1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Kötü yönetim devam edecekse, “ver  elini Güney Kıbrıs” ya da “hello London!”
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Kötü yönetim devam edecekse, “ver  elini Güney Kıbrıs” ya da “hello London!”

A+A-

Kapitalist sistemde veya bu sistemle yönetilen ülkelerde, bir ailenin ihtiyaçları bellidir…
O ülkede yönetim ne kadar iyi ve gelir seviyesi ne kadar yüksekse, insan yaşamı da o derecede iyi olabilir…

-*-*-

Sosyalist sistemlerde de bir ailenin ihtiyaçları bellidir…
Ve o ülkede, devlet ne kadar iyi yönetilirse, insan yaşamı kalitesi de o derecede yükselecektir…
Günümüzde kapitalizm, daha yoğun bir yönetim şekli olsa da, bu tür ülkelerde sosyalist felsefenin egemen olduğu bir çok “sektör” yok değildir.

-*-*-

Kısacası, sistem ne isterse olsun, yönetenler çok iyi olmalıdır.

-*-*-

Seçecek olanlar, seçecekleri parti veya kişileri ince eleyip, sıkı dokumak zorundadır.

-*-*-

İyi yöneticiler, kendilerini devletin sahibi veya vatandaşın ağası olarak görmez; hizmetçisi olarak görür…
Kuzey Avrupa ülkelerinde bu bir gelenektir.

-*-*-

Ve bu gelenek, halkın ihtiyaçlarını en üst seviyede karşılarken, maaşı dışında bir başka gelir ya da avantaj peşinde koşmaz.

-*-*-

Gelin, çok sağlam bir ülkenin vatandaşına vermek zorunda olduğu en iyi hizmetleri, KKTC’ya bakarak analiz edelim… 

-*-*-

KKTC’de emekli ve yaşlılarımıza bakabiliyor muyuz?
Hayır!
Böyle bir sistemimiz yoktur…
Emekliler veya yaşlılar, evlatlarına teslim edilmiştir…
Bu doğru bir sistem değildir.
Devlet, emeklisinin veya yaşlısının maaşına ya da mülküne el koyup, ömrünün dinlenerek geçireceği kısmındaki yaşantısını garantiye alabilmelidir.
E bizde “miras” denen ve “evlatlar için biriktirilmiş” mülklerini kimse devlete vermek istemez ki!
Bunun da ötesinde, aile yapımız, bunu kabul edecek bir ahlak yapısında değildir.

-*-*-

Engelliler…
KKTC’de engelli olmak, toplumdan dışlanmakla eşdeğerdir…
Kimi alanda yüzde yüz, kimi alanda yüzde beş bir dışlanma söz konusu olabilir…
Ama KKTC adı verilmiş bu sahte coğrafyada, kimse, hiçbir hükümet, engellisinin çok iyi bir yaşam sürdürmesi için zerre çaba harcamamıştır…

-*-*-

Çocuklar!
KKTC’de çocuklar, devletin korumasında değildir.
Parası olan veya para bulan ailelerin çocukları; parası olmayan veya para bulamayan ailelerin çocukları ile eşit değildir.
“Efendim başka ülkelerde de durum aynıdır” mı diyeceksiniz?
Somali veya Yemen ile kıyaslamayın canım; neden Finlandiya olmayalım?

-*-*-

Eğitim dedik…
Bu ülkede eğitim, tam bir kaostur ve çağın ciddi anlamda gerisinde kalmaktadır…
Türkiye’den empoze edilen “gericilik” içeren veya “bağnaz dincilikle yoğrulmuş” eğitim modeli, KKTC’nin geleceğindeki en karanlık beklentimdir.
Ve bu konuda “Türkiye’ye” tek bir direniş sergileyecek “pozisyon” şimdiye kadar sergilenememiştir.
Hatta, KKTC siyasetinde, Türkiye’yi yönetenlerle ile iyi geçinmek, “bir erdem” olarak satılan çok ciddi bir kabahattir.
Biat etmek, her emre itaat etmek, “güzel insan, iyi Türk” olmak olarak puan getirmektedir
 
Biat etmek, her emre itaat etmek, “güzel insan, iyi Türk” olmak olarak puan getirmektedir ki bundan daha absürd, bundan daha acayip bir düşünce tarzı olamaz diye düşünmekteyim.

-*-*-

Sağlık!
KKTC’de parası olana, özel hastaneler; torpili olana veya bazı şanslılara da Türkiye’deki üst seviye sağlık hizmeti vardır ama yoksul olan için sağlık hizmeti “yok” seviyesindedir…

-*-*-

Konut edinme!
Ayıptır söylemesi, ülkenin yarıdan fazlası ya hırsızlık evlerde, ya da hırsızlık arazi üzerine yapılan evlerde ikamet etmektedir.
Ve KKTC’de üç – beş sosyal konut projesi dışında, gençleri ev sahibi yapmak amacıyla organize edilmiş çok ciddi bir konut edindirme projesi görülmemiştir.
Kırsal kesim arsası dağıtmak mı?
Bu da, Rumlardan çalınan malların seçim rüşveti olarak verilmesinden başka bir şey değildir ki hem suçtur, hem suça ortaklıktır hem de çözüme karşı olmanın kökleşmesini sağlayan bir garip ahlaksızlık halidir.
.

-*-*-

Yollar!
Ve genelde ulaşım!
Toplu taşımacılık!
Bu saydıklarım en ciddi anlamıyla geri kalmışlığın belgeleridir.
Geceleyin yollarda olmak, ölümle danstır…
Yollardaki bakımsızlık, bir çok bölgedeki çukurlar, hem insan yaşamı için tehlikedir hem de ekonomik anlamda zarardır. Bir çok araç, bu çukurlar nedeniyle, ciddi maddi zarara uğramaktadır…
Tekrar etmek gibi olacak ama “toplu taşımacılık”, tek başına, geri kalmışlığımızın en belirgin göstergesidir.

-*-*-

Turizm ve üniversiteler mi?
En küçük bir çakıl taşı vursa, anında kırılacak camdan daha kırılgandır.
Örneğin Türkiye’de büyük otellerin kumarhane açmasına izin verilse, KKTC’de turizm anında vefat edecektir.

-*-*-

Konuyu uzatabiliriz.
Narenciyenin pazarlanmasından, hayvancılığın plansızlığından, patatesin elimizde çürütülmesinden bahsedebiliriz.
Sanayide, tarımda, ihracatta, limanların kalitesinde hep sınıfta kalmaktayız.

-*-*- 

Peki sebep?
Abiciğim, ablacığım tek bir sebep vardır; kötü yönetimler ve çok kötü yöneticiler…
Efendim Türkiye’yi yönetenler?
En baştaki suçludur çünkü her şeyden sorumlu olandır.
Ama bugüne kadar Türkiye’ye “be arkadaş bir tayka yahu” dahi diyebilenlerimizin sayısı, bir elin orta parmağı kadar bile değildir.

-*-*-

Yönetemedik.
Yönetemiyoruz.
Kıbrıs sorunu çözülmeli çünkü yönetemiyor oluşumuzun en başta gelen sebebi, siyasi anlamda her türlü uluslararası baskı ve denetimden uzak oluşumuzdur.

-*-*-

1958 veya bilemediniz 1974’ten sonra sürekli mazeret üretip, sahte bir yapı üzerinde idare etmeye çalışıyoruz.
Rum – Yunan ikilisini suçlamalar.
BM’ye çamur atmalar.
AB’ye giydirmeler gırla.
Bunlar bile başlı başına başarısızlık değil midir?

-*-*-

Sonuç mu?
Bence bu ülkeyi, yani Kuzey Kıbrıs coğrafyasını yönetmek zor değildir.
Hatta çok kolaydır.

-*-*-

İki çocuklu bir aileyi yönetmek gibi.
Nüfusu bileceksiniz, planınızı yapacaksınız, gelir sağlamak için program geliştireceksiniz…
Haaa “ne kadar çocuk yaparsanız Allah rızkını verir” gibi saçmalıklarla değil tabii ki!

-*-*-


Ancak önce “rüştünüzü ispat etmeniz”; yani kendi başınıza, temiz ve ilerici akılla karar vermeniz gerekiyor.
Ya da teslim olun, ışıklar zaten yanmıyor, yollar kap karanlık; “ver elini Güney Kıbrıs ya da hello London!”

sassoli.jpgsassoli.jpg

Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı David Sassoli, ülkesi İtalya'da iki haftadan uzun süredir tedavi gördüğü hastanede öldü.Eylül ayında da zatürre nedeniyle hastaneye kaldırılan Sassoli, uzun süre AP'nin oturumlarına başkanlık edememiş ve Avrupa Birliği zirveleri gibi üst düzey toplantılara da katılmamıştı.
Sassoli, 17-20 Ocak'ta Strasburg'daki oturumda yapılacak AP başkanlık seçiminde yeniden adaylığını koymamıştı.
30 Mayıs 1956'da Floransa'da doğan David Sassoli, 30 yıldan uzun süre gazetecilik yaptıktan sonra siyasete atıldı. David Sassoli, politik yaşamı öncesi İtalya'da tanınmış bir haber sunucusuydu.
Sassoli, 2009'da AP üyesi, 2019'da ise AP Başkanı seçildi. İtalyan siyasetçi, “Osman Kavala’ya özgürlük” kampanyasının önemli bir savunucusuydu.

Bu yazı toplam 2242 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar