1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kosova’da Hakikat ve Yeniden Uzlaşma İnsiyatifi’yle ilgili kuşkular var...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kosova’da Hakikat ve Yeniden Uzlaşma İnsiyatifi’yle ilgili kuşkular var...”

A+A-

Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı BİRN’den gazeteci Serbeze Hakhiyaj’ın Kosova’daki Hakikat ve Yeniden Uzlaşma İnsiyatifi’yle ilgili kuşkulara dair 27.8.2024 tarihli yazısını okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Yazı şöyle:

***  Uzmanlar, bir Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu’nun “cumhurbaşkanlığı” altında olmasının tüm etnik toplumlar arasında meşrutiyetine veya siyasi etkilerden uzak bağımsızlığına dair kuşkular bulunduğuna dikkat çekiyor... Kosova, 1998-99 savaşındaki olaylara bakmak üzere bir Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu oluşturmak üzere yeni bir adım attı ancak uzmanlar siyasi etkilerden uzak olmaması halinde, bu girişimin ölü doğacağına dair görüş belirtiyorlar.

***  Kosova eski Cumhurbaşkanı Haşim Taçi bir hakikat ve uzlaşma komisyonundan ilk kez 2018 yılında söz etmişti. Ancak bu insiyatif 2021’de istifa ederek Lahey’de savaş suçlarıyla ilgili yargılama sürecine girmesiyle birlikte kesintiye uğramıştı. Şimdilerde, Taçi’nin yerine Cumhurbaşkanı olan Vyosa Osmani bu konuyu ele alıyor, bu sene hükümetin Geçiş Süreci Adalet Stratejisi çerçevesinde... Ki bu strateji, “Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Cumhurbaşkanlığı Komisyonu” kurulmasını öngörüyor.

*** “Cumhurbaşkanlığı’nın hukuk ekibi, Cumhurbaşkanlığı Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu’nun görev tanımı, sorumlulukları ve görevleri ile adını ele alacak kararname üstünde çalışıyor” diyor Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Bekim Kupina. Ona göre bu insiyatif “geçmişi ele alarak toplumlar arasında barış ve yeniden uzlaşmayı sağlayacak”, Osmani’nin görev süresinde başlayacak ancak onun görev süresi Mart 2026’da sona eriyor.

***  Uzmanlara göre bu yaklaşım ta başından tartışmalı. Böylesi araştırmacı komisyonlar, doğaları gereği kurumsal ve siyasi etkilerden bağımsız biçimde çalışırlar, devlet tarafından kurulsalar dahi... Böylesi bir bağımsızlık yoksa, o zaman Kosova'daki ’üm toplumların, özellikle de Sırp azınlığın güvenini kazanması mümkün olmayacak.

***  Kosova İnsancıl Hukuk Merkezi Başkanı Bekim Blagaj, hükümetin Geçiş Dönemi Adalet Stratejisi’nde böylesi bir komisyonun görevlerinin düzgün biçimde tanımlanmadığına dikkati çekiyor. Böylesi mekanizmalar geniş siyasi ve kurumsal konsensüse ihtiyaç duyarlar ancak Kosova’da böyle bir durum yok.

***  “Kosova’nın Cumhurbaşkanı böylesi bir Komisyon kurma sürecinde son derece dikkatli olmalı ve tüm toplumların güvenini kazanmak üzere mümkün olan en fazla çabayı göstermelidir” diyor Blagaj. “Bu olmazsa, komisyonun başarısı minimal düzeyde kalacaktır...”

***  1998-99 yıllarındaki savaşta yaklaşık 10 bin Arnavut kökenli Kosovalı ölmüş, bir milyon kişi de evlerinden kaçmak zorunda kalmıştı. NATO bombardımanları neticesinde Miloseviç güçleri geri çekilmiş ve Kosova, BM gözetimine girmişti – o dönem Kosova’daki Sırp azınlık, Arnavut kökenli Kosovalı gerillaların “intikam” saldırılarına hedef olmuşlardı.

***  Kosova, 2008’de bağımsızlığını ilan etmiş ancak bu Sırbistan tarafından tanınmamıştı. AB’nin arabuluculuk ettiği görüşmelerde iki tarafın ilişkilerini “normalleştirme”ye çalışılıyor ancak yıllardır devam eden bu görüşmelerin son derece sınırlı başarısı oldu. Belgrad ile Priştine arasındaki ilişkiler, Akelsandar Vuciç’in Sırbistan Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi, Albin kurdi’nin de Kosova’nın başbakanı olmasıyla birlikte daha da kötüleşmiş durumda.

***  İrlanda’da Dublin Kenti Üniversitesi’nde barış ve çatışma incelemeleri bölümünde profesör olan Kosova kökenli Gezim Vişoka, Kosova’da kurulacak herhangi bir Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun, iktidardaki güçler tarafından sömürülmemesi gerektiğine dikkati çekiyor. “Tepeden inme bir mekanizme gibi olmamalı, siyasi müdahalelerden uzak olmalı ve yasal bir çerçevede hareket etmeli böyle bir komisyon” diyor. “Aksi halde toplumlar arasında uzlaşıya değil tam tersine hizmet edebilir” diyor. “Bu komisyon parlamento tarafından oluşturulsa dahi, Kosova’daki etnik gruplar arasında ve siyasiler arasındaki yarışmayı yansıtacaktır” diyor.

***  London School of Economics and Political Science Üniversitesi’nde global siyaset doçenti olan Denisa Kostoviçova ise meşruiyet konusunun önemine dikkati çekiyor. “Kosova’daki tüm toplumların desteği alınmış mı, bu net değildir” diyor. BIRN’e yaptığı açıklamada, böylesi mekanizmalar bağımsız ve tarafsız olmazlarsa, daha kurulmadan çöktüklerine dikkat çekiyor ve “Kosova’daki şimdiki çabalarda en büyük risk de budur” diyor.

***  Kostoviçova “Bosna-Hersek ve Sırbistan’daki Geçiş Süreci Adalet projelerinin başarısız olmalarını biliyoruz, böylesi projelerin derhal milliyetçiliğin enstrümanları haline geldiğine ve geçmişin eleştirel biçimde incelenmesi yerine toplumları böldüğüne tanık olduk” diyor. “Geçiş dönemi mekanizmasının bir kez daha başarısız olması, tüm toplumlardan kurbanları eşit biçimde etkileyecektir” diyor.

***  Bu insiyatif, Kosovalı Sırplar arasında kuşkuyla karşılanmış durumda. Kuzey Mitroviça’da Yeni Sosyal İnsiyatif’te araştırmacı olan Miliça Radovanoviç hükümetin Geçiş Süreci Adalet Stratejisi’yle ilgili olarak şöyle diyor: “Kosova Kurtuluş Ordusu tarafından işlenmiş suçlar tümüyle görmezden geliniyor – bu gerillalar yalnızca azınlıklara karşı değil, Arnavut kökenlilere karşı da çeşitli suçlar işlemişlerdi...”

***  Radovanoviç, BİRN’e yaptığı açıklamada, yeniden uzlaşmadan bu stratejide yalnızca bir tek kez söz edildiğine dikkat çekiyor ve şöyle diyor: “İnanıyorum ki Cumhurbaşkanlığı Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, büyük olasılık etnosentrik bir yaklaşımda olacak, uzlaşmaya gerçekten odaklanmak yerine bir propaganda aracı olarak kullanılacak. Şimdilerde Sırp toplumunu da bu süreçlere katmaya yönelik herhangi bir niyet görünmüyor. Bunun yerine çoklu etnik imajı yansıtan bir gösterge gibi kullanıyorlar bunu...”

***  Vişoka, uluslararası destek ihtiyacına da dikkat çekiyor. Vişoka, “Avrupa Birliği ve ABD, hakikat ve adalet konusunda sessiz kalmamalıdır – çoğu zaman denge ve jeopolitik hesapçıklar yüzünden sessiz kalıyorlar bu konulara” diyor.

https://balkaninsight.com/2024/08/27/scepticism-surrounds-revived-truth-and-reconciliation-initiative-in-kosovo/

(BİRN’de 27.8.2024’te Serbeze Hakhiyaj imzasıyla yayımlanan yazıyı özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

sayfa-17-kosova-cumhurbaskani-osmani-bir-anma-toreninde-katliam-kurbanlari-icin-celenk-koyarken.jpg

Kosova Cumhurbaşkanı Osmani, bir anma töreninde katliam kurbanları için çelenk koyarken...


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR KİTAPLAR...

“Bir daha asla (*): Arjantin ve Yatakta Sigara İçmenin Zararları...”

Yağmur KARAGÖZ/BİANET

Arjantinli yazar Enriquez’in Uluslararası Booker Ödülü'ne aday gösterilen “Yatakta Sigara İçmenin Zararları” kitabı; karanlık, rahatsız edici temalarda gezinen on iki öyküden oluşuyor.

Enriquez, güçlü kalemiyle toplumsal olayların bireysel etkilerini anlatırken sıradan insanların gündelik hayatlarına şehir efsanelerini, halk söylencelerini, büyüleri ve mistik olayları katıyor. Yıllar sonra geri dönen kayıp çocuklar, bedeninin nerede olduğunu bilmediğimiz konuşan ölüler, peşe takılan hayaletler, açıklanamayan gerçekdışı olaylar… Kitaptaki her bir karakterin gündelik yaşamına sızan bu paranormal olgular gerçek canavarlarla (!) ve hakikatle bütünleşiyor.

Buenos Aires sokaklarında yürürken sizi takip eden ölü bir bebek mi daha korkutucu yoksa istismarcı bir üvey baba mı? Açıklanamayan mistik olaylar, nerden geldiği belli olmayan sesler mi daha ürkütücü yoksa yakınlarımızın devlet eliyle zorla kaybedilmesi ve bir daha bedenlerinden haber alınamaması mı? Enriquez, "Yatakta Sigara İçmenin Zararları" ile korku duvarlarını zorluyor. Doğaüstü korkularımızı erkek şiddeti, zorbalık, iktidar baskısı ile buluşturuyor.

 

KAYBOLAN ÇOCUKLAR, GERİ DÖNENLER...

Öyküler arasında gezinirken arka planda en sık rastladığımız toplumsal travma ise 24 Mart 1976 askeri darbesi. 1976 ile 1983 yılları arasında Arjantin’de hüküm süren askeri diktatörlükte en az 30 bin kişi zorla kaybedildi, işkence gördü ve öldürüldü. Zorla kaybedilenlere ait en az 500 bebek ise kaçırılmıştı. Kitapta yer alan “Ölüler ile Konuştuğumuz Zaman” öyküsünde bu yıllar arasında anne ve babasını kaybeden Julita ile tanışıyoruz. Ouija tahtasında ruh çağırıp ölüler ile konuşmaya çalışan beş ergen arkadaşın macerasını anlatan öykünün derinlikleri bizi Plaza De Mayo annelerine ve kayıplara götürüyor.

Julita, tahta aracılığı ile annesi ve babası ile konuşmak ister. “Julita onlara tahta aracılığıyla ulaşmak ya da herhangi bir ruha onları görüp görmediğini sormak istiyordu. Onlarla konuşmak istemenin dışında, bedenlerinin nerede olduğunu da bilmek istiyordu. Çünkü bu büyükannesini ve büyükbabasını delirtiyordu. Büyükannesi çiçek götürebileceği bir mezar olmadığı için her gün ağlıyordu…” Polonyalı, teyzesinin kaybolan sevgilisini, Nadia ise bir daha evlerine hiç gelmeyen babasının bir arkadaşını merak etmektedir. Beş genç kaybolan yakınlarını bir ruh çağırma tahtasında ararken Nunca más’da adı geçen bir ruh ile konuşmaya başlarlar.

Kitapta dikkat çeken bir diğer öykü ise Geri Dönen Çocuklar. Farklı mekân ve zamanda kaybolan çocuklar bir anda Buenos Aires’in parklarında yeniden ortaya çıkar. İlk başta ailelerini sevindiren bu beklenmedik geri dönüş, sonrasında bir trajediye dönüşür. Çünkü geri dönen çocuklar kayboldukları zamanki yaşları, kıyafetleri ve yaraları ile dönerler. Bir buçuk yıl önce beş aylık hamileyken kaybolan bir kız Chacabuco Parkı’nda tekrar beş aylık hamile olarak ortaya çıkar ya da beş yıl önce kaybolan Victoria fiziksel olarak hiç değişmeden, üstünde hâlâ kaybolduğu günkü giysisi ve koyu kestane gür saçına taktığı aynı toka ile geri döner. Yüzlerce kaybolan çocuk zamanla geri gelir. Ne var ki fiziken aynı görünen bu çocuklar gittikleri günkü kişiler değillerdir artık.

Kitabın ilk öyküsü “Küçük Meleğin Öldüğü Yerden Çıkartılması”nda ise Buenos Aires’te tek başına yaşayan bekar bir kadın ile tanışıyoruz. Büyükannesinin bebekken ölen kardeşi Angelita’nın kemiklerini yanlışlıkla toprak altından çıkaran genç kadının hayatı bir anda bebeğin hayaletinin gelmesi ile değişir. Fırtınalı bir gecede yatağın kenarında ağlayarak beliren bebek bir daha gitmez. Çocuksuz ve kocasız yaşamayı tercih eden, ataerkil düzene karşı çıkan kahramanımız ölü ve inatçı bir bebek ile yaşamak zorunda kalarak lanetlenir.

Arjantin halkının sorunları, sapkın hayranlar, bencil arzular, tanıdık cadılar, istismar ve şiddet temaları diğer öykülerde de gerçeküstü atmosferde bir araya gelerek okura keyifli ama zorlayıcı bir deneyim sunuyor. Farklı bir coğrafyanın benzer dertlerini, korkularını Enriquez’in hayranlık uyandıran anlatımıyla okuyoruz.

Yürünen sokaklar farklı ama korkular aynı. Kaybedilenler yabancı ama acılar ortak. Erkek şiddeti gene erkek şiddeti. Verilen söz ise aynı: Nunca mas / Bir daha asla.

(*) Nunca mas/Bir daha asla: Arjantin Ulusal Kayıplar Komisyonu’nun 1976-1983 arasındaki askeri yönetimde gerçekleşen insan hakları ihlalleri raporunu konu alan kitap. Arjantin halkının geleceği için verdiği söz.

sayfa-16-resim-015.jpg

(BİANET.ORG – Yağmur KARAGÖZ – 24.8.2024)

Bu yazı toplam 472 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar