Kofi Annan ve Maço Politikacılar
Kofi Annan çok yakın zamanda hayata veda etti. Ölmeden önce, geçtiğimiz Nisan ayında sekseninci yaş günü vesilesiyle BBC’nin “Hard Talk” programına konuk olmuş, dünyanın gidişatına dair önemli açıklamalarda bulunmuştu. Günümüzde en önemli sorunun “maço politikacılar” olduğunu anlatan Annan, sözünü esirgememiş ve “maço politikacılar” derken Trump gibi tipleri kast ettiğini söylemişti.
Tarz, üslup ve söylem bakımından maço olan bu politikacılar, siyaset arenasını adeta horoz güreşine çevirdiler. Annan’a göre bu tür politikacılar İdi Amin’den farksızdırlar ve sadece kendi egolarının peşinde koşuyorlar, halklarının çıkarlarını dikkate almıyorlar.
İlginçtir, saygıdeğer dergilerden World Policy Journal 2018’in yaz sayısını “Megalomania” (Megalomani) konusuna ayırdı. Kuşkusuz, megalomani sorunu sadece erkek siyasetçilerle sınırlı olmadığı gibi, sadece siyasetle de sınırlı değildir. Bir tür kişilik bozukluğu olarak megalomaniye hayatın bütün alanlarında rastlıyoruz. Bu kişilik bozukluğunu ilk defa 19. yüzyılda Fransız bir nörolog teşhis etti ve Yunancadan esinlenerek adını “megalomani” koydu. Fransız nörolog megalomaniyi “büyüklük hezeyanı ile yok edilme sanrısının bir arada bulunması” olarak tanımladı. Son yıllarda ise buna “narsistik kişilik bozukluğu” diyoruz.
Gerçekten de narsistik kişilik bozukluğu yaşayanlar kendilerini dev aynasında görüyor, aynı zamanda, her an peşlerinde birilerinin olduğunu düşünüyor ve yok edilmek istendiklerine inanıyorlar. Trump’ın bu betimlemeye çok iyi bir örnek oluşturduğu aşikardır. Ebette sadece Trump değil. Örnekleri çoğaltmak için zahmete katlanmak gerekmiyor. Nasıl olsa “bolluk” var...
Günümüzde Kofi Annan’ın dediği gibi “maço siyasetçiler” önemli bir sorun teşkil ediyor. Fakat bana öyle geliyor ki, bu her zaman bir sorundu. Daha doğrusu, demokrasinin gelişimi ve kitleselleşmesiyle birlikte ortaya çıkan bir sorundur, çünkü kendilerini dev aynasında görenler artık popülizm sayesinde siyasi güç elde edebiliyorlar. Aslında narsis siyasetçiler kendilerini başından beri güç merkezlerine layık görüyorlar ama “demokrasicilik oyununa” katlanmak zorunda kalıyorlar. Yoksa, megalomanın kendini “çok mühim” sayması için “onun” “bunun” oyuna ihtiyacı yoktur. Fakat ne garip tecellidir ki, tam da küçümseyerek baktığı, “koyun gibi” gördüğü “küçük insancıklara” muhtaçtır. İşte bu yüzden Kofi Annan’ın tespiti yerindedir: maço siyasetçiler kendi halklarının çıkarlarına önem vermezler! Onlar her şeyden önce egolarını tatmin etmekle iştigal ederler...
Kofi Annan acaba Kıbrıs deneyiminde “maço politikacılara” rastladı mı? Örneğin, ortaya koyduğu Kıbrıs Çözüm Planını bertaraf edenler egosu şiş maço kimseler miydi? Soruyu daha açık soralım: Annan Planını ortadan kaldırmak için elinden geleni yapan Rauf Denktaş ile Tassos Papadopullos “maço siyasetçiler” kategorisine girerler mi? Kıbrıs ataerkilliği içinde yetiştiklerinden, mesela anlattıkları fıkralardan ve daha başka şeylerden ötürü maço oldukları kesindir. Fakat soru “maço siyasetçi” olup olmadıklarıdır. Yani, Trump gibi öncelikle kendi egolarını tatmin etmek için mi siyaset yapıyorlardı?
Sanmıyorum. Kıbrıs’ın “tarih ile randevusu” olduğunu söyleyen ve çözüme çok yaklaşan Kofi Annan’ın planını engelleyen Denktaş ile Papadopullos, her şeyden önce ideolojik siyasetçilerdi. Biri Türk milliyetçiliğinin militanı, diğeri de önceleri Helen milliyetçiliğinin daha sonra da devlet-merkezli Kıbrıs Rum milliyetçiliğinin neferi idi. İkisi de Kıbrıs’ta federal bir devlet kurulmasına karşıydı. Birbirlerinden nefret ederlerdi ama federal devlet perspektifini ortadan kaldırmak için birbirlerine yaslanmaktan çekinmezlerdi. Nitekim 2004 yılının başlarında New York’ta BM binasında Kofi Annan’ın karşısına birlikte dikilecek ve Annan Planını referanduma götürmeyi kabul etmeye birlikte itiraz edeceklerdi. Annan da bu tablo karşısında gülümseyip muhataplarına şu ironik sözlerini batıracaktı: “sizi fikir birliği içinde görmek ne güzel...”
Sonra da Denktaş ile Papadopullos’u “bekleme odasına” alacak ve 24 saat süren telefon trafiğinden sonra ikisinin de direncini kıracaktı.
Evet, onlar “fikir birliği” içindeydi. Belki baskılar yüzünden New York’ta Kofi Annan’ın hakemliğini ve planı referanduma götürmeyi kağıt üstünde kabul ettiler ama ikisi de Annan Planı’nın reddedilmesi için elinden gelen her şeyi yaptı. Rauf Denktaş 2002-2003 arasında, Tassos Papadopullos da 2003-2004 arasında türlü manevralarla Annan Planın çözüm planı olmasını engelledi ve Kıbrıs, tarihin çok önemli bir kavşağında çözümsüzlüğe mahkum edildi.
Maço veya megaloman mıydılar? Olabilir...
Fakat her şeyden çok, karşıt ve çatışan milliyetçiliklerin neferleri idiler.
Bir özellikleri daha vardı: Son derece kurnazdılar...