Köylüleri neden sevmeli?
Kıbrıs’ın güneyine ilk yerleştiğimde çevrem barışsever, benim gibi düşünen insanlarla doluydu. Görüş ayrılıkları taşıdığım bazı insanları ise içerden konuşan biri olarak kolaylıkla ikna etme yeteneğine sahiptim. Bazen canımın sıkıldığı da oluyordu. Bunların ne tip insanlar olduğunu tahmin edebilirsiniz. Milliyetçilerden çok gizli milliyetçiler. Merkez sağ özellikle, liberal görünüp derinde bir kibir taşıyanlar, tuzu kuru denen insanlar, kimi zaman da merkez soldan kişiler. Beni en çok mutlu eden köylülerle geçirdiğim zamanlardı. Başka bir bilgelik vardı onlarda. Şükrü Erbaş Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz şiirinin sonunda köylülüğe dair bütün olumsuzlukları saydıktan sonra şöyle der:
“Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarını ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...
KÖYLÜLERİ, SÖYLEYİN NASIL
NASIL KURTARALIM? “
Yalnızca son bölümünü alıntıladığım bu uzunca şiirin bütününe katılmamak imkânsız. Köylülüğün problemlerini görebiliyorum ben de. Beni cezbeden köylülerdeki politik yaklaşımı kuşatan çocuksu akıl yürütmeydi belki de. Milliyetçilik rasyonel bir düşünme tarzı değildir. Daha çok duygular ve mitlere dayanır. Köylüler akla yakın olmayanı bir bilgelikle kavrarlar oysa. Politik pozisyonlardan çok gündelik ihtiyaçlar düzeyinde yaklaşırlar meselelere.
İki yıl önce kaybettiğimiz dayım Mustafa Gençsoy’un anlattığı bir hikâye vardı gençlik yıllarının Peristerona’sına dair. Çocukluğumun ilk yıllarının geçtiği Peristerona köyü Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar’ın beraber yaşadığı bir köydü. Yan köydeki Rumlar ile su konusunda bir ihtilaf yaşanmış. Peristerona pek çok Kıbrıslı Türk köyünden farklı olarak biraz dindar bir köydü. Ünlü çifte şerefeli camisi kilisenin yanında gururla dururdu. Buna rağmen hoca ve papazın dostluğundan, barışçıl bir varoluştan söz edilirdi. 1963 başında çekilen bir belgeselde örnek köy olarak gösterilmişti. Yan köydeki Rumlar her sabah suyun yönünü kendi taraflarına çeviriyorlarmış. Sorun bu konuda çıkmış. Bir de mezarlık varmış tam o noktada. Bu durumda ne beklenir? İki taraf arasında bir kavga olması. Köyün dini kanaat önderi Efendi Dayı’nın aklına bir fikir gelmiş. Kıbrıslı Türk gençleri toplamış. Sonradan gerçekleştirilip işe yarayan plan ise şöyleymiş: Gençler beyaz çarşaflar giyip mezarlığa gidecek ve hayalet uğultuları ile suyun önünü kesmeye çalışan komşu Rum köylülerini korkutacak. Ve bu işe yaramış. Her dinlediğimde çok gülerdim.
Geçenlerde en az kanonik şairler kadar prestijli bazı Kıbrıslı Rum Halk Şairleri’nin şiirlerini çevirirken köylülük hakkında düşündüm. Bunlar arasında Vassilis Michaelides 1849-1917 yılları arasında yaşamış. Onun Kıbrıslı Türkçesine çevirdiğim bir şiirini paylaşarak bitireyim yazımı.
PERİ GIZI
Doğduğum memlekette
büyüyüp serpildiğim
ayaklanmaya başladığımda
gorkmazdım yer cücelerinden
saklanmadım bir yerciğe
devam ederdim gezmeye
Bir gün geçerkan bir dereceği
-lanet ederim o güne-
fıstık gibin bir gıza dakıldı gözüm
Düştüm tuzağa yıkıldım ben fukara
Çayıra gurulu bir tuzağa
yakalanan guzu gibi
Parıldadı görünca beni
ve zihnim gamaştı
O gülünca bana
öylesine şavkardı dünya
Yeni gurulduydu sankim cennet
ve galdım oraşta gıbırdamadan
Aha işte oracıkta şaşkın galdım
Unuttum nereşte olduğumu
ve dondum galdım sessizlikte
“Gel arkamdan” dedi
deli gönlüm acıdı
takip ettim onu
Vadileri, ovaları, dağları geçtik beraber
çiçekler ve dikenlerle dolu
Yol bitmek bilmedi
ama yorulmadık hiç
pürneşe idik
Titredi olmaya ki gaybeder diye beni
ben da titredim olmaya ki gaybederim onu
Olmaya ki gonuştum da o gonuştu bağa
susadım ona ve yandım
Ama gorktum dokunayım
olmaya ki şimşek olup çakardık
Sonra vardık bir dağa
cennet gibi göklere uzanan
Yüksekliklerinde ağladık
ve güldük beraber
keskin misk kokusunda
“Eğer varsa cesaretin” dedi
“ve sevdiysan bu hayatı
buraşta gal benimle baş başa”
ve bir kahkaha patlattı
birden hissettim
gırılmakta olduğunu galbimin
Gonuştu ve sırra gadem bastı
yok oldu gözümün önünden
geçip giden yel gibi
Sonra yarıldı galbim
ve kafam durdu
Bir daşa döndüm o zamandan sonra
Beni kemiren bu eziyet
hala gizlidir oraşta
bülbüllerden bile
Aha o zamandan beridir
Ne zaman görsem bir peri gızı
Değiştiririm yolumu
görmesin deyin beni.
MICHAELIDES VASSILIS
( Kıbrıs Halk Şairi)
Çeviri: Neşe Yaşın