Korkuyu Cesaretlendirmek
Felsefi etik anlamında korka korka korkunun üzerine gitmek, fütursuz gözü dönmüş ve hissiyatsız bir cesaretten daha fazla cesarettir.
Sinan EVCAN
Cesaret ve korkunun dual ontolojisine girdiğimizde birbirlerinden bağımsız olmalarının zorluğunu fark ederiz. Nietzsche ve ardılları ne kadar isterlerse istesinler, korkuyla ilişkilendirilmeyen, veya topraktan kendiliğinden biten bir cesaret yaratmak neredeyse imkansızdır.
Cesaret-korku diyalektiğini yok saymak, cesaretin varlık sebebinin bizzat cesaretin kendisi olduğunu var saymakla eş anlamlıdır ki bu cesaretin yapısal veya dil bilimsel anlamını da bizzat yok saymaktır aslında. Korkunun çeperlerini kat etmeden cesarete dönüşen bir cesaretin adı o halde neden cesaret olur da, sadece irade olmaz?* Bunu söylerken cesaretin varlık sebebinin sadece korku olduğunu iddia etmek yanlışına da düşmemek gerekir.
Sırf korkuya karşı değil zorluklara karşı göğüs germek de cesaret gerektirir. Aynı şekilde konforlu bir yaşamı, sıcak bir yatağı, ayrıcalıkları huzuru terk etmek de cesaret gerektirir. İşini, kazanımlarını, haklarını, özgürlüğünü bir anda kaybetmek de cesaret gerektirir.
Felsefi etik anlamında korka korka korkunun üzerine gitmek, fütursuz gözü dönmüş ve hissiyatsız bir cesaretten daha fazla cesarettir. Korkmak her canlının biyolojisinde var olan doğal bir dürtüdür. Korkmanın doğallığı ve kendiliğindenliği, korkutmak denilen eylemi stratejik ve siyasi anlamda çok daha önemli kılmıştır. Çünkü korkutmak isteyenlere göre korkmak hareketsizliktir, korkmak yılgınlıktır, korkmak boyun eğmektir…
Ahlak ve etik literatüründe cesaretin kazandığı yüce konum aslında korkunun aczinden kaynaklanmaz, çünkü en basit ontolojik anlamıyla içinde korku barındırmayan bir cesaret, cesaret değildir.
Korku ve cesaret ikileminde Platoncu hakikat kavramının değeri çok büyüktür. Korkulan şeyin ne olduğu veya neden korkulduğu, korkunun etik statüsünü de belirler. Ölmekten korkmak, başarısızlıktan korkmak, konforlu hayatını kaybetmekten korkmak, birisini incitmekten korkmak, sevdiğini kaybetmekten korkmak, iktidarını kaybetmekten korkmak… Bunların hepsi evrensel sevgi ve adalet kavramlarının eleklerinden geçerek anlam kazanırlar.
Aynı şekilde cesaretin nasıl cesaret olarak adlandırılabileceği de onun hakikat ile olan ilişkisinde yatar. Bir işadamının bir ihaleyi kazanmak için rakiplerini tehdit etmesi, bir iktidarın ayrıcalıklarını kaybetmemek için devletin kendi emrine sunduğu güvenlik güçlerini siyasi rakiplerini sindirmek için kullanması ile herhangi birisinin sevdiği birini korumak için bir kavgaya karışması aynı içerikte kalkışmalar değillerdir.
Korku ve cesaret için verilen tüm bu örneklerde korkunun ve cesaretin biyolojik ve psikolojik etmenleri var olsalar da aslında herşey neden korkulduğu veya neye cesaret edildiği sorularının cevaplarında gizlidir. Tek gidiş gelişli bir otoyolda tam viraja girerken bir aracı geçmeye çalışmak cesaretin mi, sabırsızlığın mı, korkusuzluğun mu, düşüncesizliğin mi sonucudur? Bu soru çok basit gibi algılansa da aslında korkunun kimi zaman nasıl bir cesaret gerektirdiğini bu soru sayesinde algılayabiliriz. Eğer sürücü son anda aracı geçmekten vazgeçerse sürücüyü korkaklıkla yargılayabilir miyiz? Burada bile sürücünün son anda aracı geçmekten vazgeçmesinin nedenlerini sorgulamak gerekiyor: Kendi hayatını tehlikeye atmak mı? Karşısından gelebilecek bir aracın içindeki kişinin hayatını tehlikeye atmak mı? Yoksa ikisi de mi?
Cesur bir korku oksimor bir varlığı işaret etse de bu örnekte sabırsızlık itkisinin frenlenerek kendi ve karşısındakinin hayatını düşünme akılcılığının bir korku vasıtasıyla harekete geçirilmesi aslında bir cesarettir. Bu cesaretli bir korkunun itkiyi akılcılıkla alt etmesidir.
Erdemli bir korkunun, adaletsiz bir cesaretten daha iyi olabileceği çok fazla düşünülmez. Aynı şekilde korkutmayı kendi erdemsiz korkularının hesapçılığı ile yapan bazı iktidar sahipleri yarattıkları korkuların ne denli cesaret tohumları ektiklerinin farkında değillerdir çoğu zaman. Bu cesaret tohumları onlar sayesinde mi, yoksa onlara rağmen mi filizlenirler bilinmez ama hakikatli bir korkunun cesaretlendirilmesi, erdemsiz korku yaratıcıları için daima bir korku vesilesi olmuştur.