“Kormacit’te tarih: 18 Ağustos 1974...”
Kıbrıs Maronit Podyumu’nda paylaşılan bu iki fotoğraf, 18 Ağustos 1974’te çekilmiş... Bu iki fotoğrafı paylaşan, bu çizim ve yazıların Kalogrea Manastırı’na ait araziyi çeviren duvara çizilmiş olduğunu hatırlatıyor ve “Bir fotoğraf, binlerce sözcüğe bedeldir” diyor.
Fotoğraflarda bütün bir Kıbrıs haritasının altına “BİZİMDİR” yazılmış, duvardaki yazılarda “TMT” sözcükleri de dikkat çekiyor... Gruptakilerin yazdığına göre, duvarda “MEHMETÇİK” de yazmaktaymış...
Bu fotoğraflarda görülen yazılar, köy papazının girişimleri sonucunda bir süre sonra silinmiş... Anladığımız kadarıyla sözkonusu manastır, gallurgezlerin yani rahibelerin manastırıydı... Bu manastır, “Aziz Fransis Tarikatı’nın Kızkardeşleri Manastırı (Fransiskan Kardeşler) olarak biliniyordu... Yaklaşık 100 yıl önce, Kormacit’te Aziz George Kilisesi’nin yanına kurulmuş ve duvarı da, manastıra ait araziyi çevreleyen, manastır arazisini yoldan ve meydan ayıran bir duvarmış... Bu yazıların yazıldığı bu duvar, köyün kalbi sayılan köy merkezinde, eski çeşmenin yanındaymış...
Bu yazılar Kormacit’te manastır duvarında ne kadar süre durmuş, çok belli değil – papazın girişimleri sonucu silinmişler. Ancak Kormacit’in çok uzun süre “rehin” gibi yaşatıldığını biliyoruz. Çok uzun yıllar boyunca, gazeteci olarak bu köye girmemiz “izne tabi” idi, Kormacit’te yaşayan Kıbrıslı Maronitler’in de güneye geçtiklerinde ve geri döneceklerinde belli bir güzergah izlemeleri, o güzergahtan hangi sürede, kaç dakikada geçecekleri vs. gibi konular kendilerine dayatılmaktaydı. Köyde uzun yıllar bir telefon bile yoktu... Birisi hastalanacak ya da bir yangın çıkacak olsa, haber vermeleri, doktor çağırmaları, itfaiye çağırmaları kolay değildi... Kısacası “rehine” gibi yaşatılmaktaydılar... Şimdilerde durum daha “normal” gibi görünüyor ancak tüm bunların gölgesi elbette insanların belleğinden kolay kolay silinemez...
Fotoğraflarla ilgili gruptakilerin yazdıklarına göre bu fotoğraflar, Kormacit köyüne Türk askerleri girdikten sonra çekilmiş. Askerler köyü devraldıktan sonra ilk işleri, “Lebanos” derneği merkezindeki Lübnan bayrağını indirmek ve günümüzde Kormacit Piskobosluğu’nun olduğu yere bir polis merkezi açmak olmuş. Daha sonra bu polis merkezi, köylülerden birinin evine taşınmış...
*** 19 Ağustos 1974’te bazı Kıbrıslırumlar’ın ABD Büyükelçiliği’ne saldırısında, Kıbrıslı Maronit Antuanet Varnava da öldürülmüştü...
Bir kurşunla öldürülen bir Kıbrıslı Maronit...
Kıbrıs Maronit Podyumu sosyal medya sayfasında yazan çok değerli arkadaşımız Andonis Kasabis, 19 Ağustos 1974’te bazı Kıbrıslırumlar’ın ABD Büyükelçiliği’ne saldırısı esnasında öldürülen, elçilik sekreteri Kıbrıslı Maronit Antuanet Varnava’yı andı... Andonis Kasabis arkadaşımız, bizi kırmayarak yazısını İngilizce’ye çevirdi ve biz de bunu okurlarımız için Türkçeleştirdik... Kasabis şöyle yazdı:
“19 Ağustos 1974... Kıbrıs’ın şehit edilmesinden bir ay sonra... Çatışmaların durmasından üç gün sonra... Türk askerlerinin Kormacit’e girmesinden üç gün sonra... Köye şoke edici yeni haberler gelecekti...
Kormacit’ten genç, güzel, akıllı ve kendine özgü bir kişiliği olan Antuanet Varnava (Antoinette Barnava) öldürülmüştü.
Kıbrıs’taki ABD Büyükelçisi Roger Davies’in sekreteriydi Antuanet Varnava... Roger Davies bu göreve henüz atanmıştı, 10 Temmuz 1974’te, yani bir ay ve on gün önce...
Antuanet, yanlış zamanda, yanlış yerdeydi...
ABD Büyükelçiliği dışında protesto gösterileri devam ederken, elçiliğin içerisinde olan Antuanet’in başına bir kurşun sağlanmış ve o, anında ölmüştü...
Birkaç dakika önce de Antuanet’in yanında bulunan Büyükelçi’ye de bir kurşun sağlanmış ve o da ölmüştü.
Gizemli bir durum...
ABD Büyükelçiliği içerisinde güvenliğin en üst düzeyde olması gerekirdi. Pek çok soru işareti kaldı havada, hiçbir zaman yanıtlanmamış sorular...
Amerikalılar güçlerine ve etkilerine rağmen onları korumaları gerektiği gibi korumamışlardı...
Bu gücü ve etkiyi, onların ölümünden sonra göstermişlerdi.
Antuanet, alayla henüz kaznımış kanlı bölücü hattan geçirilerek Lefkoşa’dan Kormacit’e taşınmış ve burada cenaze töreni yapılarak köy mezarlığına defnedilmişti...
Ailesi avutulamaz biçimde ağır bir darbe yemiş olarak kalmıştı.
Özellike annesi Gadina Varnava ve ninesi Hristina Papa (Yalluru) – her ikisi de bu dünyadan bu üzüntüyle ayrılacaktı...
Antuanet, Kıbrıs’a o günlerde hakim olan çalkantılı duruma adaletsiz biçimde kurban edilen pek çok insandan biriydi...
Anısı sonsuza dek sürsün...”
1974'te Kıbrıs'ta ABD Büyükelçiliği'nde öldürülen ABD Büyükelçisi Rogers ve Kıbrıslı Maronit sekreteri Antuanetta Varnava...
*** KIBRIS’TAN HATIRALAR...
“Bugün yaşıyorsam, bunu BM Barış Gücü askerlerine borçluyum...”
Mustafa Gürsel
BUGÜN YAŞIYORSAM, bunu Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerine borçluyum. Müteşekkirim onlara.
Anlatayım neden: Çocukken, evimizde misafir ettiğimiz göçmen ailenin yaşıtım oğlu beni kaynar su dolu kazana itmişti. Yandıydım. Ölüyordum. Bu tarafta yeterli sağlık hizmeti yoktu. Sürekli ağlarmışım diye anlatırdı annem. “Üfür üfür. Beni serine çıkar” dermişim. Dili damağı kururmuş annemin üfürmekten. Annem de Lefkoşa’da Enver’in Kahve dedikleri yerde beni hisarın üstüne çıkarmış, eser diye.
Oradaki barikatta görevli polis annemi uyarmış:
“Evine dön, vuracaklar seni.”
Annem de demiş;
“Bu çocuk ölüyor. Babası mücahittir. Zaten çocuk öldüğü için babası da beni öldürecek eve geldiğinde. Ha şimdi öldüm ha sonra öldüm.”
Bunun üzerine polis bir yerlere telefon etmiş, bir süre sonra oraya Barış Gücü askerleri gelmiş. Bir Land Rover dolusu silahlı BM askeri. Bunu hayal meyal hatırlarım. Beni hastaneye götürmüşler. İlaçlamışlar sarmışlar. Bunu da çok az, rüya gibi hatırlarım. Hastanenin yakınında atlar gördüğümü de hatırlarım. Artık rüya mı gördüydüm yoksa gerçek mi hatırladıklarım, bilmem. Sol kolumda hala yanık izleri vardır. Bugün Pile’de BM Barış Gücü’ne yapılanları, kabul etmiyorum. Onlar benim hayatımı kurtardıydı...
(Mustafa Gürsel’in 18 Ağustos 2023 tarihli sosyal medya paylaşımından...)
*** GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR KİTAPLAR...
“Şahsi bir mesele”, faşizme direnişi anlatıyor...
İletişim Yayınları’nca yayımlanan “Şahsi Bir Mesele” Beppe Fenoglio’nun yüzleşmeyle ilgili bir romanı, Adam Sinan Akçay tarafından çevrilmiş ve 164 sayfa...
20. yüzyıl İtalyan edebiyatının güçlü isimlerinden Beppe Fenoglio Şahsi Bir Mesele’de faşizme direnişin insani yüzünü gerçekçi bir bakışla aktarıyor.
Söze dökülmemiş bir aşk, kıskançlık ve intikam hikâyesi etrafında insanın en derin çelişkilerini, tutkularını anlatan Fenoglio’nun edebiyat evreninde sıradan insanlar ve büyük bir savaşın içinde yarattıkları küçük dünyalar gözler önüne seriliyor. Şahsi Bir Mesele, çağını çok iyi tanıyan, toplumunu her yönüyle anlayan bir yazarın ilham verici bir eseri.
“Zulamdaki Şiir – Parça parça anılar”, mutlak kötülüğü anlatıyor...
İletişim Yayınları’nca yayımlanan “Zulamdaki Şiir-Parça Parça Anılar” Fethiye Çetin’in geçmişle yüzleşmeye dair 159 sayfalık kitabı...
Fethiye Çetin, bu küçük, zarif kitapta, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki hapishane anılarını anlatıyor. Esas olarak, işkenceyi, zulmü, faşizmi, mutlak kötülüğü anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin sebebi bu değil mi zaten? Fethiye Çetin bunu sabırla ve utanmayan adına utanmanın ahlâki gücüyle anlatıyor. Fakat galiba daha da esas olarak, bu kötülüğün gözünün içine bakarak ona manen teslim olmamanın kıymetini anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin daha güçlü bir sebebi belki budur.
“Devlet adına yüz değiştirme ameliyatları yapan adamın öyküsü...”
İletişim Yayınları’nca yayımlanan “Cerrah”, Tayfun Pirselimoğlu’nun 143 sayfalık romanı...
Tayfun Pirselimoğlu bu sefer tuhaf mı tuhaf bir İstanbul gecesinde, devlet adına yüz değiştirme ameliyatları yapan Tarık Kara’nın, içinde derin devletin karanlık suretlerinin dolaştığı hikâyesini anlatıyor. Bu hikâyeye eşlik eden bir maymun ve bir kaplan da var üstelik!