Kolej Sınavı ve Sistem
Kolej Giriş Sınavları’nın birinci basamağı gerçekleştirildi. Bu sınavların mevcut şekliyle varlığı eğitim bilimciler tarafından eleştirilmekte, eğitim sistemimizin kanayan yarası olarak nitelendirilmektedir. Ancak ne var ki her geçen yıl biraz daha fazla oranda öğrenci bu sınavlara giriyor, dahası anne-babalar olarak bu sınavlara çocuklarımızı sokmak konusunda sınırları aşmaya devam ediyoruz...
Kolej sınavına giriş bakımından bu yıl rekor kırıldı. Sınava, 2050’nin üzerinde öğrenci girdi. Başka bir ifadeyle çağ nüfusunun yaklaşık üçte ikisi kolejde okumak istiyor…
Peki, ama şikayet ettiğimiz bu sınava çocuklarımızın sokmak için neden elimizden geleni yapıyoruz? Bu soruya verilen yanıt şu: “sistem böyle”…
İşte sorunun esas da tam bu noktada başlıyor. Yenidüzen gazetesinin dünkü sayısının manşet haberinde yer alan anne-baba görüşleri bahsettiğimiz bu sistemi kendimizin yarattığı ortada gibi… Bu görüşlerden bazılarını aktarıyorum:
… “Çocuklarımız için çalışıyor. Bu nedenle her şeye katlanıyoruz. Kolejlere Giriş Sınavı ile çocukların yarış içerisine sokulduklarını düşünüyorum. Ancak sistem bu olduğu için biz de sınavlara katılıyoruz”
… “Ben çocukların yarış atı gibi sınavlara sokulduğu düşüncesine katılmıyorum… Benim oğlum zaten yapısı gereği çok heyecanlı bir çocuk. O nedenle bugün de heyecanlıydı. Bu şekildeki eğitim sistemini onaylıyorum.”
…“Sınavlar vesilesi ile çocukların kendilerini geliştirdiğini, bilgilerini arttırdığını düşünüyorum. Hayat bir mücadele olduğu için, bu mücadele içerisine girmeleri bence çok normaldir… Ama sistem bu şekilde olduğu için bizde mecburuz. Yani şu anda herkes özel okul ve dershaneye gittiği için bizde yolluyoruz.”
…“Çocuklar sistem içerisinde yarış atı gibi yarıştırılıyor. Biz kızımızı 2 gün dershaneye göndermek istedik ancak o 5 gün dershaneye gitmek istiyor. Çocuklar bir yarış içerisinde… Aslında dershanede birçok kez sınava girmesine rağmen, bugün oldukça heyecanlıydı.”
Okuduğunuz bu ifadeler geneli yansıtmasa da şikayet ettiğimiz bu sistemi yine kendimizin yarattığımız ne kadar açık değil mi?
Peki, ama çocuklarımızın kolejde okumasını neden bu kadar çok istiyoruz? Üstelik anne-babalar olarak “yarış atı” gibi yarıştırdığımızı kabul ettiğimiz halde, hem ekonomik hem de psikolojik anlamda ciddi sıkıntılar çekmemize rağmen…
Bu sorunun tek bir yanıtı yok elbette… Genelde ilk verilen yanıtlardan birisi “daha etkin bir yabancı dil eğitimi için” ifadesidir… Hiç kuşku yok ki, İngiltere’deki üniversitelerin yanı sıra Türkiye’deki üniversitelerin de GCE A-Level sonuçları ile öğrencilerimizi kabul etmesi kolejlerde okuma talebini artırmıştır… Öte yandan kolejler, sınavla öğrenci aldığı için çocuğumuz “seçilmiş öğrencilerin” bulunduğu bir okulda okuması istediğimizi de unutmamak lazım…
Pek tabi ki bu liste daha da uzatılabilir… Ancak dikkatinizi çekmek istediğim bir gerekçe daha var: “Genel ortaokulların iyi bir eğitim veremediği” algısı… Gerçekten durum böyle midir, değil midir bilemem. Bu konuda herhangi bilimsel veri yok bende… Ancak böyle bir algı olduğu da tartışmasız bir biçimde ortada…
İşte tam bu noktada yanıtlanması gereken başka bir soru daha ortaya çıkıyor… O da şu: Bu yıl kolej sınavlarına giren 2000’i aşkın öğrencinin sadece 495’i devlet kolejlerine kayıt hakkı elde edeceğine göre geriye kalan 1500’ün üzerindeki öğrenci ne yapacak?
Bu çocukların anne-babaları; çocuklarını, iyi bir eğitim alamayacaklarını düşündüğü genel bir ortaokula mı gönderecek? Yoksa özel bir koleje mi? Bu durumda, çoğu zaman özel okul tercih ediliyor. Ancak hangisi tercih edilirse edilsin ciddi bir sorunla karşılaşılacağı aşikardır. Evet, en geneldeki algı; çeşitli nedenlerle ortaokullarımızda iyi bir eğitim verilmediği yönündedir. Ancak gerek devlet, gerekse özel kolejlerde her şeyin yolunda olduğunu söylemek, kendimizi kandırmaktan öte bir şey değildir…
Öte yandan Kolej Giriş Sınavı sonuçları düşük olan çocukların yaşadıkları ve bundan sonraki eğitim yaşantılarında yaşayacakları travmanın derecesi anne-baba tutumları ile doğrudan ilişkilidir… Bu sonuçlar, öğrencinin başarılı ya da zeki olup olmadığını göstermediği gibi tembel veya çalışkan bir öğrenci olup olmadığını da göstermez… Ancak “zaten hayat bir sınavdır, onlarda bu hayata hazırlanmalıdır” anlayışıyla taşımaya devam ettiğimiz sürece çocuklarımıza kişilik bunalımı, psikolojik sıkıntılar yaşatmaya da devam edeceğiz demektir…
Hayır, hayat bir sınav değildir. Hayat; tüm benliğince, insani değerlerler ve kendi gerçekleştirmiş kişilikler yaşanması gereken bir süreçtir. Ve sanılanın aksine bu süreç de sınavlardan oluşmamaktadır…
Günün sonunda çocuğumuz eğitimi için, feci şekilde ekonomik harcama yaptığımızı ancak buna karşın beklenilen verimi alamadığımızı görünce hayal kırıklığımız daha da büyük oluyor… Dahası beceri olarak onların performansını artıracak uygulamalardan çok, ezbere bilgiyi içeren geleneksel uygulamalarımız çok daha fazla oranda baskın durumdadır…
Sistem dediğimiz şey aslında bizim taleplerimizin bir yansıması olduğunu aşikardır. Bu nedenle de, bütün bunları değiştirmek için kafalardaki anlayışı değiştirmekle işe başlamalıyız… Ya da her şey yolundaymış gibi davranmaya devam edeceğiz…
-------------------------------------------------------------------------
Aklınızda Bulunsun
En İyi 60 Ülke
Davos’ta devam eden Dünya Ekonomik Forumu’nda, 60 ülkeyi kapsayan ‘Dünyanın En İyi Ülkeleri’ raporu yayınlandı. Almanya dünyanın bir numaralı ülkesi olurken, Türkiye, Suudi Arabistan’ın ardından 30’uncu sırada yer aldı.
Her yıl İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen ve dünyanın önde gelen siyasetçi ve iş insanlarının katıldığı Dünya Ekonomik Forumu’nda bu yıl pek çok kategoride ülkelerin sıralandığı bir liste yayınlandı. Listede biz yokuz elbette ancak yakın coğrafyamızdaki birçok ülke var: Dünyanın en iyi ülkesi Almanya seçilirken, onu sırasıyla Kanada, İngiltere, ABD, İsveç, Avustralya ve Japonya izledi. Türkiye ise ancak 29’uncu sıradaki Suudi Arabistan’ın ardından 30’uncu olabildi.
“Kadınların İçin En İyi Ülke” kategorisindeyse Türkiye, 60 ülke arasında 39’uncu olabildi. Kadınların bu yıl ilk defa seçme ve seçilme hakkını kullandığı Suudi Arabistan’nın 29’uncu sırada yer aldığı listenin zirvesinde ise Danimarka yer aldı.
-----------------------------------------------------------
Biliyor muydunuz?
YGS ve LYS Gireceklerin Dikkatine
Üniversiteye girişte ilk aşama olarak uygulanan Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) başvuruları geçtiğimiz hafta sona erdi. Son yıllarda adaylar üniversite sınavlarına hazırlık aşamasında bazı yeniliklerle karşılaşıyor. Örneğin önceki yıllarda TM-2 puan türüyle öğrenci alan hukuk geçen yıldan itibaren TM-3 ile öğrenci almaya başladı. Bu yıl da ÖSYS kılavuzunda TS ve TM puan türünde önemli değişiklikler yapıldı.
Önceki yıllarda üniversite sınavlarında TM-2 puan türünden öğrenci alan hukukta yapılan alan değişikliğinin ardından, bu yıl da TM ve TS puan türlerinde önemli değişiklikler yaşandı. İki alanda toplam 34 bölümün puan türü değişmiş oldu. Adaylar hazırlık yaparken ağırlık verecekleri dersleri tespit edip ona göre çalışmalı.
TS-1 puan türünden radyo ve televizyon, gazetecilik, reklamcılık, medya ve iletişim gibi öğrencilerin en çok ilgi duyduğu bölümlerin puan türleri TS-2 oldu. Böylece bu bölümlere girebilmek için YGS’de Türkçe ve Lisans Yerleştirme Sınavı’ndaki Türk dili ve edebiyatı testlerindeki başarı daha belirleyici olacakken, matematiğin etkisi de azaldı. Diğer önemli değişiklik de TM puan türünde yapıldı. Önceki yıllarda TM-2 puan türünden öğrenci alan siyaset bilimi, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler gibi bölümler de artık TM-3 puan türünde bulunuyor. Burada da matematiğin etkisi azalırken Türkçe, edebiyat ve sosyal testlerinin etkisi biraz daha artmış oldu.