1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kör Dövüşü için Bir Başlangıç
Kör Dövüşü için Bir Başlangıç

Kör Dövüşü için Bir Başlangıç

Bilinç ne zaman bütün sırlarımıza yukarıdan bakabilecek ve mutsuzluğumuzdaki son esrar kalıntısı ne zaman atılacaktır, bilinmez.

A+A-

 

Emel Kaya
[email protected]

Hangimiz için farklıdır, bilemiyorum. Hayatın içinde hiçbir şeyi sorgulamadan sürdürdüğümüz bir ‘düzen’ vardır. Öylece bir şeylerin bizim müdahalemiz olmaksızın akıp gitmesi, işleri kolaylaştırıyormuş gibi gelir. Eşimizle, sevgilimizle, anne-babamızla, akrabalarımızla, dostlarımızla, toplumla her şeye rağmen döndürdüğümüz bir çemberin içindeyizdir. İlişkilerimizde üstümüze üstümüze gelen, bizi köşeye sıkıştıran ne varsa, görmezden gelebilme yeteneğimizin kaldırma kuvvetiyle itebildiğimiz kadar ötelemeye çabalarız. Sonrasındaki belirsizlik yüzünden olsa gerek, bir şeylere hazır değilizdir henüz; yaşamı sorgulamaya, yeni başlangıçlara, çemberin dışına fırlatılmaya, gırtlağımızda düğümlenen o ilk sesi salıvermeye, ilk yıkıcı sözü söylemeye, alnımızda zonklayıp duran damarı ellemeye, haksızlığa uğramışlığın bütün hücrelerimize sirayet etmiş o ilk zehrini akıtmaya, ruhumuzu bir somurtkan maddeye zincirleyen incinmişliğin paslı eklemlerine dokunmaya… Ama bir an! Aynada kendi yüzümüzle karşılaştığımız, gözlerimizin derinlerine sinip kalan korkuları kıskıvrak yakaladığımız, habire geviş getirdiğimiz yaşamımızın aldatıcı ve yıkıma mahkûm izbelerine bir an için daldığımız, hatta vicdanın ayartıcı sesine kanıp bilincimizin tavanarasına iteklediğimiz ve oracıkta uyuşup kalmış hayal kırıklıklarımızın önce alacakaranlıkta gemilere yol gösteren deniz fenerlerleri gibi yanıp sönmeye başladığı, sonra üstümüze bir ışık seli gibi devriliverdiği, bütün tahammül eşiklerinin aşıldığı bir an! Ayşen Işık’ın, Sel Yayınları’ndan Kasım 2018’de çıkan Kör Dövüşü adlı öykü kitabı bu an’ı anlatıyor işte. Kitabın Henry Miller’dan “Hayat sadece yüzeyin altına indiğimizde başlar, çırpınmayı bırakıp batarak gözden kaybolduğumuzda.” epigrafıyla başlaması da tesadüf değildir bu yüzden.  

Kitap-lık, Öykülem, Notos ve özellikle Sözcükler dergilerinden öykülerine aşina olduğum ve hararetle takip ettiğim bir öykücü olan Ayşen Işık’ın ilk öykü kitabı bu. Çünkü Yanlış Yerdeydik, Baraka, Aporia, Kör Dövüşü, Bağbozumu, Bodrum Bodrum, Hiç Olmadığımız Kadar, Ateş, Miras, Karar, Sanma ki Yaşıyorum, Yılanlar ve Merdivenler, Gerekçe, Yarın Mutlaka, Bitti başlıklı 15 öykünün yer aldığı kitap boyunca toplum, aile ve arkadaşlar tarafından çeşitli biçimlerde kuşatılmış kadınların, ilk yasa koyucu ve “topluma yararlı” bireylerin yetiştirildiği biricik mekân olan aile ile onun üretip çoğalttığı yaşam biçimleri içinde kırılıp dökülmüş çocukların, irili ufaklı hayal kırıklıklarıyla kıvranıp duran eşlerin hikâyelerine tanık oluyoruz. Kör Dövüşü adlı öyküdeki şu ifade kitaptaki öykülerin ortak anafikrini temsil edebilir pekâlâ: “Gece kavgasız dövüşsüz usulca çekiliyordu. Bir şeye başlamak, bir şeyi bitirmek insana güç.” (s.35)

Kitabın en önemli başarılarından birisi, bu hikâyelerin, öykü kişilerini bir karar verme yahut bir irade gösterme anına sürüklediği o karmaşık süreci hem çok yönlü hem de yalın, doğal ve içten minimal bir üslupla ve canlı diyaloglar / monologlarla aktarması. Özenli diliyle yarattığı atmosferlerde beş duyunun oldukça dengeli kullanıldığı ve sezgisel alanı da harekete geçiren üslûbu okuru bir çeşit katarsise ulaştırıyor, Ayşen Işık’ın. Öyle ki, duygusal olarak köşeye sıkışmış, bu sıkışmışlığın ürettiği zaptedilemez tedirginlik, öfke ve kaygının sarkacındaki insanların, bir akışkan çölde ilerler gibi zihnin ve ruhun karanlık labirentlerinde nasıl ilerlediğini, anlık cılız sıçrayışların daha büyük bir varoluşsal adımı nasıl tetiklediğini gözlerimizin önüne serebilen bir üslûptan bahsediyorum. Kitabın adı olan Kör Dövüşü’nün de karanlık ya da belki yer yer yarıkaranlık diyebileceğimiz bu alana atıf yaptığını söylemek mümkün. Bu arada, karar verici konumdakilerin çokluk kadınlar olması da ayrıca dikkate değer bir ayrıntı.

Kitapta, yaşamın basit bir kurgudan ibaret olduğunu farzetsek bile, etrafımıza ördüğümüz veya çevrelendiğimiz ilişkiler ağının içerisinde, bu basitliğin bir çeşit karadeliğe yahut pişmanlıklar piramidine dönüşmesine engel olamayışımız üzerinden geliştirilen bir sorgu alanı da hissedilir. Dolayısıyla hemen her öyküde bir ‘irade’ sorunu da ortaya çıkar. Zamanında söylenmeyenler, yapılmayanlar, karşı konulmayanlar, reddedilmeyenler, anlatılmayan, sonlandırılmayan, gömülmeyenler vs. çelişkiler yumağı olarak oracıkta durup durur. Kendi varoluşunu ortaya koyabilmesi için kişinin önce iradeye ve ciddi bir yüzleşmeye ihtiyacı vardır. Bu yüzleşmenin gerçekleşme biçimleri, kalbi ve zihni ‘bulandıran’ vicdanın zaman zaman bir kenara bırakılmasını ve adaletin tecellisini seyretmeyi de beraberinde getirir.

Öyküleri çekici kılan bir başka unsur, farklı kültürler ve sınıfsal köklerden gelenlerin konu edilmesidir. Böylelikle, birbirinden çok farklı duygu, düşünce ve deneyim alanlarına sahip insanların, anlatageldiğimiz yapı içerisinde, ortak bir duygu ve eyleme yöneliş biçimlerine şahit oluyoruz. Bu, hem öykülerin güçlü ve sağlam bir dramatik yapıya sahip olmasına katkı sağlıyor, hem de tanıdıklık hissi uyandırıyor.

Bilinç ne zaman bütün sırlarımıza yukarıdan bakabilecek ve mutsuzluğumuzdaki son esrar kalıntısı ne zaman atılacaktır, bilinmez. Ama bir çeşit çöküntüler ve hamleler kitabı olan Kör Dövüşü size, en azından, orayı işaret edecek; zihninizin arkasındaki karanlık noktayı.

Bu haber toplam 3354 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 461. Sayısı

Gaile 461. Sayısı