Krizi fırsata çevirebilir miyiz?
Doğu Akdeniz’de kriz tırmanıyor.
Sıcak günlerden geçiyoruz.
Sıcak çatışma olur mu, olmaz mı?
Taraflar bu krizi nereye kadar tırmandırabilir?
Acaba krizi fırsata döndürerek çözümü yakalayabilir miyiz?
İşte güncel sorular.
Kimisi öyle olur diy
Doğu Akdeniz’de kriz tırmanıyor.
Sıcak günlerden geçiyoruz.
Sıcak çatışma olur mu, olmaz mı?
Taraflar bu krizi nereye kadar tırmandırabilir?
Acaba krizi fırsata döndürerek çözümü yakalayabilir miyiz?
İşte güncel sorular.
Kimisi öyle olur diyor, kimileri hayır böyle olur diyor.
Sonuçta hepimiz yaşadığımız anın yorumunu yapıyoruz ama olasılık dahilinde olan sıcak çatışmanın yerinin ülkemiz Kıbrıs olacağını unutuyoruz.
Kıbrıs Rum tarafı sondaj çalışmalarına başlamakla yanlış yaptı. Görüşmeler kritik bir aşamaya girerken sondaj yapmanın ne zamanı, ne de zemini vardı.
Barış ve çözüm yanlısı bir lider olduğunu söyleyen Hristofyas’ın bunu görmesi gerekiyordu.
Kendisi gibi Akel kökenli olan sözcüsü Stefanos ile danışmanı Tomazzos Çelebis’in “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakları”na sarılan açıklamaları Kıbrıslı Türkler için çok da anlaşılır olmadı.
Kıbrıs Cumhuriyeti 1960’da Kıbrıslı Türklerle, Rumların eşit ortak olarak kurdukları bağımsız devlettir.
Maalesef bu devlet Aralık 1963’te çıkan çatışmalar nedeniyle, o dönemdeki liderliklerin yanlışları sonucu o tarihten bu yana Rumların işgali altındadır.
Evet dünyada tanınmış bir devlet olarak BM üyeliği devam ediyor.
Evet 1 Mayıs 2004’ten bu yana fiilen AB üyesidir.
Evet Temmuz 2012’de Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak Hristofyas AB dönem başkanlığını da üstlenecek.
Ama bütün bunlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türkleri temsil etmediği ve Mart 1964 tarihinden bu yana yalnızca Rumların sahibi olduğu, yani ortaklardan birinin dışlandığı gerçeğini değiştirmez.
Konu ile ilgili Stefanos Stefanu’nun son demeci buna en güzel örnektir. Stefanu demecinde “AB ve BM üyesi, tanınmış bir ülke olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, kendisine ait Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde hidrokarbon yataklarına ilişkin araştırmalarla da egemenlik haklarını yerine getirdiğini” ileri sürdü.
Stefanu bu yaklaşımla görüşmelerin nasıl sürdürüleceğine de yanıt vermelidir.
Hem de iddiası kendi egemenlik haklarını kullandıkları sondaj faaliyetinin görüşmelerle ilgisinin olmadığıdır.
Böyle şey olur mu?
Siz Kıbrıs’ın bütün halklarının doğal hakkı olan yeraltı zenginliklerine tek başınıza sahip çıkacaksınız, eleştiriler gelince “Biz Kıbrıslı Türklerin haklarını elbette vereceğiz” diyeceksiniz, üstelik bölüşümün nasıl olacağına da her zamanki gibi siz karar vereceksiniz.
Bu nasıl olacak?
Neden çözüme konsantre olup, Talat döneminde ilerleme olduğunu nihayet itiraf ettiğiniz görüşme sürecini yıl sonuna kadar tamamlamayı öne koymuyorsunuz?
Yoksa Talat’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde sırf Talat’a oy getirmesin diye görüşme sürecinde sağlanan ilerlemeyi BM Genel Sekreteri huzurunda kayda geçirmeyi reddetmekteki hedefiniz Eroğlu ile “suçlama oyunu”nda galip geleceğinizi ve suçlanan taraf olmayacağınızı mı hesaplamıştınız?
Bunun için mi son BM Genel Kurulu’nda yaptığınız konuşmada “Talat’la yeterli ilerleme sağlamıştık, ama şimdi Eroğlu sağlanan ilerlemeyi de geri götürecek öneriler getiriyor” dediniz?
Olmadı Sayın Hristofyas çok erken yakalandınız.
Kendi kendinizi ele verdiniz.
Siz çözüme değil, sizden önceki liderleriniz gibi çözümsüzlükte suçlu sandalyesine oturmamaya koşullandınız.
Talat’la bunun imkansız olduğunu biliyordunuz.
Bu anlamda Eroğlu sizin için biçilmiş kaftandı.
Öte yandan Türkiye de AKP’nin yeni döneminde dünden farklı olarak AB üyeliği sürecinde eskisi kadar istekli ve arzulu değil.
Komşularla sıfır sorun politikası terk edildi. Neredeyse bütün komşularıyla yeniden sorun yaşamaya başladı.
Ermeni açılımı unutuldu.
Kürt açılımı unutulduğu gibi güneydoğuda savaş tamtamları yeniden duyulur oldu.
20 yıl önce başlanan sınır ötesi operasyonlar yeniden gündeme geldi.
Terör belası yeniden gündemin ön sıralarına tırmandı.
Ekonomi krize rağmen büyüyor diyorlar.
Buna rağmen cari açık sürekli artıyor, uzun yıllar durgun olan döviz hızla artmaya başladı. Nerede duracağı, durup durmayacağı bile bilinmiyor.
Bu kadar kısa sürede, bu kadar hızlı biçimde Türkiye’nin her alanda geriye gidişini gerçekten değerlendirmek gerek.
***
İşte bu şartlarda krizi fırsata döndürmek olası mı?
Bence değil.
Ama hayali bile güzeldir.
Çünkü aksi krizin Kıbrıs’ın hem kuzeyine, hem güneyine, hem bütün bölgeye yıkım demektir.
Buna da kimsenin hakkı yoktur.