1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. Kriz Görünümlü Deklarasyon ve Meşruiyet Meselesi
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Kriz Görünümlü Deklarasyon ve Meşruiyet Meselesi

A+A-

 

Türk Ordusu’nun, Kürtlere destek vermek amacıyla ülkenin kuzeyine ilerleyen Suriye Ordusu’yla karşı karşıya gelmemesi ve iki ülke arasında sıcak çatışma yaşanmaması iddiasıyla devreye giren Rusya’dan dün yapılan açıklama, Suriye ile Türkiye’nin resmi düzeyde görüşmeye başladığı yönündeydi. 
Bu yazı kaleme alındığı sırada, Rusya’nın söz konusu açıklamasına ilişkin taraflardan henüz herhangi bir doğrulama ya da yalanlama bilgisi gelmediğinden, görüşmelerin sürdüğünü varsayacağım. 
Son dönemin iki azılı düşmanı Erdoğan ve Esad rejimlerinin, yani Türkiye ile Suriye’nin görüşüyor olmasının olası iyimser sonucu, savaşın yerini, diplomasinin alabilecek olma ihtimali.
Durum buyken ve halihazırda savaş bir haftasını geride bırakmışken, bizim Meclis’ten, ‘Türkiye’ye destek beyan eden ve başarılar dileyen’ bir deklarasyon çıkarma telaşına girmiş olmamız, size de tuhaf gelmiyor mu?
Böyle bir gerek veya istek vardı madem, sormazlar mı, ‘niye şimdi?’ diye!
E sorarlar!
Oysa sorunun yanıtı, aslında tüm çıplaklığıyla ortadadır.
Dert, destek beyanı falan değil; dert, kimin daha güzel ‘namus’ temizleyeceğidir!
Ey Türkiye, duy bizi…
Ey Reis, dinle bizi…
Biz Akıncı değiliz, haşa!
Biz hain değiliz, asla ve kat’â!
Fakat gelin görün ki; bu girişim tam bir ‘kriz’ görünümüne büründü.
‘Görünümüne büründü’ diyorum çünkü aslında adını ‘kriz’ koyduğumuz durumun, tam anlamıyla bir kazan-kazan pozisyonuyla sonuçlandığı düşüncesindeyim.
Bir yandan UBP, henüz sadece 4 partinin (UBP, DP, YDP ve HP) imzası bulunan bir metni, bir son dakika manevrasıyla meclis kürsüsünden okutarak, ‘CTP ve TDP, destek deklarasyonuna imza atmadı’ mesajını başarıyla Türkiye’ye göndermiş oldu….
Diğer yandan ise CTP, hem UBP Parti Meclisi’nin bir önceki gece herkesten evvel bir açıklama yaparak pozisyon almasına hem de deklarasyonun kendi imzaları olmadan kürsüye taşınmasına sitemini, ‘bizim başımız kel miydi’ sözleriyle, ilgili ‘mercilere’ duyurdu, hem de barış/savaş saflarının keskinleştiği bir ortamda, deklarasyona imza atmamış bir parti olarak, sol seçmenin tepkisini bertaraf etmeye çalıştı.
Yani dediğim gibi, tam bir kazan-kazan (win-win) durumu.

***

Yukarıda değindiklerim, dün Meclis’te olan biten konusunda kafama takılanların ilk kısmı. 
Diğer kısmı ise, CTP’nin aksine, bahse konu destek deklarasyonuna imza atmayacağını net bir biçimde ortaya koymasına rağmen, TDP dahil tüm siyasi partilerin, Suriye’nin kuzeyinde yaşanmakta olan savaşa dair sahiplendiği pozisyon.
Sağ partilerle ilgili bir yorum yapmaya gerek olduğunu düşünmüyorum; çünkü savunduklarından farklı bir pozisyon almaları, zaten fıtratlarına ters. 
Oysa CTP ve TDP için durum öyle olmamalıydı!
Elbette, ama erken ama geç, bu iki partiden gelen açıklamaların tonunu ve dilini, sağ partilerin tonu ve diliyle kıyaslamak haksızlık olacaktır. Fakat son tahlilde varılan nokta, ne yazık ki tümü için de aynıdır; ‘Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü ‘operasyon’(!), meşrudur!

Meşruiyet eksenini ele almadan önce ise şöyle bir saptama yapalım:

Türk askerinin Suriye’ye neden girdiğini ve bu ‘müdahalenin’ bir sonucu olarak şu anda bölgede yaşanan savaşın olası sonuçlarının ne olabileceğini anlamaya çalışmak gibi bir ihtiyaç hissetmeden, TC devletinin (yani aslında fiili durum itibarıyla AKP devletinin) kamuoyuna dikte ettiği ‘gerekçeler’ üzerinden saf belirliyor ve bunun bir ‘sınırların güvenliğini sağlama operasyonu’ olduğu varsayımından hareketle, tespit ve değerlendirmeler yapıyoruz.

Oysa bölgeye ve şu anda orada olup bitene dair okuma yaparken, başvurulan kaynaklar biraz genişletilse, zannedilenden çok daha farklı bir manzarayla karşılaşılacağına şüphe yok.

Siyasetçilerimiz de dahil buna, çünkü büyük bir çoğunluğunun, konuya ilişkin yaptıkları açıklamalara bakınca, ciddi bir bilgi noksanlığı çıkıyor su yüzüne.

Sayıları toplamın içerisinde az olsa da, bölgede olup biteni çok iyi bilenlenlerin önemli bir bölümü de, bu bilgilere rağmen meseleyi ‘savunma’ sathına indirgiyorlar ki bu, bilmemekten daha da kötü bir durum tabii.

Gelelim; dün Meclis kürsüsünde de vurgulanan, meşruiyet meselesine!

Tamam isteyen buna operasyon desin, herkesin vicdan muhasebesi kendine ama ben savaş diyeceğim, bir savaşı  MEŞRU kılan nedir?

Soruyu daha da daraltalım; bir devletin, topla tüfekle sınır ötesine, yani bir başka devletin toprağına girmesinin meşruiyet temeli nedir?

Yaşadığımız örnekte bize sunulan gerekçe, güvenlik tehdidir.

O halde. ABD’nin Irak işgali de meşrudur.

Afganistan’a girişi de…

Suriye’ye girişi de…

İsrail’in Batı Şeria’daki varlığı da, Golan Tepeleri’ndeki varlığı da meşrudur.

Tüm bu ülkelerin attıkları bu militarist adımların, kendilerine göre haklı bir gerekçesi vardır ve o gerekçe; güvenliktir.

Bu nedenle de siyasetçilerimiz, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik ‘müdahalesini’ meşrulaştırırken, üzerinde yürüdükleri zeminin çok ama çok ince bir buz tabakası olduğunu unutmamalıdır.

Çünkü yarın bir gün bizim ülkemiz de bir başkası için bir ‘güvenlik tehdidi’ oluverirse, o buzdan tabakanın altında boğulmak da vardır!
 

Bu yazı toplam 2668 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar