Kriz Dönemlerinde Barış Gazeteciliği ve Medya Okuryazarlığı
Toplumsal sorumluluk bilincinde hareket eden gazetecilerin, barış gazeteciliği kriterlerine önem verip ‘araştırmacı gazetecilik’ yapmaları toplumsal kaygıyı bir yandan azaltırken, travmaların tetiklenmesinin engellenmesi noktasında önemli etki yaratabilir
Huri Yontucu
[email protected]
Teknoloji her gün öylesine hızla gelişiyor ki bunu yakalamak maalesef artık kolay olamayabiliyor. Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte yeni medyada bilgi akışının da hızı artıyor aslında. Yeni medyadaki hız bazen hayatımızı kolaylaştırırken bazen de geri dönüşü zor veya tamiri imkânsız hatalara neden olabiliyor. Kahramanmaraş merkezli büyük depremin hemen ardından teyit edilmemiş bilgiyi hızlı paylaşım telaşıyla geri dönüşü zor ve toplum psikolojisi açısından olumsuz etki yaratabilecek hatalara tanık olduk. Her mesleğin bir zorluğu vardır mutlaka. Fakat gazetecilik mesleğinin en önemli zorluklarından birincisi bu gibi durumlarda bile ‘araştırmacı gazeteci’ olabilmektir. Bir diğer zorluk ise kriz dönemlerinde olumlu/olumsuz herhangi bir bilgiye ilk ulaşan ve yüzleşen kesimlerin de gazetecilerin olmasıdır. Yaşanan buna benzer felaket durumlarında haberler nasıl verilmelidir? Barış gazeteciliği bu gibi felaketlerde çözüm olabilir mi? Gazetecilerin bu gibi felaketlere birincil derecede tanık oldukları zaman ne gibi bir yol izlemelidirler? Çatışma-odaklı haberciliğin toplum psikolojisi açısından etkisi ve önemi nedir? Toplum açısından medya okuryazarlığının önemi nedir? Bu gibi soruların yanıtlanması ve hayata geçirilmesi bundan sonra gerçekleşebilmesi mümkün olan kriz dönemlerinde daha sağlıklı bir yol izlemek açısından önem taşımaktadır.
Medyamızın Depremle İmtihanı
Depremin ilk günlerinde dolaşan listeler ve ses kayıtları zaten belirsizliğin ve felaketin büyüklüğünün getirdiği kaygı ve korkuyu bir o kadar daha tetikledi. Yakın geçmişindeki savaş travmalarını halen atlatamayan bir topluma servis edilen haberlerin, bu travmaları tetikleyici çağrışımlar yapabileceği unutulmamalıdır. İşte bu noktada gazetecilik mesleğinin bu toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket ederek, toplumun sosyolojik ve psikolojik yapısını iyi tahlil edebilmesi ve buna binaen haber dilini belirlemesi önemlidir.
Barış gazeteciliği dili sadece çatışma/uzlaşmazlık veya savaş dönemlerinde değil her türlü kriz dönemlerinde de (ki buna taciz, tecavüz gibi haberler de dâhildir) yol gösterici ilkeler sunmaktadır. Bu ilkeler barış-odaklı, insan-odaklı, çözüm-odaklı ve gerçek-odaklı olmaktır. Örneğin gerçek-odaklı olmak prensibi çerçevesinde ses kayıtları ve listelerin ‘yalan haber’ veya ‘dezenformasyon’ (bilinçli yalan haber yapma) olduğunu ortaya çıkarmak gerekir. Bunun yanında, insan-odaklı olarak hem depremde yakınlarını kaybedenlere ses vermeli fakat bunu yaparken de kullanılacak olan dili empati kurarak, yani kimi nasıl etkileyebileceğini düşünerek hareket edilmelidir.
Haberlerde sürekli kayıp sayısını vermek toplum üzerinde merhamet yorgunluğuna ve aynı zamanda empati kurma ve şefkat duyma yeteneklerinin zamanla azalmasına neden olabilir. İnsanların acılı fotoğrafları, yaralı veya enkazdan kurtulan insan fotoğrafları, videolu röportajlar ve arka fonda çalan dramatik müzikler toplumun ve ailelerin videoları her izlediklerinde travmalarını tekrar ve tekrar tetikleyebilir. Travmaları tetikleyen ve acıyı büyüten bir habercilik anlayışı yerine barış gazeteciliği kriterlerinden biri olan çözüm-odaklı bir yaklaşım benimsenmelidir. Örneğin, can ve mal kaybında sorumluluğu bulunan kişi ve kurumların adalet önüne getirilmesi sağlamak, yasadaki boşlukları gündeme getirmek, uygulamadaki eksikliklerin altını çizmek, böylesi bir çözüm-odaklı anlayışın adımları olabilir.
Kıbrıs, tarihi boyunca sayısız çatışmalara ve savaşlara maruz kalmıştır. Toplumun ‘gerçek bilgi’ edinme hakkını sağlayan gazetecilerin Kıbrıs Türk toplumunun travmalarının da bilincinde olması gerekir. Çünkü verilen ‘yalan haber’ veya ‘dezenformasyon’ travmaları artırdığı gibi duygusal gerilimi ve kaygıyı da beraberinde getirir. Peki, bunun önüne nasıl geçilebilinir? Gazeteciliğin en temel 3 kuralı ile: teyit etmek, şeffaf ve dengeli habercilik anlayışını benimseyerek.
Bilinçli Medya Kullanıcısı Olmak
Tabi ki kriz dönemlerinde bilginin yayılmasında yalnızca gazetecilere değil sosyal medya kullanıcıları olarak topluma da önemli sorumluluklar düşmektedir. Medyayı bilinçli tüketmek yani iyi bir medya okuryazarı olmak en önemli toplumsal sorumluluklarımızdan biri olmalıdır. Çünkü yalan haber sadece gazeteciler tarafından değil aslında daha çok sosyal medya kullanıcıları tarafından ortaya çıkıp çoğaltılmaktadır. Peki, iyi bir medya okuryazarı ne yapmalı? 3 temel kural; “Şüphe Et, Teyit Et ve Karar Ver”. Sosyal medya kullanıcıları veya izleyici/dinleyici/okuyucu olarak bizler, karşımıza çıkan herhangi bir habere veya bilgiye doğru olup olmadığıyla ilgili önce şüpheyle yaklaşmamız gerekir. Çünkü manipülasyon, sansasyon, dezenformasyon niyetinde olan birçok medya içerik üreticisi olabilir. Dolayısıyla önümüze çıkan her bilgiye hemen inanmamak gerekir. Bir sonraki adımda aynı haber birçok kaynaktan teyit edilmelidir. İyi niyetle paylaşılan yalan bilgiler bir yerlerde birilerinin travmalarını tetikleyip acılarını çoğaltabilir. Bu sebeple empati kurarak paylaşıp paylaşmamız gerektiğine karar vermeliyiz. Paylaşım yaparken acıların ve öfkenin üzerine bir de kışkırtıcı bir dil eklendiği takdirde böylesi bir acıya ortak olmaktan ziyade kutuplaşmalara ve linç kültürü yaratmaya sebebiyet verebiliriz. Maalesef ülkemizde medya okuryazarlığı yeterince gelişmiş değildir. Bunun gelişmesi için gazeteciler, akademisyenler, psikolog, psikiyatristler ve eğitimcilerin bir araya gelerek bir an evvel bir yol haritası belirlemesi gerekmektedir.
Kısaca özetlemek gerekirse, deprem gibi yaşanan kriz dönemlerinde hem bu zorlu sürecin birincil derece tanıkları olarak gazetecilere, hem de bilgiyi yayma noktasında dinleyici / izleyici / okuyuculara önemli görevler düşmektedir. Toplumsal sorumluluk bilincinde hareket eden gazetecilerin, barış gazeteciliği kriterlerine önem vererek ‘araştırmacı gazetecilik’ yapmaları toplumsal kaygıyı bir yandan azaltırken, bir yandan da travmaların tetiklenmesinin engellenmesi noktasında önemli etki yaratabilir. Gazetecilerin, felaketin haberini yaparken edindikleri detaylı bilgilerden kaynaklanabilecek psikolojik etkilerinin bilincinde olmaları, hem sosyal hem de profesyonel açıdan gazetecilerin kendilerini korumaları adına önemlidir. Medya okuryazarlığı eğitiminin ivedilikle ilkokuldan başlayarak müfredata girmesi bu yönde atılacak en önemli adımlardan bir diğeri olacaktır. Her şey bir yana bu, yeni kuşakları çarpıtmalara, popülist fikir önderlerine ve uzun vadede demokratik süreçlerde istismara karşı korumak için elzemdir. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile özellikle pandemi süreçlerinde, referandumlarda, seçimlerde, toplumsal kriz anlarında yaşananlar medya okuryazarlığının etkileri bizleri uzun süre meşgul edeceğe benziyor.
Görsel: Drawing for peace – a signature cartoon by Plantu.