“Kosova halkı, savaş suçları hakkında yanlış bilgilendirildi...”
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’ndan Horhina Bami’nin 17 Temmuz 2024 tarihinde yayımlanan haberine göre, Kosova halkı, savaş suçları hakkında yanlış bilgilendirilmiş... Bu haberi okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Bami’nin haberi şöyle:
*** Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BİRN’in “Öteki – Var Olmayan” başlıklı raporu, Kosova’da Priştine Gazeteciler Evi’nde 17 Temmuz 2024’te açıklandı. Rapora göre Kosova’daki kamu kurumları – ki buna hükümet kurumları, bağımsız ajanslar ve adalet kurumları da dahildir – Kosova’da halkı savaş suçları ve geçiş süreci adaleti hakkında düzgün biçimde bilgilendirecek platformlara sahip değildir.
*** BİRN’in editörü ve raporu yazanlardan biri olan Kreşnik Gaşi, “Kosova adalet kurumlarındaki yasal süreçler hakkında bilgi yoktur, Lahey’deki Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde görülmüş olan Kosova’ya dair savaş suçları davalarına ilişkin duruşmalarının arşivi de mevcut değildir, UNMIK ve EULEX’te de Kosova’daki savaş suçlarına dair davaların arşivi mevcut değil” dedi.
*** Raporda kamu kurumlarının ve medyanın yayınlarını, savaş anıtlarına dair araştırmaları ve Ekim 2023 ile Mart 2024 tarihleri arasında savaştan sağ kurtulanlarla yapılmış röportajları analiz ediyor.
*** Raporun ana bulgularından birisi, yerel medyada tek taraflı söylemlerin hakim olduğu şeklindedir: Medya, genel olarak geçiş dönemi adaleti, anma törenleri ve politikacıların Kosova savaşına dair söyledikleri hakkında tek yanlı yayınlar yapıyor.
*** BİRN raporunda, Peç bölgesindeki Gornyi Poterç köyünden bir örnek veriliyor: 29 Mart 1999’da bu köyde 15 kişi öldürülmüş, bunlardan 12’si Arnavut kökenli, 3’ü ise Aşkali kökenli imişler ancak 12’si köyün şehitliğine gömülürken, 3 aşkali köy mezarlığına defnedilmiş.
*** Gaşi, Kosova’nın resmi bir kurbanlar listesine sahip olmadığını ve savaş suçlarına dair düzgün belgelerin de bulunmadığını belirtiyor. “Güvenilir tek bilgi kaynağı, Kosova İnsancıl Hukuk Merkezi’dir – bu merkez savaştaki yaralıların sayısı ve ülkeye savaşın verdiği zarar hakkında bilgi vermiştir” diyor Gaşi. Rapor, böylesi bir resmi bilgi yoksunluğunun çoğunlukla dezenformasyona ve medyada tam olmayan bilgilerin yayınlanmasına yol açtığına dikkat çekiyor.
*** Kosova İnsancıl Hukuk Merkezi, Kosova savaşının 13,535 kurbanı olduğuna dair bir listeye sahip, bunlardan 10,812’si Arnavut kökenliler, 2,197’si Sırp kökenliler ve 526 kişi de diğer etnik toplumlardan yani Roman, Aşkali, Mısır, Boşnak, Karadağ gibi toplumlardan imiş.
*** Demokratik Kültür için Sivil Toplum Merkezi yöneticisi Duşan Radakoviç, BİRN’in raporunun açıklandığı etkinlikte yaptığı konuşmada şöyle diyor: “Eğer kayıplardan söz edeceksek, 1,600 kişiden söz ediyoruz, şu kadar Arnavut, şu kadar Sırp kayıp var demiyoruz. Politikacılar bizi bölmeye çalışıyor ve yalnızca Arnavut kökenlilerden ya da yalnızca Sırp kökenlilerden söz etmek, bizlere gelecek için bir olanak sunmayacaktır... Savaş suçlarının kurbanlarını ve savaş suçlarını politize etmemeliyiz...”
*** Kosova Adalet Bakanı Albulena Hakhiu ise raporun açıklandığı panelde “Kosova’nın hiçbir zaman savaş suçlarına dair herhangi kurumsal belgelere sahip olmadığını” söyleyerek yakın geçmişte oluşturulan Kosova Savaşı esnasında İşlenen Suçlar Enstitüsü’nün bu durumu değiştirmeyi hedeflediğini belirtti.
*** Enstitü’nün dürektörü Atdhe Hetemi, enstitünün Ocak 1998’den Haziran 2000’e kadar olan süre içerisinde işlenmiş savaş suçlarını belgeleme görevine sahip olduğunu belirtti. Kosova’nın Geçiş Süreci Adaleti Stratejisi’ne yönelik eleştirileri de yanıtlayan Hetemi, bu strateji belgesinin yalnızca Kosovalı Arnavut kökenli kurbanlara odaklandığını kabul etmeyerek, “belge tek bir topluma değil, tüm kurbanlara atıfta bulunuyor” diye konuştu. “Tarihi değiştiremeyiz” diyen Hetemi, “Sırbistan’ın Miloseviç rejimi Kosova’daki suçları işlemiştir” diye konuştu.
*** BİRN’in raporu kurumların ve medyanın bazı olumlu ilerlemeler kaydettiğini belirtiyor, tüm suçlardan ötürü tek bir tarafı kollektif olarak suçlayıcı bir dil kullanmaktan kaçınmaya çalışmalarını bu olumlu ilerlemeye örnek olarak gösteriyor.
*** Kosova’nın başsavcı vekili Besnik Hetemi ise savcılığın savaş suçlarına dair belgelere sahip olduğunu ancak devam eden soruşturmalardan ve davalardan ötürü bunların yayımlanamayacağını savundu.
*** Bu arada Gaşi de mahkemelerle savcılığın işbirliği yaparak arşivleri yayımlayacakları ortak bir platform oluşturmaya çağırdı – bunu ayrı ayrı da yapabileceklerini ve Eski Yugoslavya’ya Dair Uluslararası Ceza Mahkemesi örneğini izleyebileceklerini belirtti.
(BİRN’in 17.7.2024 tarihli haberini özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
*** BASINDAN GÜNCEL...
“Gazze'de İsrail ordusuna ait köpeğin saldırdığı Down sendromlu Filistinli ölüme terk edildi...”
24 yaşındaki Muhammed Bhar, Down sendromlu ve otizmliydi. 70 yaşındaki annesi Nabila BBC'ye onu anlatırken, "Yemek yemeyi, içmeyi, üstünü değiştirmeyi bilmezdi. Ben onun bezini değiştirirdim. Ona yemek yedirirdim. Kendi işini göremiyordu" diyor.
Ailesi her zaman yanındaydı. Küçükken dışarıda zorbalığa maruz kaldığında, dövüldüğünde, eve gelip onlara sığınabiliyordu.
Savaş başladığında bomba sesleri ve patlamalar onu paniğe sürüklediğinde, işlerin yoluna gireceğini söyleyen birisi hep vardı.
Kilosu nedeniyle hareket etmekte zorlandığı için gün içerisinde hep aynı koltukta oturmak istiyordu. Ailesi, ihtiyaçlarını gidermesine yardım ediyordu.
27 Haziran'da savaş, Bhar ailesinin mahallesini bir kez daha kuşattı. Gazze şehrinin doğusundaki Şucaiyye mahallesindeki herkes, İsrail askerleri tarafından evlerini terk etmeye zorlandı.
Bhar ailesi için oradan oraya taşınmakta çok zordu. Nabila, 15 kez yer değiştirdiklerini anlatıyor:
"Nereye gitsek, orayı bombaladılar."
Çatışmalar çevrelerindeki sokaklarda yoğunlaşınca evin farklı odalarında gizlenmek zorunda kalıyorlardı. En şiddetli çatışma anlarında banyoda gizleniyorlardı.
Nabila, "7 gün kuşatma altında kaldık. Tanklar ve askerler evin çevresindeydi. Muhammed ise koltukta oturuyordu, başka yerde durmayı sevmezdi" diyor.
Çevreden gelen patlama ve çatışma sesleri Muhammed'i korkutuyordu, Nabila onun sık sık paniklediğini anlatıyor. Bomba seslerini duyduğunda, sanki birisi ona vurmaya çalışıyormuş gibi kendisini korumaya çalışıyordu. Ailesi ise onu yatıştırmaya çalışıyordu ancak annesi, Muhammed'in olan biteni anlamakta çok zorlandığını söylüyor.
Evde neler yaşandı?
3 Temmuz'da, ailenin anlattığına göre İsrail askerleri evlerini bastı.
Nabila onlarca askerin ve bir askeri köpeğin geldiğini anlatıyor.
Bu köpeklerin, Hamas savaşçılarını, bubi tuzaklarını ve patlayıcılarını tespit etmek için kullanıldığı ileri sürülüyor.
Nabila ilk olarak, askerlerin her şeyi kırıp döktüğünü duydu, ardından askerler ve köpek odaya girdi.
"Onlara söyledim, 'O engelli, ona dokunmayın, o engelli. Köpeği uzak tutun' dedim" diyor.
Ardından Nabila, köpeğin Muhammed'e saldırdığını gördü.
Şöyle anlatıyor:
"Köpek ona saldırdı, önce göğsünden sonra elinden ısırdı. Muhammed konuşmadı, sadece 'Hayır, hayır, hayır' dedi. Köpek kolunu ısırdı ve kan aktı. Ona ulaşmaya çalıştım ama yapamadım. Kimse ona ulaşamadı. O, köpeğin başına dokunup 'Yeter, yeter' diyordu. Kan aktıkça köpek daha çok saldırdı."
Bu noktada, askerler Muhammed'i başka bir odaya götürdü ve köpekten uzaklaştırdı. Yaralandığı yerlere müdahale etmeye çalıştılar.
Her zaman ailesinin yardımına muhtaç olan Muhammed şimdi askerlerin elindeydi.
Nabila, "Onu başka odaya götürdüler, kapıyı da kitlediler. Ona ne olduğunu görmek istedik. Muhammed'i görmek istedik. Silahlarını bize doğrulttular. Bizi başka odaya aldılar" diyor.
Askeri doktorun onu tedavi etmek için geleceğini söylediler. Bir süre sonra doktor geldi ve Muhammed'in yattığı odaya girdi.
Muhammed'in yeğeni, 11 yaşındaki Janna, ailesinin askerlere yalvardığını anlatıyor. Askerler ise onun "iyi olduğunu" söylemekle yetindi.
Birkaç saat sonra aile, silah zoruyla evden çıkarıldı. Muhammed'i askerlerle bırakıp çıkmak zorunda kaldılar. Yalvarış ve çığlıklar işe yaramadı. Muhammed'in iki kardeşi gözaltına alındı ve hala serbest bırakılmadılar.
Bir hafta sonra, kardeşi Jibreel, eve geri döndü ve şoke edici manzarayla karşılaştı. Çektiği görüntüleri de BBC kameramanı ile paylaştı.
Muhammed'in cansız bedeni yerdeydi. Çevresinde kan vardı. Görüntülere göre koluna, kanı durdurmak için sadece turnike yapılmıştı.
Jibreel, "Kanamayı durdurmaya çalıştılar. Sonra dikiş atmadan ve başka bir şey yapmadan onu bıraktılar. Yalnızca bu ilk yardım müdahalesini yapmışlar. Gördüğünüz gibi burada ölüme terk edilmiş. Onun evden götürüldüğünü düşünüyorduk. Kanlar içinde yalnız şekilde bırakılmış. Ordu onu bırakıp gitmiş" diyor.
Muhammed'in ölümünün tam olarak hangi yaralanmayla gerçekleştiğini ve bu sürede ona ne olduğunu belirlemek güç.
Ailesi onun cesedini bulduktan kısa bir süre sonra evlerin arasındaki bir boşluğa defnetti. Çünkü cesetlerin morga ya da mezarlığa götürülmesi çok tehlikeliydi. Otopsi ve ölüm belgesi elde etmek ise mevcut şartlarda imkansız.
Aile, soruşturma istiyor. Ancak devam eden çatışmalar ve ölü sayısının çok yüksek olması, bunun yakın zamanda yapılabileceğinin ihtimal dahilinde olmadığını düşündürüyor.
BBC'nin konuyla ilgili İsrail ordusuna yönelttiği sorulara, "İnceleme yapılacağı" yanıtı verildi.
Nabila, ölen çocuğunun son anlarını her an hatırlıyor:
"Köpeğin onu parçalaması gözümün önünden gitmiyor, kolundan akan kan, her zaman gözümün önünde, bir an bile gitmiyor. Onu koruyamadık, askerlerden de köpekten de..."
(BBC – 17.7.2024)
24 yaşındaki Muhammed Bhar...