KÖTÜLÜĞÜ ANLAMAK
Kendini bir başkasının yerine koymak hiç de kolay değil aslına bakılırsa. Ne kadar uğraşsak da yanlış tercüme edebiliyoruz muhatap olduğumuz insanı. Diyelim ki kötü bir insan. Her insanın içinde kötülük var potansiyel anlamda. Bu kötülüğü, ona yol açan nedenleri, bu insanın korkularını, kaygılarını, nefret duygusunun kökenlerini kendimizden hareketle anlamaya çalışıyoruz ama içimizde bu kadarının bir karşılığı olmadığı için saflık ve iyi niyetle bir tercüme yapıyoruz. Bazen de inanmak istemiyoruz dünyada böyle bir kötülük olabileceğine ve aklamaya çalışıyoruz karşımızdakini.
Kuşkusuz ki gözü dönmüş canilerin oranı o kadar da fazla değil ve insanları kötülük yapmaya sürükleyen bazı ruhsal hastalıklar ya da cinnet anları var. Kimi insanlar kem kendilerine hem de başkalarına zarar verebilmelerine yol açabilecek bir ölüm enerjisinin etkisi altındalar. Bazı canilerle ilgili komşularının anlattıklarını hayretle dinliyoruz ya “iyi kalpli, sakin, saygılı bir insandı. Bunu nasıl yaptı hiç anlamıyoruz” dediklerini çok izlemişizdir medyada… Geçen dönem verdiğim “Türkiye Hapishanelerinde Edebiyat” dersi için hazırlanırken yaptığım okumalarda Nazım Hikmet ve Orhan Kemal’in hapishane anılarında ilginç bir hikâyeye rastlamıştım. Gardiyanların işkence ettiği topal bir kedi için ağlayan tüm ailesini katlettiği için hapse düşmüş bir mahkûm mesela.
Kötülüğün nerede ne zaman karşımıza çıkacağı hiç belli olmuyor. Bir kız çocuğu naifliğini taşıdığını düşündüğün bir kadın birden merhametsiz, intikamcı birine dönüşebiliyor. Kendini dünyanın merkezinde gören, empati yoksunu, narsis kişilikler daha çok eğilimli bu duruma. Bir yazarın esas işi insanın içinde neler olup bittiğini anlamaya çalışmak. Her kötünün iç burkan bir hikayesi olmayabilir ama. Bir de benzer acıklı hikayelerden geçmiş bazı insanlar neden kötü değil. Savaşta yakınlarını kaybetmiş bazı insanlar bir daha başkaları ölmesin diye barış için çalışırken bazı diğerleri ise intikamcı birer faşist olabiliyor.
Bazen kötülük iyi bir insandan da gelebiliyor. Sorunlar iyilikle çözülemeyip içinden çıkılmaz hale gelince can acısıyla yapılmış bir kötülük çıkabiliyor ortaya.
Kimi zaman ise kötülük hayatta kalmanın, başkalarının kötülüğünün kurbanı olmamanın tek yolu olabiliyor. Kendisi kötülüğe maruz kalmış insanlar var olabilmek için başka bir yol bilmiyorlar.
Hannah Arendth Kudüs’te yargılanan Nazilere hizmet etmiş Eichmann’ın davası sırasında 1963 yılında yazdığı “Eichmann Kudüs’te: Kötülüğün banalliği üzerine bir rapor” makalesi nedeniyle adeta aforoz edilmiş, en yakın arkadaşları bile ona yüz çevirmişti. O dönemde Arendh’in, Eichmann’ın sebep olduğu kötülüğü anlama çabası bile infialle karşılanmıştı.
Çeşitli kötülük biçimleri ve nedenleri var kuşkusuz. Bazen dünyaya ve topluma zarar veren birileri için kötücül bir dilekte bulunmuşuzdur hepimiz. İyilik galip gelebilsin, daha fazla insan zarar görmesin diye dilemişizdir bunu.
Bazı insanlar başkalarına kötülük yaparak başa çıkabiliyorlar kendi yaralarıyla. Hayat bir savaş alanı onlar için. Karşılarındakiler de kendileri gibi yaralansın, acı çeksin istiyorlar.
Kötülük ve şiddete eğilimli kimi borderline (sınırda) kişilikler ise iki ayrı insanı taşıyorlar aynı bedende. Kimi zaman iyilik doluyken kimi zaman da bir canavara dönüşebiliyorlar. Bu tip insanların yakınlarındakileri ruhsal anlamda harap etmeleri bir yana toplum için tehlikeli de olabiliyorlar.
Hem kişisel hayatlarımızda hem de toplumsal düzeyde çeşitli kötülüklerle karşılaşıyoruz. Birileri bizi düşmanlaştırıp canımızı acıtmak hatta yok etmek istiyor. Bunun nedenleri rekabet, kıskançlık ya da kendi varoluşlarına dair bazı kaygılar olabiliyor. Bilgisayar oyunlarında düşmanları öldürdükçe puan kazanan çocuklar bugün de yok edilmesi gereken düşmanlarla dolu bir dünyada yaşadıkları algısı içindeler. Yoluna çıkan engelleri yok etmek için her yolu mubah sayan insanlar hiç de azımsanacak sayıda değil. Tepedeki politikacılar bunun için bir model oluşturuyor zaten.
Kötülükle karşılaşan insanın buna karşılık ne yapacağı büyük bir sınav. Kötülük bizi de kötü yapabilir çünkü. Kötülüğün karşısında iyilikle durmaya devam etmek belki de en doğru stratejidir. Kendilerine aynı yöntemle yanıt vermemizi bekleyen kötüleri fena halde afallatabilir ve belki de bir dönüşümün yolunu açabilir bu.