Kral da dilenci de...
En son “bağış” meselesini Lefkoşa Belediyesi’nde anımsıyorum.
İlk maaşını Kanser Derneği’ne bağışlamıştı, Cemal Başkan!
Gidene dek neredeyse hepimizi kanser ediyordu.
Omuzlarda geldiği makama, belediye önünde araba lastikleri yanarken ve başşehir çöp içinde boğulurken veda etmişti.
Lefkoşa henüz kendine gelemedi.
* * *
“Dörtlü koalisyon”dan kimseyi Cemal başkana benzetmiyorum.
Yine de...
Tam bir “gevezelik”tir bağış kararı!
Ülkeyi yönetenlerden beklentimiz maaşlarından “bağış” değil “çözüm” üretmeleridir.
Gaza gelmeden!
“Statüko”yu yerinden biraz oynatsınlar da şimdiki maaşlarından çok daha fazlası helal hoş olsun.
* * *
Bu hükümet henüz altı aylık.
Kimi zaman 20 senelik iktidar gibi davranıyoruz.
Haksızlık.
Onlar da her yaygaraya kapılıyor.
Memleketin tek derdi “kamuda maaşlar” gibi görülüyor.
Senelerdir böyle!
Usandık.
Bu gündem çoğunluğun sızısına merhem sürmüyor.
Ve “ortak kasa”mız açık verdikçe, misli misli burnumuzdan geliyor.
* * *
Hayat pahalılığına gelince!
Fransız yazar Montaigne’in sözüne katılıyorum: “Kral da, dilenci de aynı iştahla acıkırlar.”
Israrlıyım!
Hayat pahalılığı herkese “eşit” ödenmelidir.
Kıdeme ya da üstendiği sorumluluğa göre maaş farkı zaten düzenlenmiştir.
Elbette hastanedeki bir hekimle, veznede form dolduran memur aynı maaşı almayacak.
O başka, bu başka!
“Herkes eşit alırsa hiyerarşi kalmazmış.”
Sanki “oransal” alınca, var!
* * *
Çok kazanan daha çok artış alıyor.
Az kazanan daha az.
Çünkü “düzenlemeyi” hep “çok kazananlar” yapıyor!
İçime sinmiyor.
Üstelik aynı “hayat pahalılığı” özel sektör emekçisine de uğruyor.
Gel gör ki “artış” uğramıyor.
Asıl insafsızlık bu!
* * *
Ne oldu şimdi?
Vekiller “artış” almayınca, memleket kendine geldi mi?
Ekonomiyi büyütsek önce...
Haksız rekabeti önlesek...
Kayıt dışılığın üzerine gitsek...
Kamuda ikinci işin peşine düşsek.
Teşvikleri gözden geçirsek...
Ve adil dağıtsak geliri…
Mümkün mü?
Mümkün!
Kolay mı?
Sanmam!
Çok zor.
Çünkü sistem mutlu azınlığın yanındadır genelde…
Yoksulun, yoksunun değil…