Krizlerle var olan (Liberal) Düzenimiz
Belki fark etmişsinizdir, uluslararası çatışmaların ilk ortaya çıktıklarında kriz olarak nitelendirildiğini. Kıbrıs’taki çatışma, çözüm çabaları ve barış çalışmalarını da dahil dünya genelinde oldukça geniş çaplı bir çatışma, savaş, uzlaşı ve barış gözlem ve araştırmaları yapan uluslararası bir sivil toplum örgütü de mevcut: Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group: crisisgroup.org). Ya da çatışma ve savaşlar başta olmak üzere zorunlu göç yaşanmasından ötürü çok yakın komşumuz Türkiye ve Avrupa Birliği başta olmak üzere mülteci ve sığınmacı krizinden bahsederler devamlı.
Peki, kriz söylemini ulusal ve uluslararası çatışmalar dışında başka nerede gözlemleriz? Piyasa ekonomisinin çarklarının dönmekte zorlandığı, enflasyonun tavan yaptığı, alım gücünün sürekli azaldığı tarihi dönemlerde mali ve/veya ekonomik krizden bahsedilir. Ya da küresel ısınmanın yarattığı afetler ve diğer olumsuz sonuçlar dolayısıyla bir iklim krizidir yaşanmakta olan.
Kriz nedir? Kriz neyi tanımlar? Bu küresel ölçekteki problemleri kriz olarak nitelendirirken, söylem aslında bize neyi aktarır? Dil bir semboller bütünüdür. Bu sembollerin de güç dengeleri ile ilişkisi vardır. Bu sebepledir ki topluma dair kavramları değerlendirip düşünürken, etimolojiden faydalanmak adetimdir. Türkçe kriz kelimesi, Fransızca crise kelimesinden gelmedir. Fransızca’da son harfler telaffuz edilmediğinden, Fransızca kelimenin okunuş hali Türkçe’de yerini almıştır. Fransızca crise kelimesi ise, tüm Latin dilleri gibi Latince’den, Latincesi de antik Yunanca’dan dönüşmüştür. Kelimenin Yunanca aslı krino yargılama, karar verme ya da ayırma anlamındaymış. Bir şeyi ölçütlere göre yani kriterlere göre değerlendirme işlemi, ya da kritik etme işi de bu kökene dayanıyor. Kelimenin asıl ortaya çıkışı karar verilmesi gereken, bir yargıya varılması gereken bir dönüm noktası. Krizin oluştuğu anda olaylar evrilebilir, iyi ya da kötü yönde değişebilir. Günümüzde ise daha çok bir kişinin veya bir toplumun hayatındaki bunalım, aşırı zorluk ve tehlike barındıran bir durum ya da dönem anlamında kullanılıyor. Kısacası, olağan akışın tıkandığı, zorlandığı, durumun belki de kötü yönde değişime uğrayacağı bir hal olarak siyasi, ekonomik, iklim vb krizleri kastetmektedir kriz söylemi. Kriz ifadelendirmesinin bir başka etkisi de, gizli bir anilik hissi barındırmasıdır. Sanki durup dururken, hiç ortada sebep yokken “bir kriz patlak verir”. Hatta insan ilişkilerimizde, verili modelin dışında psikososyal talepleri olan kişilere “şimdi kriz çıkarma lütfen” diye de sitem ederiz. Sanki kriz denilen aslında yürümezliğin hiçbir makul sebebi yokmuşçasına.
Tam da kriz söyleminin yarattığı bu aniden ortaya çıkmış algısı, bizi en önce krizi yönetmeye ve dindirmeye odaklar. Bu önemli dönüm noktasında kriz sonrasına mümkünse sağ salim varmak en önemli hedeftir. Böylece çözülmekten ziyade dindirilmesi gereken bir soruna ve bu dinişin sonrasına odaklanırız. Başka bir deyişle bizi krize kadar getiren yola, aniden ortaya çıktığına inanmak istediğimiz krizin aslında kaçınılmaz olmasını sağlayan koşullara bakmayız bile.
Yakın zamanda bir öğrencimle Filistin-İsrail krizini konuşurken, öğrencim şuna benzer bir şey söyledi: “Hocam, İsrail’e yardım etmek isteyen devletlere bir önerim var. Her biri kendi topraklarından bir parçayı İsrail’e versinler.” Ve nokta. Aslında bu kadardı, şu anda ortadoğudaki kriz, elbette sona erdirilmeli, bir an önce insan kayıplarına son verilmeli. Ama bu krizi bize doğuran sebepleri görmezden gelmemiz, ancak gelecekte başka bir tarihte tekrarlanmasına neden olacak. Bu da aslında içinde bulunduğumuz düzenin çarkı. Bu çarkları, bir veya bir kaçının belli br süre sonra dönemeyeceği aşikarken birleştiriliyor.
Uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk düzeninde de bir liberal kurumsalcılık dominansı söz konusu. Çatışmaları ve krizleri çözmeye çalışan uzmanlarla dolu bu “sektör”. Uzlaşım mekanizmalarını, kendilerine ait söylemleriyle kurumlarını kurmuş, bu kurumların ve elbette ana düzenin devamı için uzlaştırılması ve yatıştırılması gereken krizlere ihtiyaç var. Liberal ekonomik düzenin ekonomik krizlere ihtiyacı olduğu gibi, liberal kurumsalcı uluslararası düzenin de kurumlar ve kurumsal ilişkiler aracılığı ile yatıştıracağı krizlere ihtiyacı vardır. Yoksa, dünyanın en kalabalık mülteci grubundan bir devlet yaratabilenlerin, bu yarattıkları devlet dolayısıyla ortaya çıkan mültecileri, tüm diğer yaratılmış krizlerin mağduru mültecilerle birlikte bir yere sığdıramamasının ve bunun da adını mülteci krizi koymasının başka bir açıklaması olamaz.