Koltuk ve halimiz…
“Meclis’te koltuk kavgası” sözcüklerinin bir at gözlüğü çerçevesinde yapılan yorumlar ve başlıklar olduğunu baştan söyleyelim.
Geçersiz oylarla başkan seçildiği iddiasında olan Ziya Öztürkler’in Meclis’in son olaylı oturumunda başkanlık sandalyesine oturması ve oturum açmaya çalışmasının karşısında elbette ki muhalefet yani CTP tepki gösterecekti.
CTP’nin bu tepkisini başkanlık koltuğunu istiyormuş da onun için kavga ediyormuş gibi lanse etmeye çalışanların gözlüklerini değiştirmesini tavsiye ederim.
***
Hükümet içindeki yolsuzlukları, usulsüzlükleri görmezden gelen, gözleri, kulakları, dudakları kapalı olanların şimdi de Meclis’teki hukuksuzluğu savunma gibi bir akıl tutulması yaşamaları ve su atılmasına karşı yürüyüşe geçmeleri/ geçirilmeleri o kişiler açısından da oldukça normal görülebilir. Onların görevleri susmak ve söylenenleri yapmak.
***
Hukuksuz bir duruma tabii ki karşı çıkılması, Öztürkler’in başkanlığının kabul edilmemesi ve onun o koltuğa oturmasının engellenmesi yasalara, hukuka saygılı her insanın, orada bulunan CTP dışındaki diğer partilere mensup ve bağımsız milletvekillerinin de yapması gerekendir.
***
Yoksa CTP’nin şu an meclis başkanlığını ister gibi bir talebi yok. İstenen şey, yine şu anki meclis aritmetiğine uygun olarak meclis başkanlığı koltuğunu hukuka uygun bir şekilde yine UBP vekillerinden birinin doldurması…
***
Gelişen süreçte UBP’nin ve hükümetin diğer üyelerinin belki birkaç vekil dışında kaale alınmaması bile en doğru yaklaşım iken utanmadan başkanlık koltuğuna oturmaya çalışan Öztürkler’e gösterilmesi gereken tepkinin ona su atan Doğuş Derya’ya yönlendirilmesi softa şaşırtmasından başka bir şey değildir.
Sözden anlamayan, diyalogdan kaçan, hukuku ayaklar altına almaya çalışanlara atılan su, olur ya, kendilerine gelmelerini sağlar belki…
***
Böyle umut ederken Arıklı’nın aklı da bir şey kesmiş; Arıklı’nın hukuku guguk yapmasına bakıyor ve üzüntü, sinir, gülmeyle karışık bütün duyguları yaşıyorum. Ne demiş Arıklı? “Öztürklerin başkanlığını kabul etsin CTP, ardından istifa da etsin meclisten, o ederse ben de ederim da Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra erken seçime gideriz” demiş.
Arıklı’nın ipiyle kuyuya inenin vay haline! Bu aklın kabul edilmesini de bekliyorsa Arıklı, onun da vay haline!..
***
UBP ve hükümetin diğer üyeleri yasa dışı meclis başkanlık koltuğuna oturmaya çalışırken ve biz buralarda bu traji-komik gelişmeleri yaşarken, sözügeçen arkadaşların hiç de umurlarında olmadığı gelişmeler yaşanıyor dış politikada…
Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Hristodulidis, başkanlığı devretmeye hazırlanan ABD Başkanı Biden ile Kıbrıs’ı konuşuyor.
Yine Hristodulidis, Budapeşte’de resmi olmasa da R. Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan ile görüşüyor, samimi bir şekilde sohbet ediyorlar. Yunanistan Başbakanı da sohbete katılıyor.
***
Bu yetmiyor, Hristodulidis bir hafta içinde yine TC Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la bu kez Azerbaycan’da görüşüyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve BM Genel Sekreteri Guterres’le fotoğrafları dağıtılıyor basına… KKTC’yi tanıması beklenen Azerbaycan ve Kıbrıs Cumhuriyeti, iklimi konuşuyorlar diğer katılımcı ülkelerle birlikte….
***
Bizim Tatar’ı arıyor gözlerimiz… Göremiyoruz. Hem de Azerbaycan’da! Tatar nerede peki? Bilmem, belki Türkiye’de bir muhtarla görüşüyordur, belki Bellapais’de köpeğini gezdirirken Toroslara bakıyordur.
Dünya dönüyor, Hristodulidis güne uygun olarak görüşmelerini yapıyor, ilişkilerini kuruyor, UBP burada ‘Koltuk benim’ derdinde. Aslında onların ama bunu bile beceremiyorlar, kendi vekillerini bile seçemiyorlar. Acıyorum aslında bu akıllara… Ama bu akıllara acırken kendimin, sizin, onun, şunun da bu akılların kısır döngüsünde dönüp durmak durumunda olduğumuzu da görüyor ve herkes gibi üzülüyorum.
***
Yarın da 15 Kasım. Aman da ne coşacak yine Tatar, kürsüde… Çoğu kelimesini anlamayacağız ama olsun, ne söylediğine bakmadan kürsüdeki heyecanı biraz olsun gülümsetiyor ya bizi… O da olsun!