Korku yerine umut
Yeni bir haftanın başlangıcındayız yine… Yeni bir haftaya başlarken Pazartesi sendromu etki altına almıştır çoğunluğu… Ta ki iş saatleri bitip de eve gidene kadar… O sendromu erken atlatmanın bir yolu, belki de tek yolu gülümseyerek başlamaktır haftaya eğer becerebiliyorsanız…
Yapamıyorum diye de hemen pes etmenin anlamı yok, biraz direnç gösterin, bir hafta, iki hafta ondan sonra göreceksiniz ki daha kolay gelecek ve haftaya daha pozitif başlayacaksınız.
Gülümseyerek haftaya başlamanın yanında sevmediğiniz şeyleri, kişileri de hayatınızdan uzak tutmakta fayda var galiba… Sevmediğiniz demek de belki yanlış olur ama negatif duygular uyandırıyorsa bir şeyler hayatınızdan çıkarın. Pozitifleri çoğaltın ki zorluklar ortadan kalksın, en azından azalsın.
Bir uzmandan tavsiyeler gibi başladık yazıya ama tabii ki bu görüşler de okuduğumuz uzman görüşleri, bilimsel yaklaşımlar ve tabii ki yaşantımızdaki gözlemlerden doğuyor.
***
Onun için de haftaya ve yeni bir şeye başlarken bilinmezliğin gerginliğini azaltmak için yaşadığınız anı ve günü verimli ve güzel geçirmeye çalışmak önemlidir. Elbette ki gelecek günleri düşünmeden, plan yapılması gerekiyorsa planlama yapmadan yaşamak, bir anlamda sorumsuz ve umursuz yaşamaktan sözetmiyorum ama bazı küçük olumsuzlukları, ortaya çıkan küçücük sorunları da fazla büyütmeye gerek yok.
Ertesi gün olumsuzluklar ortadan kalktığında “ne gerek vardı onları yaşamaya, kendimi perişan etmeye” demek istemiyorsak olumsuz duyguları biraz dizginlemenin faydası mutlaka vardır.
***
Bugün güne başladık; Haftanın getireceklerini aşağı yukarı tahmin etsek de tam anlamıyla bilemeyiz. Bu bilinmemezliği karalar içine koyup korkuyla beklemek yerine ‘güzel bir gelecek’ umudunu koruyup o günleri getirmek için katkı koymak, bu uğurda koyacağımız her küçük çakıl taşının mutluluğunu yaşamak çok daha keyifli olacaktır.
***
Tedbirsiz olmayalım ama her şeye karşı alacağımız tedbirin bizde yaşatacağı gerginliğin sağlığımızı da bozacağını unutmayalım. Herşeyi dengede tutmak, kararında yaşamak yanlışları da azaltacaktır.
Neyse bu hafta başında bu kadar psikolojik tavsiyeler yeter. 13. maaşlı, su sorunu çözülmüş bir hafta dilerim.
---------------------------------------------------------------------------------------
Parayı yatırıma ayırsak!
Kalecik’e son kez kükürtü fazla yakıt kullanması için izin verildi. 40 bin ton sipariş verilmiş, ancak 12 bin tonuna izin verilmiş, geriye kalan Ada’ya gelmeyecekmiş. “Son kez ne demekse… Eğer bir şey yasaklanmışsa yasaklanmıştır, bunun son kezi olmaz” diye düşünmek çok doğal ancak
Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Erkut Şahali sosyal medya hesabından açıklama yaptı ve “hukuki sorun vardı, hukuki sorundan dolayı kaybedeceğimiz daha çok şey vardı, onun için kullanılmasına izin verildiğini” yazdı. Çünkü Kasım 2014’te Bakanlar Kurulu kararına göre kükürt oranı yüksek yakıt gelebiliyor. İlk Bakanlar Kurulu’nda ise bu karar iptal edilecek Bakan’ın açıklamasına göre... Kükürt oranı yüksek yakıt halen KIB-TEK stoklarında da varmış. O da kullanılmaya devam edecek yani… Sonuçta AKSA yasal hakkını kullanmış Bakan Şahali’nin açıklamasına göre…
Yakıttaki kirliliğin yanında benim için önemli olan bir nokta daha var; Su’da özelleştirme tartışmaları sürerken AKSA örneğinden de yola çıkılabilir. AKSA Ada’ya geldiğinde %8’lik bir elektrik üretimine ihtiyaç varmış. Yani KIB-Tek %8 ek üretime ihtiyaç duyuyormuş. Buna rağmen şirketle başında %30 bir üretim için anlaşma yapılmış. Şimdi ise bu üretim oranı %50 olmuş. KIB-TEK’te şu anda kurulu güç 255 mw, AKSA’da ise 143 mw olmasına rağmen, yani AKSA’nın kurulu gücü daha az olmasına rağmen üretimin yarısını AKSA karşılıyor. Neden? Sürekli özel bir şirkete para ödeyip elektrik alan devlet, bu parayı KIB-TEK’e yatırım yapmak için kullanamaz mıydı diye düşünüyor ve sorguluyorum.
--------------------------------------------------------
BANA GÖRE
Ne olduğu belli!
“Çocuklar öldürülmesin, savaş dursun” diyenler terörist ilan ediliyor, haklarında yasal işlem başlatılıyor, işlerinden atılıyor ama akademisyenler için “Akıtacağımız kanlarında duş alacağız” diyen mafya liderlerine hiçbirşey olmuyor, olmasını bırakın eller üzerinde daha da yükseliyor, değeri artıyor. Bir ülkenin lideri demeç veriyor, kurumlar o demeci emir olarak algılıyor (zaten demecin amacı da o) ve örneğin akademisyenlerin YÖK tarafından işlerine son veriliyor, mahkemeler iki dudağın arasından çıkan isimleri hapislere atıyor. Burasının nasıl bir ülke olduğunu sorgulamaya da gerek yok artık… Ne olduğu belli.
-------------------------------------------------------------------
ÖNERİ
Nicelik yerine nitelik
Turizm konusunda yapılan hata şimdi eğitimde de yapılıyor. Turizm’de ne yapılmıştı? İlgi turizmi, eko turizm yerine kelle başı turizm yapılsın, daha çok turist gelsin diye her tarafa betondan oteller yapıldı, kumarhaneler açıldı ama ülkeye gelen turist otelde kaldı, dışarıya çıkmadı, esnafa para bırakmadı, kumarını oynadı gitti. Şimdi eğitimde de çok sayıda ve sahibine fazla para kazandırmaktan yola çıkılarak her üniversite açma isteğine Bakanlık olumlu yanıt veriyor, nerdeyse her köşede bir üniversite açılmaya başladı. Çok öğrenci ama az kalite var. Artık nicelikten vazgeçsek ve niteliğe yoğunlaşsak daha iyi olmaz mı!
-----------------------------------------------------------------
“Bende bir yumurta var, sende de bir yumurta var. Eğer sen bana bir yumurta verirsen, ben de sana bir yumurta verirsem, yine sende bir yumurta, bende bir yumurta olur. Şayet sende bir bilgi, bende de bir bilgi varsa ve ben sana bir bilgi verirsem, sen de bana bir bilgi verirsen sende iki bilgi, bende iki bilgi olur.”
Konfiçyus