Köşeme Düşenler
Kanunname: “ŞEYTANIN ZAFERİ İÇİN GEREKLİ OLAN TEK ŞEY, İYİ İNSANLARIN HİÇBİR ŞEY YAPMAMASIDIR.” İrlandalı siyasetçi, yazar Edmund Burke (1729-1797
--------------------------------------------------------------------------------
Köşeme Düş
Kanunname: “ŞEYTANIN ZAFERİ İÇİN GEREKLİ OLAN TEK ŞEY, İYİ İNSANLARIN HİÇBİR ŞEY YAPMAMASIDIR.” İrlandalı siyasetçi, yazar Edmund Burke (1729-1797
Köşeme Düşenler
Yasasızlık mı, yoksa onursuzluk mu?
Yakında sayılacağız. Ya da “sayılır gibi” olacağız. Belli ki sonuca kimse inanmayacak. Kıbrıs’ın kuzeyinde kaç kişi yaşıyor? Ülkenin kaynaklarını kaç insan bölüşüyor? Herkesin en çok merak ettiği rakamlardan biri de hiç kuşku yoktur ki nüfustur.
Türkiye Büyükelçiliği Motorlu Araçlar Dairesi’nden 2009’dan itibaren kaç kişinin ehliyet aldığını ve bunların kaçının Türkiye kökenli olduğu ile ilgili bir istatistik istemiş. Sonuç şöyle: 2009’dan itibaren ehliyet alan her 20 kişiden sadece biri Kıbrıslı Türk!..
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan bu nüfus patlamasının sonuçlarının en vahim olan yanı ise şöyle: Türkiye’de ehliyet alabilmek için lise mezunu olmak ve çok ağır sınavlardan geçmek gerekir. Bizde ise bu tür şartlar yok ve sınav da çok kolay. Yani Türkiye’de ehliyet alamayan birisi çok rahatlıkla gelip burada ehliyet alabiliyor. Peki ama trafik kazalarının tavan yaptığı, yolların kana bulandığı, trafik kazalarından kaybettiklerimize göz yaşlarımızın dinmediği ülkemizde nasıl olur da bu kadar kolay ehliyet verebiliyoruz? Hem de tamamen ters bir trafikten gelen insanlara… Bunun yanıtı öylesine onursuz ki: Sadece para için! Devlet, verdiği ehliyetlerin karşılığında iyi bir para alıyor ve bu konuda esas aslan payını şoför okulları yiyor. Sözün özü; para ve popülizm uğruna satılan insan yaşamları!
Vefa duyabilmek
Vefa duymak, vefa göstermek bir medeniyettir, insani bir erdemdir. Toplumların geçmişine, tarihine verdiği değerdir. Kendini koruma, geleceğe kültürünü taşıyabilmedir. Ve insana vefa duymak çok daha büyük bir zenginliktir. Sen vefa gösterirsen ancak vefa bulabilirsin. İnsana ve geçmişe vefa, iç içe geçmiş değerlerdir aslında. Vefa, özelde insana, genelde de geçmişine sevgi ve saygıdır. Bir kültürdür, bir gelenektir.
Eski meclis başkanlarımızdan ve başbakanlarımızdan; daha da önemlisi ilk başbakanımız Nejat Konuk’la sohbet ediyoruz. Bu kez bir röportaj için değil, hasta doktor muhabbeti bu... 84 yaşında Sayın Konuk. Yılın çoğunu yurt dışında geçiriyor. Kıbrıs’a gelince de sağlık konularını ve diğer işlerini halletmeye çalışıyor. Gelgelelim, yaşamının en hareketli ve en yoğun yıllarını geçirdiği ülkesinde şimdi derin bir yalnızlıkta.
Öyle ya, bir insan düşünün ki onca yılını bu ülkenin en yüksek kademelerinde ve hizmetinde geçirmiş ama şimdilerde doktora gitmek için bile yardım isteyebileceği bir makam yok! Bu amansız trafiğimizin içinde arabasını kullanacak, ona ulaşım olanağı sağlayacak hiçbir görevli sağlanmıyor. Yoğun ve yorucu işlerini o yaşında sıradan bir insan gibi çözümlemeye çalışıyor yığınla sorunla boğuşarak.
İşte biz böylesine vefasız, sevgisiz ve saygısız bir toplum olduk.
Kadına karşı şiddet
Sadece kadına değil, insana karşı her türlü şiddete hayır diyorum öncelikle… 25 Kasım “Kadına Karşı Şiddetle Mücadele” günüydü. Meclis Başkanı Hasan Bozer, “Avrupa Konseyi’nin Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Sözleşme’yi yeni yıl içinde meclisten geçirmeyi planladıklarını” söyledi. İnsan ticaretine dair hiçbir yasanın geçirilemediği ve devletin resmi izniyle gece kulüplerinde kadınların satıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Buna ek olarak son beş yılda tam 4 bin kadınını şiddet nedeniyle toprağa gömen Türkiye gibi bir ülkeden yoğun göç alıyoruz. Türkiye, kadına yönelik şiddette 134 ülke arasında 126. sırada yer alıyor. Türkiye’de son 180 günde tam 130 kadın öldürüldü. Kadına yönelik şiddet bir zihniyet ve kültür olayıdır.
Yine de “umut etmek” ve bu konuda yapılacak her türlü çalışmanın ve geçirilecek her yasanın yanında olmak zorundayız.
Yorumsuz
Türkiye’den gelen ve buradaki özel okullardan birinde öğretmenlik yapan değerli bir hocayla sohbet ediyorum. Hoca buralarda daha çok yeni. Alışmaya çalışıyor. “Nasıl buldunuz; Lefkoşa’yı sevdiniz mi?” diye soruyorum. “Koca bir köy gibi” diyor. “Çevre bilinci gelişmemiş. Her yer çok pis. Sanırım buranın belediye başkanı biraz tembel…”
***
Üzülüyorsun, “takma” diyorlar.
Kızıyorsun, “değmez” diyorlar.
Boş veriyorsun, “gamsız” diyorlar.
Konuşuyorsun, “muhatap olma” diyorlar.
Çekip gidiyorsun, “mücadele et” diyorlar.
Alttan alıyorsun, “tepene çıkardın” diyorlar.
Bağırıyorsun, “sakin ol” diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun, “bu kadar uslu olunmaz” diyorlar...
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen ... “ölüm sana yakışmadı.”
Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler.
Neyzen Tevfik demiş ki:
“Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer.
İçsen de tükenir içmesen de.”
Bu yüzden hayattan tat almaya bak.
Çünkü yaşasan da biteceeeek, yaşamasan da…
(Alıntıdır)