“Kosova’da, ateş altında aşk...”
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BİRN’den gazeteci Serbeze Hakhiyaj, Kosova savaşı esnasında etnik olarak karma bir çiftin nasıl hayatta kaldığına dair bir gerçek yaşam öyküsünü geçtiğimiz günlerde yayımladı. “Ateş altında Kosova’da bir aşk” başlığı taşıyan bu değerli araştırmayı, okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Serbeze Hakhiyaj, şöyle yazıyor:
*** 1960’lı yıllarda Ali ile Yelika evlendiklerinde, Kosova’daki Arnavut-Sırp ilişkileri daha az alışılageldikti. Ancak savaştan sonra ve NATO’nun bombardımanları 25 yıl önce başladığında, giderek artan önyargıların yanısıra, korkuyla da başetmek zorunda kalacaklardı...
*** NATO’nun Yugoslavya’ya karşı bombardıman kampanyasıyla birlikte ilk bombalar Kosova’ya 24 Mart 1999’da düşmeye başlamıştı, Ali Zekai de ailesine evden ayrılmaları için hazırlanmalarını söylemişti. Ali Zekai ve eşi Yelika Kerezoviç, etnik olarak karma bir çifttiler. Ali, Kosovalı bir Arnavut’tu, eşi ise Sırp’tı. Ancak Sırp bir eşe sahip olmak, onu savaş esnasında hedef olmaktan koruyacak bir durum yaratmıyordu.
*** Bu bombarımanlar başlamadan birkaç ay önce Peç ile Dekani arasındaki yolda, polis gözetiminden kaçmış genç bir çocuğa eşiyle birlikte yardım etmeye çalışan Zekai, Sırp polisi tarafından yaralanmıştı. “İnsanlar, Sırp bir eşinizin olması size dokunulmazlık kazandırdığını düşünmekteydi ancak savaş bizim için de çok acıydı” diyor Zekai.
*** NATO, Yugoslav Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç’in Kosovalı Arnavutlar’a yönelik baskı kampanyasını sona erdirmeye zorlamak üzere bombardımanlara başlamıştı. Ancak 78 gün boyunca devam eden bu hava saldırıları esnasında Yugoslav kuvvetler askeri saldırılarını yoğunlaştıracaktı, nihayetinde Sırbistan’a doğru geri çekilmek zorunda kalacaklardı...
*** Tüm bunlara karşın, Zekai, Kerezoviç ve aileleri, Donyi Streoç köyündeki evlerinden en son ayrılanlar olacaktı 2 Nisan’da... Donyi Streoç’taki evinde BİRN’e konuşan Ali Zekai, şu anda 85 yaşında, öğretmen olarak işinden emekli olmuş, eşi bir kalp krizi ve inme geçirmiş ve artık konuşamıyor, ciddi sağlık sorunları yaşıyor – buna karşın, öyküsünü BİRN’e anlatmak istiyor Ali Zekai... “Bunu ona borçluyum” diyor Ali Zekai, “Hangi tarafta olursanız olunuz, etnik gruplar arasındaki düşmanlıklar bir aileyi mahvedebilir...” diyor. Zekai ve eşi Kerezoviç ilk elden bu yıkımı yaşamışlar çünkü oğluları Kosova savaşının kurbanlarından biri olmuş...
*** Savaş esnasında Donyi Streoç köyündeki küçük evlerinde pek çok insana sığınak sağlamışlar, bunlar göçmenlermiş. Hayvanlara da sığınak sağlamışlar. Göçmen bir aile 100 kadar koyununu da alıp gelmiş, Zekai de koyunlar için savaş esnasında bir ahır inşa etmiş – ahırı Kosova Kurtuluş Ordusu’ndan askerler de bazı silahlarını saklamak için kullanmışlar.
*** 2 Nisan’da köyde tek kalan Zekai ve ailesi ile göçmenler varmış, Ali Zekai’nin evinde – çocuklarına seslenmiş, çarçabuk traktöre atlayıp Arnavutluk’ta daha güvenli bir yere gidebilmeleri için. Ancak o günlerde 30 yaşında olan oğlu Reha onlarla gitmeyi reddetmiş, kendisinin kalarak Kosova Kurtuluş Ordusu’yla birlikte savaşacağını söylemiş. “Ona bağırdım” diyor Ali Zekai, “bizimle gelmesi için onu ikna etmeye çalıştım. Bir daha onu canlı olarak göremeyeceğim hissine kapılmıştım” diye anlatıyor. Eşi Yelika ise oğlunu kucaklamış...
*** “Reha, Belgrad askeri akademisinden mezun olmuştu ve yakın geçmişte Kosova Kurtuluş Ordusu’na katılmıştı – bir sene önce Kosova Silahlı Kuvvetleri’ne katılmaya çalışmış ancak red cevabı almıştı. Onu reddetmelerinin nedeni belki de annesi Sırp olduğu içindi” diyor Zekai.
*** Aile köyden kaçtıktan bir ay sonra, 1 Mayıs 1999’da, Ali Zekai ve eşi Yelika’nın oğlu Reha öldürülmüş – oğlularının bir kurşunla öldürülmüş olduğu haberini ancak savaş resmi olarak bittikten sonra ve henüz Arnavutluk’ta hala göçmen olarak kalıyorlarken öğrenebilmişler, 1 Temmuz 1999’da...
*** 2 Nisan’da Zekai ve Kerezoviç’in ve evlatlarının evlerinden bir traktörle kaçmalarıyla birlikte sınıra doğru giden Arnavut kökenli göçmenlerin konvoyu ilk zorlukla karşılaşmışlar. “Dekan’da Sırp polisi tarafından durdurulduk ve tüm genç insanlar içeri alındı. Bir polis kafama silah dayayarak “İhtiyar, ya traktörünü sür git, ya da seni vuracağım” dedi bana” diye hatırlıyor Ali Zekai. Polis, Zekai iki dakikaya kadar hareket etmezse, ateş açacağını söylemiş. Ancak Ali bunu reddetmiş. “Ona dedim ki bunu yapamam çünkü traktör sürmeyi bilmem...” Traktörü süren genç adam polis tarafından alıkonulmuş ve bir daha da onu gören olmamış. Orada birkaç saat geçirdikten sonra polis subaylarından biri, kendilerini korumak üzere örtündükleri örtüyü kaldırıp onlara bağırmaya başlamış. “Sonra da eşim Yelika ona bağırmaya başladı ve ‘Kendinen utanmalısın!” dedi bu polise. Birkaç dakika sonra, gençler olmaksızın yolumuza devam etmemize izin verdilerdi...”
*** Ancak konvoy Dyakoviça kenti yakınında yeniden durdurulmuş, bir Yugoslav Ordusu askeri kimlik kartlarını toplamış. “Yelika’nın kimlik kartını görünce gözleri kocaman açıldı bu askerin... Belki de Sırp birisinin Arnavutluğa göçmen olarak gitmesini beklemiyordu” diyor Ali Zekai...
*** Arnavutluğa giderken üç günlük yolculuğu esnasında yaşlı bir Sırp’la Prizren’de tanışmasını hatırlayınca gözleri yaşarıyor Ali Zekai’nin... “Traktörümde yağ kalmamıştı. Küçük bir dükkana gidip bir Sırp’a bir litre kadar yağ verip vermeyeceğini sordum traktörüm için. Yaşlı adam bana, ‘bol ekmek var, al bu ekmekleri, para da istemem ama traktör için yağım yok’ dediydi” diye hatırlıyor. “Ve sonra da şöyle dedi: ‘Şunu iyi hatırla dostum, şimdi gidiyorsun ama geri döneceksin. Sen geri döndüğünde biz gideceğiz ama biz geri gelmeyeceğiz hiçbir zaman...’
*** Gerçekten de NATO hava saldırılarının baskısı altında kalan Yugoslavya askerleri ve Sırp polisi, o yılın Haziran ayında Kosova’dan ayrılmak zorunda kalırken, pek çok Sırp da intikam saldırıları korkusuyla Kosova’dan ayrılacaktı... Ali Zekai ve ailesi nihayetinde Arnavutluk sınırına vardığında, Kosova’dan göçmenlerle röportaj yapan bazı Fransız gazeteciler, Ali Zekai’nin eşi Kerezoviç’le konuşmak istemişler... “Eşim onlara Miloseviç’in tıpkı Kampuçya’da bir soykırım rejimi kuran diktatör Pol Pot’un yaptığını yapmakta olduğunu söyledi... Bunu duydum” diyor Ali Zekai. “Ona ismini sorunca, bu gazeteciler için sürpriz olmuştu. Oğlu Kosova Kurtuluş Ordusu’nda olan bir Sırp kadınla karşılaşmayı beklemiyorlardı” diyor.
*** Aile sağ salim Arnavutluğa vardığı halde, Ali Zekai kendini tam olarak güvende hissetmiyormuş çünkü Kosova Kurtuluş Ordusu üyelerinin sırf kendisinin Sırp bir eşi var diye kendini hedef almalarından korkuyormuş. “Kökes (Kukes) kentinde bir kahvede otururken Kosova Kurtuluş Ordusu üniforması giyen bir kişi gelip oturduğum masanın yakınına oturdu. Orada üç saat kadar bekledim, sürekli bana baktığını hissediyordum” diye anlatıyor Ali Zekai. “Aniden iki adam geldi, beni tanıyorlardı ama kahvede oturanı da tanıyorlardı. Beni kucakladıktan sonra ona döndüler... Sonra da kahveden ayrıldılar” diyor.
*** Birkaç dakika sonra Kosova Kurtuluş Ordusu gerillasıyla konuşmaları bitince, iki tanıdığı geri gelmişler – bu gerillanın “Sırplar’la bağlantılı olduğu” gerekçesiyle Zekai’yi tutuklama niyetinde olduğunu söylemişler kendisine.
*** Zekai ile Yelika, ilk kez 1965 yılının yaz aylarında Yugoslavya’da çeşitli yerlere gittikleri bir okul gezisi esnasında tanışmışlar. Zagreb’e giden trende bir başka grup genç öğrenci varmış. Bunlar arasında Bosna’nın Brçko kentinden Yelika Kerezoviç de bulunuyormuş... “Çok güzeldi. Mektuplaşmaya başladık ve sonra da derhal evlendik” diye anlatıyor Zekai, gözleri yaşararak... “Çok cesur ve çok sadık bir insandı. Pek çok kereler onun poliste, belediyede ve diğer idari kurumlardaki Sırp yetkililere nasıl bağırdığını duydum” diyor.
*** Tıpkı diğer karma evlilikler gibi, onların evliliği de Yugoslavya döneminde aileleri ve diğer akrabaları tarafından normal karşılanmış – oysa Kosova’da genellikle kendi etnik grubunun dışından birisiyle evlenmek o kadar da yaygın değilmiş. Kosova’nın etkink grupları olan Arnavut kökenlilerle Sırp kökenliler arasındaki sınırlar daha az yakınlık içeriyormuş, bunu düşük orandaki karma evlilikler de yansıtmaktaymış... Ancak etnik gruplar arasındaki ilişkiler kötüleşerek 1990’lı yıllarda bölünmeler derinleşirken, insanlar Zekai’yi “Sırplar’la bağlantılı biri” olarak görmeye başlamışlar...
*** Ali Zekai’nin eşi, Sırpça-Hırvatça öğretmeni olarak 1992’ye kadar çalışmış. Ancak o tarihten sonra Arnavut kökenli rejime yakın ortaokul/liseler ve üniversiteler kendi paralel eğitim sistemlerini kurmuşlar ve artık Sırpça-Hırvatça öğretilmiyormuş... “Çok zor bir dönemdi” diye anlatıyor Zekai... “Bazan öğrencilerin defterlerini ya da kalemlerini ben satın alıyordum çünkü aşırı derecede fakir ailelerden geliyorlardı” diyor.
*** Baskılar arttıkça ve Kosova’da savaşın eşiğindeyken, eşi Yelika sık sık Sırp polisi tarafından gözaltına alınmış ya da hapse atılmış insanlara yardım ediyormuş. “Gün geçmiyordu ki birileri gelip Yelika’dan yardım istemesin” diye hatırlıyor Ali Zekai... Ve bu arada “casus”, “hain” ya da “Sırp yanlısı” diye yaftalanmayı da hazmetmek zorunda kalıyormuş... “Yıllarca sokakta benimle karşılaşmaktan kaçınan ve bana konuşmayan insanlar aniden birilerinin gözaltından serbest bırakılmasını ya da resmi belgelere ulaşmayı istemek için yalvarmaya geliyordu bize” diye anlatıyor.
*** Savaştan ve oğlularını kaybetmelerinden sonra, Yelika’yla birlikte Arnavutluk’tan ayrılarak Kosova’daki Donyi Streoç köyündeki evlerine dönmüşler ancak çatışma sonrasında hayatlarını yeniden kurmanın çok zor olacağını görmüşler... Tüm bu yaşadıklarına karşın yine de bundan yakınmamayı seçiyor: “Bu tarihi biz seçmedik, durum bize bunu empoze etti” diye konuşuyor...
(BIRN’de 25.3.2024’te yayımlanan Serbeze Hakhiyaj’ın yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Savaştan önce Zekai ailesi...