Krizin yönettiği hükümet
Bir an düşününüz.
Yurt dışına gideceksiniz, örneğin İtalya’ya…
İngiltere ya da Fransa’ya…
Türkiye ya da Almanya’ya…
Ne yaparsınız?
İnternete bakarsınız, telefon açar sorarsınız, elçiliği varsa bilgi istersiniz, değil mi?
“Nasıl gelebilirim” diye.
Size derler ki, “test yapınız, uçağa bininiz, geliniz. Geldikten sonra size havaalanında da test yapacağız. Sonra otelinize gidebilirsiniz.”
***
Yola çıkarsınız!
Siz havada uçarken kural değişir.
“Test sonucu çıkana dek sizi karantinaya alıyoruz” derler.
Birileri sizi otobüse doldurur, bir otele götürür.
Üstelik “toplu ulaşım” yasaktır (!)
***
Niye önceden düşünmüyorsunuz?
Diyelim ki aklınıza gelmiyor.
Bir, üç, beş, on!
Niye bir başkasına sormuyorsunuz!
***
Bir başka ülkeye gitsem ve böylesi bir manzara ile karşılaşsaydım eğer isyan ederdim.
Siz etmez miydiniz?
Oğlunuz ya da kızınız yurt dışına gitse ve sizi arasaydı eğer…
- “Anne, baba, bizi bir otobüse doldurdular karantinaya götürüyorlar.”
- “O nereden çıktı?”
- “Sağlık Bakanı gece yarısı fikir değiştirmiş.”
***
Bu karar yanlış mı?
Bilmiyorum!
Gerçekten artık neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak çok zor…
Ancak böyle bir “plansızlık” olmaz.
Organizasyon yeteneği böylesine “rezil” bir anlayışla herhangi bir kriz yönetilemez.
***
Hükümet “kriz” yönetmiyor.
Kriz hükümeti yönetiyor.
Bakanların “ego”su çatışıyor.
Özel ajandalar araya karışıyor.
Sürükleniyoruz!
***
İyi ki diyorum bir adada yaşıyoruz.
Bir hava, iki deniz limanımız var hepsi hepsi…
Tren yok… Nüfus yok… Kalabalık yok…
Hatta ‘toplu’ diyeceğimiz bir ulaşım dahi yok…
Coğrafya bir avuç, insanlar bilinçli, toplum hassas iyi ki…
Yoksa bu yönetim fukaralığı içinde yanmıştık.
***
Kâbusa dönüştü hayatımız.
Yorulduk.