Koloni Tarihi Yazmak
Erhan Öze: Koloni tarihi yazmak, bir ulusun tarihini kurmaktan daha problemli bir durumdur. Çünkü koloni tarihi özellikle milliyetçiliğin iyi tarif edildiği bir dönemdeki bir çatışma tarihidir
Erhan Öze
Kıbrıs Koloni Tarihi
Koloni tarihi yazmak, bir ulusun tarihini kurmaktan daha problemli bir durumdur. Çünkü koloni tarihi özellikle milliyetçiliğin iyi tarif edildiği bir dönemdeki bir çatışma tarihidir. Çatışma, kolonizatörün ulus algısı ve kolonize edilenlerin kendi üzerinde yaşadıkları coğrafyanın barındırdığı çoğul tarihsel hikâyeler ile bütünleşmez. Çünkü kolonizatörün ulus tarihi kendi toplumunu homojen ya da aynı kabul ettiği için bir baskı aracıdır, bunu tatmin eden tarihi kurgular ve yazdırtır. Bu anlamda da kolonize edilen(ler)i dışlar ve tarihsel olanın içinde öteki olarak benimser; onlar düşman veya müttefiktirler. Diğer yandan, kolonize edilen ise bir ya da birden çok ötekinin var olduğu bir coğrafya olabilir. Bu durumda ötekilik ortak tarihi paylaşmamak anlamında değil, daha çok toplum içerisinde gruplaşmaları var eden tinsel, politik, ideolojik ayrımlardan kurulmaktadır. Yine de her “ulus”un tarih yazımı baskı kurmayabilir çünkü kendi içindeki farklılıkları bir aynılık olarak görmek yerine onları toplumsal olanın parçası olarak düşünebilir. Bu sayede de tarih yazımı “ırksal” olanın yüceltilmesi değil ırklar arası kolektif olanın dillendirilmesi ile kurulur. Bu durum ulus tarihinin iktidarını ırksal olarak hayal edilmediği sürece zedelemez, kirletmez ya da bulandırmaz. Çünkü dillendirme mikro ve makro tarih parçalarını barındırır. Hiçbiri o anda olanı tam anlamıyla tarif edemese de, belli bir ilişkiler ağına aktif ya da pasif olarak katılım sırasında etkileyen ya da etkilenen kimliklerin kolektif üretiminden parçalar sunar. Bu anlamda her uzamsal parça kolektif olarak yaşanan tarihsellikleri farklı bağlamlara oturtarak temsil eder. Bu temsil ise anlatıcılar tarafından dillendirilir ve pozisyonlarına bağlı olarak değerlendirilir. Kıbrıs’ta da durum buna benzer şekilde gerçekleşmiştir. Her farklı grup kendi dünyalarını anlamlandırdıkları ve nedenlendirdikleri kurgusal tarih anlatımları sayesinde, melezlenerek değişen algıları üzerinden, farklı tarihsel bağlamlar içerisinde, hem kendilerini hem de diğerlerini betimlemişlerdir. Bu betimlemeler özellikle Kıbrıs’ta İngiliz yönetimi boyunca her grup tarafından farklı kurgulanmıştır: İngilizler için yönetmek, kolonize olanı ehlileştirmek, emperyal kurguları tekrar tekrar uygulamak, emperyal çıkarları korumak, dünyaya hükmetmek gibi kavramlar etrafında yoğunlaşırken, kolonize edilen Kıbrıslı topluluklar içinse yönetilmek, uluslaşmak, milliyetçilik, kimlik kaymaları, etnik ayrım, alışkanlıkların değişmesi, otorite algısının yeniden kurulması vb. gibi birçok anlamda, yaşam koşullarında temel değişiklikler barındıran kavramlar etrafında kurulup deneyimlenmiştir. Burada ise bu yaşananlar sadece bazı temsili uzamsal parçalar üzerinden, ilk melez formun adada oluşmasından başlayarak bağlamsal olarak betimlenmeye çalışılacaktır.
Kıbrıs’ta Bilinen En Eski Yerleşim ve Melezlik
Kıbrıs’ta ilk yerleşimler Neolitik (MÖ 8200-3900) döneme aittir. Yerleşimcilerin yakın kıyılardan göçtükleri düşünülmektedir. Fakat günümüz Türkiyesi’nin güneydoğusunda yer alan Harran ve çevre coğrafyalardaki neolitik mimari örneklerine bakıldığında, teknoloji anlamında benzerlikler taşısalar da mimari formların daha farklı olduğu görülmektedir. Araştırmacı Nielsen [1], yazılarında Kıbrıs adasındaki Khirokitia neolitik yerleşiminin Sardunya adasındaki Bronz Çağı Nugari yerleşimlerinden birine olan benzerliğinden bahsederek yerleşimcilerin sadece çevre kıyılara değil Akdeniz’in daha farklı bölgelerine de gidip yerleşebileceklerini, aynı zamanda yerleşimcilerin Kıbrıs’a uzak yerleşimlerden de gelebileceklerini işaret etmektedir. Khirokitia’da yapılan arkeolojik kazılarda ise, koloninin kendilerine özgü tarımsal ve mimari yaşam biçimleri ile adaya geldikleri ve o bilgiler etrafında örgütlenerek yerleşim yerlerini tarım, avcılık, çok az sayıda olsa da basit hayvancılık etrafında kurup çoğaldıkları anlaşılmaktadır. Rastlanan hayvan kalıntılarında, Nielsen’in [1] iddiasının aksine, aynı dönemde Mezopotamya yerleşimlerinde de var olan, günümüzde Pers keçisi olarak bilinen türün adaya Neolitik koloni ile birlikte geldiği anlaşılmaktadır. Bu durum adadaki yerleşimlerin farklı dönemlerde farklı gruplar tarafından kurulduğuna işaret edebileceği gibi, zaman içinde farklı grupların adanın farklı bölgelerindeki kolonileri hâkimiyeti altına aldığı melez koloniler kurdukları anlamına da gelebilmektedir. Ya da Geç Bronz Çağında Kıbrıs’a da hâkim olan Alashia Krallığı’nı oluşturduğu düşünülen koşullar gibi; önceleri çevre krallıkların ihtiyacı ile keşfedilen bakır cevherini çıkarmak için adaya taşınan koloniler, zaman içinde artan zenginlikleri sayesinde güçlenmiş ve çevre kıyılardaki kolonileri kendi hükümranlığı altına almıştır. Armstrong [2] bu durumu, Enkomi ve Suriye kıyılarında arkeolojik kazılar sırasında bulunanların yanında, Mısır ve Anadolu’daki arkeolojik kazılarda bulunan ve o döneme ait Eski Mısır ve Hitit tabletlerinde “bakır zengini Alashia ile yapılan ticaret” diye bahsedilmesine dayandırmaktadır. Yazara göre kendi hipotezini destekleyen en önemli bulgular ise tabletlerde bir adadan bahsedilmemesi ve Alashia Krallığı ile Eski Mısır Krallığı’nın birbirlerini kardeş gibi gördükleri ibaresine yer verilmesidir. Yazar bu tariften yola çıkarak ve Alashia Krallığı’nın Antik Mısır’ın bir kısım toprağını içerdiğini de düşünerek, Alashia Krallığı’nın Antik Mısır’dan ayrılan koloniler tarafından kurulmuş olduğu varsaymaktadır [2]. Fakat bu durum zaman içinde Antik Mısır’ın güçlenip Alashia’nın alt sınırlarını, Anadolu’da ise Hititlerin ilerleyerek Kıbrıs adasını sınırları içerisine katması ile son bulacaktır. Bu yüzden de Enkomi* kazılarında Antik Mısır, Hitit ve sonradan adayı kolonize eden Achaeanlar’ın (Minoan ve Mycenean) kültürel izlerine rastlanır. Mimari anlamda da, aynı dönemin diğer büyük yerleşimi Kition dâhil olmak üzere, tapınma yerleri ve bakır atölyeleri arasında mimari bir melezleşme görülür [3].
1879 Yılında Kıbrıs’ta İngiliz Koloni Kavramı
Kıbrıs’ın İngilizlerin yönetimi altına geçtiği tarihsel sürece bakıldığında adanın İngiliz İmparatorluğu için nasıl bir koloni olduğunun ya da nasıl bir koloni melezi olduğunun anlaşılması önemlidir. Çünkü Kıbrıs yerleşilmemiş bir toprak parçası ya da bir Plantation olamayacak politik bir kurgu sonucunda İngiliz İmparatorluğu’nun parçası olmuştur. Bu politik kurgu gereği, koloni kavramsal bağlamları 1914’e kadar Osmanlı vilayet kanunlarının esnetilmesi ve sonrasında ise İngiliz İmparatorluğu’nun, kolonize etme gücünün toplumsal alana nüfuz eden yaygın uygulama süreçlerinden geçmiştir. Her halükarda Kıbrıs’ta aynı anda İngilizler (Protestanlar), Ortodokslar (Kıbrıslı Ortodoks Hristiyanlar, sonradan Yunan asıllı Kıbrıslılar), Müslümanlar (sonradan Türkler), Ermeniler, Maronitler ve çok az sayıda Latin melezleri koloniyi inşa etmektedir. Adada durum; İngilizler için işletme “plantation” formunda kendi kolonyal çoğulluğu içinde sivil görünümlü askeri bir yönetim, Osmanlılar için 1914’e kadar vergisi için her şeyinden feragat edilmiş eski bir vilayetin parçası, adada yaşayan Müslümanlar için İngilizlere emanet hissettikleri bir hal, Yunanlar için büyük Yunan Krallığı’nın kayıp parçası ve buna paralel olarak Kıbrıslı Rumlar için de, bir kolonizasyondan diğerine sürüklendikleri ve sürekli işgal altında oldukları bir hali tarif etmektedir. Burada bahsedilmesi gereken “Kıbrus”tan “Cyprus”a olan geçişte Osmanlı’dan İngiliz İmparatorluğu’na neyin devredildiğidir. “Kıbrus” Osmanlı vilayeti iken, Osmanlı’nın özellikle Doğu Roma İmparatorluğu’ndan miras aldığı vilayetçilik (Provincialism) temelinde yöneticilerin merkezden gönderildiği ve bir yandan da Antik Yunan’dan melezleşen “apoikia” kavramı içinde istenilmeyen, gerek politik gerekse ağır suçluların tutulduğu açık hava hapishanesidir. Bu gelenek temel anlamda kavramsal kaymalar yaşasa da başka bir versiyonu İngiliz İmparatorluğu’nu temsilen adaya gönderdiği ilk Kıbrıs İngiliz Yönetimi sorumlusu Yüksek Komiser Sir Garnet Wolseley için geçerlidir. Wolseley İngiliz İmparatorluğu içerisinde radikal olarak bilinen bir kişidir ve İngiliz İmparatorluğu aristokrasisi tarafından özellikle meşgul tutulmak için Kıbrıs adasına sürülmüştür. Kendi günlüğünde de bahsettiği üzere, Kıbrıs yerine Afganistan’a gönderilmek ve orada zaferler kazanmak onun esas arzusudur. Disiplinli bir karaktere sahip olan kişiliği sayesinde Kıbrıs’ı kendince bir zafere sürüklemek ve düzene sokmak onun için önemlidir. Onun bu görevi yerine getirmesi için Kıbrıs’ı şekillendirecek olan karakterler de önemlidir. Kıbrıs’ı Osmanlı askerinden devir alan İngiliz İmparatorluğu askerleri Malta’da görevde olan Hintli ve Yeni Zelandalı Gurkalar’dan oluşmaktaydı. Bir anlamda İngiliz İmparatorluğu diğer kolonilerinden devşirdiği askeri gücü ile dünyanın farklı köşelerinde başka kolonileri kontrol edip ıslah ediyordu. Bu İngiliz İmparatorluğu’nun içindeki öteki kurgularının çoğulluğu altında, farklı toplumları askeri disiplinle kolonileştirdiği haldi. Yine de İngiliz İmparatorluğu yerel durumu elinden geldiğince kavrayabilmek için, Kıbrıs gibi yönetimleri altına geçen yerlerde, gerekli yerel bilgiyi edinebilmek için bölgeyi yöneten bir önceki kolonizatörle her türlü işbirliğini yapıyordu. Bu bağlamda Kıbrıs’ın İngiliz İmparatorluğu’na ilk geçiş yılı içerisinde Osmanlı zaptiyeleri görevlerine devam etmişlerdir fakat 1000 kişilik Osmanlı askerinin Wolseley’in emrine verilmesinin Osmanlı yönetimi “Porte” tarafından reddedilmesinden dolayı İngiliz İmparatorluğu askerleri, Kıbrıslı köylüler paralı zorunlu günlük çalışma rejimine koyulana kadar gerekli yol, kışla, prefabrik Hükümet Konağı vb. inşaatlarda çalışmışlardır. Temelde işlerin yürüyüşünü Wolseley komutasında yönetenler ise İngiliz İmparatorluğu askeri okullarından mezun olan İngiliz mühendislerdir (Cavandish: 1991). Bu anlamda Kıbrıs ilk yılında; İngiliz ekspertizi ile kozmopolit İngiliz İmparatorluğu Askeri Ordusu ve adalı yerlilerin de işçiler olarak inşasına katıldıkları bir melezler kolektifinin birlikte işler yürüttüğü, Osmanlı zaptiyeleri ve şeriye kanunları ile yönetilen bir yerdir.
-Devam edecek-
Kaynaklar:
Cavendish, A. (Ed.), (1991), “Cyprus 1878, The Journal of Sir Garnet Wolseley”, Kıbrıs Popüler Bankası (Laiki Kipro), Lefkoşa
[1] Nielsen, J. N. (2010), “Civilizations Settled and Unsettled” Erişim: <http://geopolicraticus.wordpress.com/category/civilization/page/3/> [11.12.2010]
[2] Armstrong, K. M., (2003), Settlement Hierarchy and The Location of Alashiya on Cyprus, Yayınlanmamış Master Tezi, University of Cincinnati, Ohio, Amerika
Erişim:< http://etd.ohiolink.edu/view.cgi?ucin1070632393>[11.12.2010]
[3] Kieburg, A. (2006), “Aphrodite, Hephaistos and Ares: some thoughts on the origins of the mythical connection of the three gods in the metallurgy of Late Bronze Age Cyprus,” POCA (Proceedings of the Postgraduate Cypriot Archaeology Conference) 2006 Konferansı; Sunulmuş Bildiri, The University of Edinburgh, United Kingdom
Erişim:<www.shc.ed.ac.uk/archaeology/publications/poca2006/.../14_Kieburg.pdf>[11.12.2010]
* Enkomi yerleşkesi, Kıbrıs’taki Salamis antik şehrinin batısında kalan zengin bakır kaynaklarına sahip bir Bronz Çağı şehridir.