Korkularımız
Markete girdim.
Kasada yüzüne yıllardır aşina olduğum kırklı yaşlarda bir kadın oturuyor.
“Siz gazetecisiniz, asgari ücret ne olacak” dedi.
Beklemiyordum!
“Henüz bir sonuç yok bildiğim”, dedim.
“Size hep asgari ücret mi ödüyorlar” diye sordum.
15 senedir çalışıyormuş.
3 bin 300 lira maaş alıyor.
Özeldeki “kıdemli” maaşı!
Öyle “düzensiz mesai ödeneği” ya da “vardiya tahsisatı” da yok.
Nerede var sahi?
Kimi geceler saat ona kadar, kimi sabahlar erkenden…
* * *
“Yeni arkadaşlar genelde asgari ücret alıyor”, dedi.
Yeni dedikleri de beş seneye kadar…
Eşi de özelde çalışıyormuş, “O 20 senelik, 4 bin lira maaş veriyor ustası.”
Hem minnet, hem de hayranlıkla anlattı bunu.
Öğle saatleriydi, market sakindi.
Böylesine rahat konuşmaya imkân olmuyor her zaman.
Çok seviyorum dertleşmeyi kasiyerlerle, biliyorlar.
"Gazeteci" olarak tanıyorlar ama çoğu ekrandan...
"İzledim" diyen var, "okudum" diyen olmadı pek…
* * *
“Asgari ücret tahminim yüzde 5 artar en fazla. Fondan da ek ödeme düşünüyorlar, iki yüz lira kadar, zor" dedim.
"Ben yurttaşım ama yurttaş olamayan arkadaşlara haksızlık bu" dedi, "çünkü fon ödemesi sadece yurttaşlar için…”
Türkiye'den savaş sonrasında adaya gelen, yerleşen, burada hayat kuran ailelerden diye tahmin ediyorum.
* * *
“Şimdi seçim zamanı” dedim, “ne görüyorsun manzarayı?”
“Çoğu arkadaş korkar, o nedenle ulusala gider. Ben öyle değilim. Türkiye'deki düzeni bura getirirlerse diye korkarım. Akıncı'ya veyahut Erhürman'a vereceğim, daha kararsızım.”
* * *
Marketten çıkıyorum.
Düşünüyorum.
Bu seçimlerin odağı "Kıbrıs barışı" değil de “Türkiye” olmuş.
'Türkiye’ye benzemek ya da benzememek” gibi!
* * *
"Çözüm" siyasetinin başarısızlığı bu...
Çünkü “ikinci planda” kalmış, Kıbrıs barışı...
Bir de gerçek var, aşikâr…
Sandığa yansıyacak.
Ya "bize buralarda hayat yok…"
Ya da "Türkiye'ye benzeyeceğiz” korkusu...
Üstelik henüz kararını vermemiş yüzde elliye yakın seçmen var.
* * *
Yürürken, ardımdan sesleniyor.
“Asgari ücret dört bin olmaz mı en azından?”