Kriz sonrası siyaset
EKONOMİK KRİZ ETKİLERİNİ GÖRMEK, YA DA GÖRMEMEK
Bundan bir süre önce sosyal medyada genellikle döviz kurundaki gelişmeleri aktaran dövizci arkadaşım bu kez “soygun var” yazdı.
Aradım, Kermiya’daki döviz bürosunun soyulduğunu haber vermişti.
Bizim için bir haber gelişmesi olan bu olaylar aslında değişen gündemimizin küçük bir işaretiydi.
Dünya ekonomilerinde yaşanan krizler, bilgi ve iletişim teknolojileri sonucu olarak çok geniş bir alanı etkiliyor.
"Kriz" diyen adlandırılan ekonomik süreçler ekonomi dışında, kültürel ve sosyal yapıları da sarsıp sosyoekonomik durum üzerinde yıkıcı etkiler yaratıyor.
Böylesi dönemlerde “kriz” olayı ile başa çıkarken atılan adımların daha fazla ekonomik gelişmeler çevresinde yoğunlaştığı görülüyor.
Hükümetler ekonomi ile ilgili kararlar alıyor, para politikalarına yön vermeye çalışıyorlar.
Oysa ki adına kriz denen bu dönemlerin çok başka etkileri de var!
***
Ekonomik krizlerin sonrasında baş gösteren ve kendini belli eden bu etkiler toplumun büyük kesimlerini sarsar durumdadır.
Sınırsız bir etkiden bahsediyoruz.
Sağlık, eğitim başta olmak üzere adli olaylardan sosyolojik sonuçlara kadar çok geniş bir fotoğraf belirecek şimdi önümüzde.
Suç oranlarında izlenen artış, suç çeşitliliği, aile içi şiddet- ayrılıklar, intiharlar, devlet kademesindeki yolsuzluk ve rüşvet olayları… Tüm bunların fazlalaştığı bir döneme girdik şimdi…
Ekonomik krizlerle başa çıkmaya çalışırken bu tür etkilerin de masa üzerinde olması gerektiğini düşünüyorum.
Ekonomik krizlerin elbette ne kadar süreceği de çok önemlidir.
Eğer 2 yıl sürecek bir krizden bahsediyorsak bunun etkilerinin çok daha yıkıcı olacağı aşikardır.
Çünkü hem ekonomide hem de toplumda yaratacağı tahribatın etki alanı da zamana göre değişiklik gösterecektir.
Bu nedenle kriz sonrasında uygulanan program ve politikaların etkilerini de kapsayacak uzunlukta bir zaman aralığını kapsayacak olmasında fayda vardır.
Pek tabii bizler Türk Lirası nedeniyle krizler yaşıyoruz.
Türkiye ile birlikte girdiğimiz bu krizlerin öne çıkanları 1994, 1998, 2001 ve 2008 krizleridir.
Aslında en yıkıcı olanı 2001 krizidir.
Malum bankalar krizi ve sonrasında yaşananlar.
Pek tabii 2001’in hemen ardından gelen Kıbrıs’ta çözüm eylemleri, barikatların açılması ve referandum sürecini toplumsal anlamda bir “gaz alma” durumu olarak yorumlayabiliriz.
2001 sonrasında barikatlar açılmasa, sokak eylemleri olmasa çok daha farklı bir Kuzey Kıbrıs’ta mı olurduk? Belki de…
***
Ekonomik krizler toplumun bir parçası olan ‘birey’ üzerinde davranış değişikliklerine varacak etkiler yaratabilmektedir.
Ekonomik kriz ortaya çıktığında, önce bir ‘inanma sorunu’ baş gösterir, bunu geçen yıl Ağustos ayı başında yaşadık, hatırlayınız!
Neler olduğunu kestirmekte zorlandık hepimiz, o günlerdeki sosyal medya paylaşımlarına bakınız.
Elbette bu “ne olacak acaba” durumu geçer geçmez bir ne yapacağını bilmez şekilde bir ‘kaygı dönemi’ başlar. Ve sonrasında da ‘tepki günleri’…
İlk şokun birkaç gün sonrasında kendini gösteren tepkisel ruh hali için yine sosyal medyadaki küfürlü videolara ve paylaşımlara bakabilirsiniz.
Olanları kabul edememe, hükümete aşırı eleştiriler, duruma neden olan kavram ve kişilere tepkiler…
Hepsini bir yıldır yaşıyoruz, Ağustos 2018'den beri!
Sonrasında pek tabii bir ‘krizle yaşamaya alışma dönemi’ başlayacaktır, şimdi bu evreye geçiyoruz.
Hükümetin aldığı bazı tedbirler, bankalardaki borçları yeniden yapılandırma, ev içi tasarruf tedbirleri, alışveriş alışkanlıklarında yapılabilecek değişiklikler (Örnek: Askeri kantinler) ve dahası…
Gelelim en can alıcı noktaya; tabii ki bu uyum dönemini atlatamayacak bireyler de olacaktır!
Aldığı bazı tedbirler, hayatındaki değişikliklerle yaşantısına devam eden bireyler dışında bu durumu atlatamayan hem kendine hem de başkalarına zarar verebilecek duruma gelen insanlar da çıkacak.
İşte tam da bu noktada hükümetlerin kriz sonrası siyasetlerine ihtiyaç olacaktır!
Davranışlarında değişiklik gösteren bireyler ekonomik gerileme ya da yıkımla başa çıkamayınca ne yapabilirler? Hırsızlık? Yolsuzluk? Rüşvet? Soygun? Aile içi çatışma? Kavga? İntihar?
Acısı şu ki dostlar, hepsi olabilir!
Değişen kişilerin değişimleri sadece kendisini değil, yakın çevresini- ailesini de etkileyecektir.
Krizin etkisindeki şahıs ailesindekilere öfke-şiddet içeren davranışlar gösterebilir.
Eve gelen paranın azalması aile içi huzursuzluğa neden olabilir.
Alınacak tasarruf tedbirleri uygulanırken acıtıcı olabilir (Bakınız: Eğitim Bakanı açıklaması: Devlet okullarında % 20 öğrenci sayısı artışı var- Özelden devlete kayma var)
Ergen bireyler de bu yeni durumdan etkilenebilir. Krizden önceki ihtiyaçları devam ederken bunların karşılanabilme durumu genç bireyi öfkeli yapabilir.
Eski konumunu korumaya çalışan gencin sosyal ortamdaki yerini koruma çabası ona farklı davranışlara yöneltebilir. Ailesine çevresine yansıması olabilir.
Karı-koca ilişkileri bozulabilir. “Ne olacağız” korkusu hem kişisel güveni hem de karşılıklı güveni sarsabilir. Sarsılan güven, isteksizliği, isteksizlik de evliliklerde sorunları doğurabilir. Bu durum da ayrılıklara yol açabilir.
Ekonomik kriz birçoğunu yok edebilir! Evet evet yanlış okumadınız “yok” olanları da göreceğiz.
Kendi içine çekilenleri, sosyal alanlardan uzak tek başına yaşam seçenler de çoğalabilir böylesi dönemlerde… Ekonomik kriz öncesindeki maddi olanakları bulunmayanlar insanlardan kaçabilir, kaçtıkları insanlar da bu kişilerden uzaklaşabilir. Yani bozulan arkadaşlık ilişkilerini de izleyeceğiz hep birlikte!
Bu durum elbette iş yaşamına da etki edecektir hiç kuşkusuz. İş yerlerinde verimsizlik de yüksek beklentiler arasındadır.
En acısı da, yaşananlarla baş edemeyenlerin başvurduğu intihar vakaları çoğalabilir.
Özetlemek gerekirse krizler hem ekonomik hem de toplumsal etkileri olan süreçlerdir.
Ekonominin yanı sıra sosyal yaşam üzerindeki etkilerine de odaklanmak, atılacak adımlarda bu etkileri de izlemek faydalı olacaktır.
Ekonomik krize yönelik politikalar ve uygulamalar oluşturulurken yalnız ‘kriz anına- günlerine’ yönelik değil; krizin etkilerini hafifletmesi ve yakıcı sonuçlarının şiddetini azaltması yönünden kriz sonrasına yönelik politikaların oluşturulması gerekliliği çok açık ve nettir.
Yani yaşadığımız soygunlar sürpriz değil, göstere göstere gelmiştir.
Ve dahası da yoldadır, kapıları kilitleyin!