“Köyümüze ‘Eski Kuyu’ dediler, Ben Alayköy dedim”
Emekli polis müfettişi Durmuş Özsoy, adanın her yerinde görev almış. Otuz dört sene boyunca var gücü ile çalışan Özsoy, ilk Kıbrıs Türk polis ekibindenmiş.
Emekli polis müfettişi Durmuş Özsoy, adanın her yerinde görev almış. Otuz dört sene boyunca var gücü ile çalışan Özsoy, ilk Kıbrıs Türk polis ekibindenmiş.
İki çocuğu olan Özsoy, 1956’da evlendiğini söylüyor. Polislik döneminde ‘çok sıkıntı çektiğini’ anlatıyor. Dönemin koşulları yüzünden, ‘esir kampında’ 96 gününü geçiren Özsoy, “Çok şiddet gördük, çok çektik… Buradan çıkabilecek miyim diye düşündüm hep. Bir şekilde sağ salim kurtuldum, köyüme döndüm. Eşim o zamanlar beni bekliyordu, ikimiz de genceciktik, eşim çok güzel bir kadındı” diyor.
“Esir alındığımız dönemde, akıl sağlığımı koruyabilmek için, zeytin ve şeftali çekirdeklerinden kolye, tesbih, anahtarlık yapardım”
Özsoy, “Okulumu bitirmiştim, çok da başarılıydım. Polisliğe başlamak istedim. Ama tabii dönemin koşulları yüzünden, esir alındık, çok zorlu günler geçirdik, inancımı yitirdiğim günler oldu. Göreve ilk başladığımda hiçbir şeyimiz yoktu, baraka gibi bir yerde çalışmaya başlamıştık. Ben esir alındığımız dönemde, akıl sağlığımı koruyabilmek için, zeytin ve şeftali çekirdeklerinden kolye, tespih, anahtarlık yapardım. Hatta birine eşim ile kendi ismimin baş harflerini kazımıştım” diyor.
“El yazısı olan dosyalarımızı bilgisayara kaydetmek üzerine görev almaya başladım”
Özsoy, ‘kamptan’ kurtulduktan sonra köyüne dönerek, eşini ziyaret ettiğini, sonrasında ise evlenip iki çocuk sahibi olduklarını anlatıyor. Anlatırken duygulu anlar yaşayan Özsoy, eşini geçtiğimiz yaz kaybettiğini belirterek, “Diğer yanımı kaybettim, çok büyük acı” diye devam ediyor.
1992’de modernleşme ile artık el yazısı değil bilgisayar kullanımı başladığını kaydeden Özsoy, “El yazısı olan dosyalarımızı bilgisayara kaydetmek üzerine görev almaya başladım. Artık çağ değişiyordu ve ona uyum sağlamaya çalışıyorduk” şeklinde konuşuyor.
“Kendimi bahçeme adadım”
O zamanlardan kalma her şeyini hatıra olarak sakladığını dile getiren Özsoy, her şeyin ayrı bir anısı olduğunu söylüyor. Köyüne ve adaya olan bağlılığını vurgulayan Özsoy, emekliliğinden beri kendisini bahçeciliğe adadığını belirtiyor. Kendi bahçesini, köydeki çevresinin ve belediyenin bahçesini güzelleştiren Özsoy, aldığı tohumları yetiştirerek kendisine cennet gibi bir bahçe yaratmış…
“O zamanlarda da, bölgede bir ‘alay’ vardı. Çok fazla insanımızı kaybetmiştik… Onların anısına, ‘Alayköy olsun’ dedim”
Özsoy, Alayköy’e isminin verilmesi hikâyesini şöyle anlatıyor: “Ben köyüme her zaman bağlıydım… 1974’ten sonra, her köye Türkçe isim verilmeye başlanmıştı. Bizim köyümüzü ‘Eski Kuyu’ olarak çevirmek istediler, muhtarımız bir gün yolda söyledi bana bunu. Ben de ‘hayır, bizim bu güzel köyümüzün daha güzel bir isme ihtiyacı var’ dedim… O zamanlarda da, bölgede bir ‘alay’ vardı. Çok fazla insanımızı kaybetmiştik… Onların anısına, ‘Alayköy olsun’ dedim ve oldu. Yetkililerle konuştuk, bu ismi talep ettik. Bundan hep gurur duymuşumdur. Köyüme ismini verebilmek çok güzel bir his, çok mutluluk verici”