Konuşamadan Vedalaşmak…
Size de olur mu zaman zaman?
Mesela, hep yapmakta olduğunuz bir şeye nokta değil de, virgül koymak ve öylece devam etmek…
Yaz mevsiminin son anlarını yaşadığımız bu günlerde, aylardır yazmakta olduğum şiir tarzındaki yazılarıma az biraz mola vermek ve tekrar size düz yazı ile seslenmek istiyorum.
Size de olur mu zaman zaman?
Mesela, hep yapmakta olduğunuz bir şeye nokta değil de, virgül koymak ve öylece devam etmek…
Benimki de bunun gibi böyle bir şey sanırım…
Havaların yavaş yavaş sıcaktan ılık bir serinliğe döndüğü, günlerin kısalmaya ve gecelerin de uzadığını hissettiğimiz bu günlerde, doğanın içerisindeki renklerin de, daha pastel ve toprak tonlarına kaydığını görüyoruz.
Eskisi gibi aşırı sıcaklar yok. Her sene bu döngülere tanık olduğum zaman, insan hayatının; nasıl çabucak geçtiğini anlarım.
Aslında ömrümüz böylece geçer, bir gün sıcaklardan şikâyet ederiz, bir gün siyasetten, bir gün çocuklardan ve derken aylar,
Ve derken yıllar,
Ve derken bizler bu diyardan göçer gideriz…
Hiç ölmeyecek gibi yaşamak,
Veya
Yarın ölecek gibi yaşamak,
Nasıl bir duygu hali?
Sanki bir şeylerin elimizden kayıp gittiğini ve gideceğini hissetmek gibi bir şey bu…
Kış günündeki güneş gibi,
Yaz günündeki yağmur gibi.
Kışın, kurşuni renklerdeki bulutların arasında nadiren gördüğümüz güneş, o kadar çabuk kaybolur ve karanlık o kadar çabuk çöker ki, ne olup bittiğini anlayamayız bile,
sıcak aydınlığı, güneşi gördüğümüz anların tadı damağımızda kalır.
Yüzümüzü sanki öpercesine bereket dağıtan yağmur, bize yaz günlerinde; bir mucize gibi gelir.
Kış günündeki güneşin seni kucaklaması gibi,
Yaz günündeki yağmurun seni öpmesi gibi,
Ömrümüz de bize öylece kucak açar ve bir de bakmışız ki bir gün artık gelmesini hiç istemediğiniz “son” gelmiştir.
İçinde bulunduğumuz her ana şükretmek, onun tadını çıkarmak, biz insanların aslında yapması gereken fakat her nedense hep ihmal ettiği belki de ertelediği bir olaydır.
Yaşarken,
Ömür yolunda törpülenirken,
Mevsimleri,
Günleri geçirirken,
Yaşadığımız her ne varsa, sadece mutlulukların kalıcı olmasını arzularız.
Hasretleri, geçmişi ve bizlere hüzün veren düşünceleri hatırlamak bile istemeyiz.
Yine de gölgeler çoğaldığı zaman, ister istemez aklımıza düşer bunlar.
Yaşamın da bir gün sona ereceğini düşünmek bizi huzursuz kılar ve bu kaygıları aklımızın bir ucuna bile getirmek istemeyiz.
Öyle yaşamaya başlarız.
Ve işte o zaman sadece hiç ölmeyecek gibi yaşamaya başlarız.
Bu sanki bir tüketiştir,
Yaşamak…
Hiç ölmeyecek gibi,
Çılgınlar gibi,
Düşünmeden,
Yaşamak,
Umursuzca.
Sonra bir gün bakarız ki, Tanrı bize bunun böyle olmadığını gösteriyor.
Küçük işaretler belirmeye başlar ama anlayana…
Ve düşünmeye başlarsın aslında hayatımızın pamuk ipliğine bağlı olduğunu,
Ve anlamaya başlarsın aslında hayatımızın birbirimizi kırmayacak kadar uzun olmadığını…
Ve üzülürsün, hiç bir şey konuşamadan vedalaşma vaktinin de bir gün gelebileceğine…
Eğer yalnız ve sessiz bir evde, bir akşamüstü vakti, az sonra kaybolacak olan güneşin etrafa yaydığı renk huzmelerine bakıyorsanız yazdığım cümlelerin kederini daha iyi anlarsınız.
Sadece bunu değil sanki bütün yazgıları,
Sadece onu değil, sanki bütün yalnızlıkları…
Bizi duyamayan, bizi anlayamayan birine bir şeyler anlatmak istersiniz,
Elimizden yitirdiklerimizi,
Küçük işaretlerin neleri değiştirebileceğini...
Fakat her nedense bu bir türlü gerçekleşmez.
Ya biz geç kalmışızdır, ya da beklenen zaman bir türlü gelmemiştir.
Ya da karşımızda sağır ve kör biri vardır…
Yaşamın kıyısında hiç vedalaşamadan ayrılmak senin yazgın olur.
Söyleyemediğimiz kelimeler, bir o kadar da gözyaşları,
Hepsi de günün sonunda değil, yaşamın bitiminde bir daha gelmeyecek bir şekilde bizimle beraber toprağa girecektir.
O yüzden, yarın ölecekmişiz gibi yaşayalım ve en azından söylenmemiş kelimeler, bizimle beraber yok olmasın,
Bizimle beraber toprak olmasın.
Sevdiği genci toprağa verirken genç kadın, sadece bunun için ağlıyordu…
“Keşke seni sevdiğimi söyleseydim”.
Canından çok sevdiği annesini, babasını toprağa verirken genç adam, sadece bunun için ağlıyordu…
“Keşke sizi çok sevdiğimi söyleyebilseydim”.