Kokuşmanın ötesinde bir yer
Uyuyoruz, uyanıyoruz, gündeme bakıyoruz ve tiksiniyoruz!
* * *
Bakanlar Kurulu ve Sağlık Üst Komitesi, Başbakan ve Sağlık Bakanı arasındaki “güç gösterisi”nden geriye derin bir itibarsızlık ve güvensizlik kalıyor.
Bilimsel komite “siyaset”ten rol çalarak “gece yarısı” karar duyuruyor. Hükümet “revize” isteyerek ayıbını çoğaltıyor. O “revize” elbette “talimat” gibi duruyor. En son kararı komite mi alıyor, bakan mı pek anlaşılmıyor.
* * *
Gece yarısı gelen “kapanma” çağrısı ile bir kurt kemiriyor beynimizi...
İnsan ister istemez sorguluyor.
Sağlık sistemimiz çökme noktasında ya da risk altında mı örneğin, bilmiyoruz.
Hastane denmişti, solunum cihazı denmişti, aşı denmişti, hemşire denmişti, nerede yetemiyoruz?
Yoğun bakımda hasta sayısı gizleniyor ve gerçek vaka sayıları açıklanmıyor mu?
Hastane içi bulaş bilinenin ötesinde mi?
Sağlık Bakanı’nın hal ve tavırlarını birkaç gün önce “siyasi şımarıklık” diye tanımlamıştım. Yanılmadım. Sağlığı kendine bağlayan ve tam bir “sis perdesi” ardında süreci yöneten model çöktü.
Hepsi çöktü.
Ne “Üst Komite”nin verilerini biliyoruz, ne de ülkenin mali gerçeğini!
* * *
Asıl üzüldüğüm şu oldu.
En zor günlerde bile ortak karar alamıyoruz. Dayanışma yapamıyoruz, koordinasyon sağlayamıyoruz, en zor zamanlarda bile...
Bir avuç insanın yaşadığı ada yarısında çok da zor değildi krizi yönetmek...
İllaki bir “kapanma” halinde “aktif sektörler” dışında hepi topu 80 bin işçinin 15 günlük desteğe ihtiyacı var. Tümüne 1.500 lira ödeseniz, 120 milyon TL yapar. Ülkenin sahip olduğu mali imkanlar, böylesi bir desteği yönetebilir.
İktidarsızlık, iradesizlik, plansızlık!
Yapamıyorlar!
* * *
Kimi zaman iç içe geçiyor tutarsızlıklar, “üç günlük karantinasız giriş” kararını alan da aslında “bilimsel” diye övündüğümüz aynı Sağlık Üst Komitesi oluyor örneğin... Ya da kamuda hayat pahalılığı ödemek için harçları artıran ama sonra özele destek için hayat pahalılığını donduran da aynı hükümet...
Altının üstünü, üstünün altını tutmadığı, kimsenin kimseye saygı duymadığı bir çürümüşlük yaşıyoruz. Şimdi örneğin “aşı”ya dair kayırmacılık sözleri var her yerde... Yine “eş, dost, ahbap, partili” işleri! Hastane kapısından içeri girmeyeli aylar yıllar olan nicesinin “sağlık çalışanı” diye aşılandığını görüyor, hüzünle gülümsüyoruz. Biz önceliğin “hastayla doğrudan muhatap” kişiler olduğunu sanıyoruz.
* * *
Böyle de gidecek; kalite ve kapasitenin giderek kaybolduğu, sıradanlığın ve vasatın hayatımıza hükmettiği, iradenin ve demokrasinin hoyratça elimizden alındığı sürece, böyle de akacak ömürlerimiz...
Farkında mısınız?
Kokuşmanın ötesinde bir yerde yaşıyoruz.
Öylesine alıştık ki artık kokuyu alamıyoruz.