsızlık veya benzeri “hükümet işleri” yaparsam bulabilirim…

-*-*-

Üstelik bir Rolex’im bile yok!

Dün bazı bakanların talimatla Mağusa’ya namaz kılmaya ve mevlit dinlemeye gittiklerini gördüm… Ne acıdır, komutanlar dahil…

Rolex’li iki bakanın da ellerini açıp dua ettikleri fotoğraflara hasta oldum!

Ne inançlı yönetenlerimiz var!

Gurur!

Acaba diyorum, İslam’ın şartları arasında, rüşvet almak, komisyon talep etmek ve mutlaka Rolex takmak olmalı mıydı?

-*-*-

Neyse!

Ramazan Ayı başlıyor…

Elbette nasıl sevişilmesi gerektiği konusunda engin bilgilerini bizlerle paylaşan ve aynı zamanda din işlerimize bakan Türkiyeli yetkili kardeşimiz Ahmet Ünsal gibi “bilgi sahibi” değiliz…

Ama bu ekonomik şartlarda, bazı diyetisyen kardeşlerimizin verdiği “şu kalorili, bu karbonhidratlı, öyle proteinli, şöyle besleyici” yiyecek bilgilerinin yanına market fiyatlarını koyduğumuz zaman, peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (SAV) enflasyon, Dolar, pahalılık, açlık gibi kavramları pek açıklayamadığı inancım gelişiyor…

-*-*-

Kısacası, Ramazan ve oruç başladı…

Zenginsen tutabilirsin; fakirsen idare et!

En azından hasta olma ey mümin asgari ücretli!

-*-*-

Bir iftar bir de sahurla bir ay idare et…

Aç kalma, hasta olma, ölme ama bir de şu iyi tarafı düşün; eminim bir miktar tasarruf bile edeceksin!

Hele Ramazan ayında bir ay alkol içmeyi durduran Kıbrıslılar için, ekonomik kalkınmanın dahi yaşanması söz konusu olabilecektir!

Bir de bu açıdan bakmak lazım!

Hayırlı ve uğurlu olsun, tüm inananlara!


62853023-1006.jpg

Biz da külliye ile şey ediyorduk! Oysa, bakın sosyal medyada ne buldum: "Bu yıl (Türkiye’den) Hacca gidecek 85 bin kişinin parası 4 MİLYAR 250 BİN Türk lirası… Bu 85 bin kişiye seslenmek istiyorum! Bu para 8 bin 500 depremzedenin evini yapmaya yeterde artar bile… Hacca gidip Suudi Arabistan’ı zengin edeceğinize, işte size cennet fırsatı!" Neyse, hayırlı Ramazanlar!

Bu yazı toplam 2237 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar