1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. KTAMS ve GG’nin kurucularından İbrahim Ramadan, çok sevdiği Boğaz’a defnedilecek… 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

KTAMS ve GG’nin kurucularından İbrahim Ramadan, çok sevdiği Boğaz’a defnedilecek… 2

A+A-

Kayıplar Komitesi’nin Tekke Bahçesi kazılarında beş kişilik bir mezarda kalıntıları bulunan İbrahim Ramadan, KTAMS’ın ve Gençlik Gücü’nün kurucusuydu, Küçük Kaymaklı’da Hüseyin Ruso’yla futbol oynamıştı… 1974’te Doğruyol’da öldürülen İbrahim Ramadan’ın eşi ve evlatları, 12 Şubat Pazartesi günü onu Boğaz Şehitliği’ne defnetmeye hazırlanıyor… Eşi Meliha Dağman ve evlatları Murat ve Aziz Dağman, onu anlatıyor…

1974’te Doğruyol’da öldürülen ve ondan geride kalanlar Tekke Bahçesi’nde bulunan İbrahim Ramadan’ın eşi Meliha Dağman, oğluları Murat ve Aziz Dağman’la röportajımızın devamı şöyle:

SORU: Şimdi ne hissettiniz duyunca ki bulundu?
MELİHA DAĞMAN:
Aynı şeyi hissettim… Tören yapılacak dediler, aynı şeyi hissettim… Zaten hiç unutulmadı ki… İstedik Boğaz’daki Şehitliğe gömelim kendini…

SORU: Ülfet Canseç’in babası İsmail Bekir da eşinizle aynı mezardaydı… Ülfet Canseç çok uğraştıydı bu mezar kazılsın diye, biz de yardımcı olmaya çalıştıydık… Onu da Boğaz Şehitliği’ne defnettiler…
MELİHA DAĞMAN:
Çok teşekkür ederiz kendisine… İyi da uğraştı yoksa böyle kalacaktı…

SORU: O dönem Boğaz’da olup da ölenlerin gömülmesinden sorumlu olanların isimlerini bulduyduk… Ülfet Canseç çok gitti geldi, çok uğraştıydı…
MELİHA DAĞMAN:
Bilirler da ne söylemezdiler bize? Zaten ben duyduydum, bazıları yerin altında içki içerdi, yerler içerlerdi,  bizimkiler da dağın üstündeydi. Havan topu atardı benimki çünkü herşeyi bilirdi, Rumca da bilirdi, İngilizce da bilirdi… İngiliz Okulu’nu bitirdiydi. E onlar içerdi, bizimkiler gittiydi, onlar kurtuldu…

SORU: İbrahim Bey’in kaç kardeşi vardı?
MELİHA DAĞMAN:
Bir anneden bir babadan üç tanedirler. En büyüğü İbrahim idi, ikincisi Bergüz – Londra’daydı o, şimdi buradadır - üçüncüsü da Feridun, Londra’daydı o da… Annesi babası Yalyalı’ydılar. Kaynatamla kaynanam Yalyalı’ydılar.

SORU: Çok güzel köydür, gittim ben…
MELİHA DAĞMAN:
Güzeldir. Şimdi okullarını öyle lokanta gibi bir şey yaptılar, biz da gittiydik, bir zamanlar bizi da götürdülerdi. Kaynatam işte o lokantanın tarafında otururdu, evleri oradaydı onların.

SORU: Candan neyiniz olur o zaman?
MELİHA DAĞMAN:
Görümcemin kızıdır. Kaynatam Zakire isimli başka birini aldıydı… Üç kardeş bizimkilerdir ama dokuz kardeştirler ama hepsi da birbirlerini severlerdi… Esas dokuz kardeştirler, hepsi da. Babaları aynıydı, anneleri ayrıydı… Üç tanesi İbrahim, Bergüz ve Feridun. Kadriye kaynanamın, Ramadan kaynatamın adı. Kaynatam Zakire isimli birisini almış, ondan da etti Gülçin ablayı, Halil abiyi, bir tane da Ahmet abi vardı… Öldü o ama Feridun hayattadır. Halil abi da hayattadır.

Boğaz’a defnetmek isterik çünkü Boğaz’ı severdi… Onun için ev yaptıydık orada…

SORU: Nasıl bir insandı İbrahim Ramadan?
MELİHA DAĞMAN:
Çok iyi bir insandı…

SORU: Neleri severdi?
MELİHA DAĞMAN:
Her şeyi severdi böyle…

SORU: En çok sevdiği yemek neydi?
MELİHA DAĞMAN:
En çok sevdiği yemek bumbardı… Herşeyi severdi ama bumbarı daha fazla severdi… Gezmeyi çok severdi. Trodos’a giderdik Rum tarafında, 15 gün kalırdık o taraflarda. Gezerdik yani. Gilan, Kakopetriya, hep oralara gittik… Denize giderdik Larnaka’ya, Tuzla’ya giderdik… Küçük Kaymaklı’da oynardı, Gençlik Gücü’nün da kurucusuydu, akvaryumu o yaptıydı Gençlik Gücü’ne – balıklar vardı, akvaryum, İbrahim yaptıydı onları… Gençlik Gücü’nün binasını da arkadaşlarıyla beraber yaptılardı.
MURAT DAĞMAN: Gençlik Gücü’nün kurucularındandı, Gençlik Gücü binasını da bizzat babam, arkadaşlarıyla beraber yaptılardı. Küçük Kaymaklı’dan Hüseyin Ruso’yla çok iyi arkadaştılar, beraber resimleri vardı, vücut geliştirmeye meraklıydı babam da.

SORU: Hatırlar mısınız babanızı?
MURAT DAĞMAN: Hatırlarım…
Şu an 50 yaşındayım. Babam şehit olduğunda yedi yaşındaydım.

SORU: Neler hatırlarsınız?
MURAT DAĞMAN:
Evi yaptığında şöminemiz da vardı, sürekli orada mangal yapardı… Ben pastırmayı çok severdim, kardeşlerim uyuduktan sonra bile beni kaldırır, ekstradan pastırmaları yedirirdi bana! Spora çok meraklıydı. Futbolu özellikle çok severdi, oynardı da zaten. Bir da siyasetle uğraşmayı severdi. 1972-73, 74 döneminde da, şehit olduğu dönem, KTAMS’ın başkanıydı da…

SORU: Onun için siz da sendikacılıktasınız…
MURAT DAĞMAN:
Ordan da var… Erdal abi vardı, Erdal Süreç… KTAMS’ta babamın yardımcısıydı, Genel Sekreteri da oydu, babam başkan idi. Babam şehit olduktan sonra Erdal abi devam etti orada. Yani çok yönlü, sevilen birisiydi.

SORU: KTAMS andı mı hiç babanızı?
MURAT DAĞMAN:
Ara ara… Kaç yıl önce, annemi çağırdılar oraya, belge verdiler, eski başkanlarından, kurucularından olduğu için babam. Yani bence şehitlere gerekli saygıyı bu toplum göstermedi. Hala daha göstermemektedir. Yani 43 yıldır bu insanların bir mezarı dahi yoktu… Fakat bu insanların ensesinden politika yapanlar, anıtları oldu, falan filanı oldu ama bu insanlar bence gerçek değerini bulamadılar hiçbir zaman… Bu toplum, devlet şehitleri kullandığı kadar sahip çıkmadı açıkça söyleyeyim.

SORU: Maalesef öyle…
MURAT DAĞMAN:
Yani düşünün, 43 yıl babanızın diye gittiğiniz bir mezar var, 43 yıl sonra öğreneceksiniz ki o mezar babanızın mezarı değil. Şu anda bilemiyorum, boş mu, başkaları mı var orada gömülü? Yani öyle bir duygu… Bunu yaşamayan beni anlamaz… Aynı şey annem için da geçerli – eşinin olduğunun sandığı bir mezara sadakatını, şefkatını göstermeye giderdi  yılda üç-beş kez…
MELİHA DAĞMAN: Rüya görürdüm, kendi mezarını kendi arardı, giderdik böyle merdiven ayaklarına… Kendi mezarını bile bilmezdi… Düşün söylesem beni deli çıkarırlardı, görürdüm ilk zamanlar…

Hüseyin Ruso’yla çok ahbaptı, Hüseyin Ruso, Seyyan’ı tutardı ilk zamanlar… Seyyan’la beraber gelirlerdi bana… İlk oğlumu doğurduğumda, Seyyan benimle bütün gece kalırdı te gelsin Hüseyin Ruso arasın kendini.

SORU: Ne yaparlardı, Hüseyin Ruso’yla eşiniz?
MELİHA DAĞMAN:
Arkadaştılar. Vallahi İbrahim “Teşkilat”taydı 55’ten beri, Türkiye’ye da giderdi gizli gizli. O zaman söylemezlerdi. Ben bilirdim yalnız, ben da anneme giderdim o gece, avluya silah gömerler, silah çıkarırlardı mumyalarlardı da… Hiçbirinin haberi olmazdı, o vakit söyleyemezdin. Hüseyin’le çok arkadaştılar. Seyyan da benim arkadaşımdı. Bilmem şimdi sağ ise…

SORU: Sanırım Girne taraflarında bir yerde yaşar şimdi… Hatta son derlerdi ki Hüseyin Ruso barışacaktı, onun için Londra’ya gitmeye hazırlanırdı falan…
MELİHA DAĞMAN:
Evet, ben da duyardım bunu… İkinci karısını bilmem, şişman bir kadın tutardı…

SORU: Sanırım Avustralya’dadır o…
MELİHA DAĞMAN:
Hiç bilmem, onu görmedim.

SORU: Siz bir şey söylemek ister misiniz babanızla ilgili? Siz kaç yaşındaydınız babanız “kayıp” olduğunda?
AZİZ DAĞMAN:
10 yaşında da bendim.

SORU: Çok iyi hatırlarsınız o zaman… Nasıl hatırlarsınız babacığınızı?
AZİZ DAĞMAN:
Babam çok iyi, efendi bir adamdı. Herkes tarafından sevilen biriydi…

SORU: Neler yaptığınızı hatırlarsınız babanızla?
AZİZ DAĞMAN:
Kümes yaptığımızı hatırlarım…

SORU: Tavucuklar vardı?
AZİZ DAĞMAN:
Evet, tavuk vardı, alina vardı… Herşey vardı. İneklerimiz vardı, tavşan vardı… Hayvanseverdi babam… Larnaka’ya gittiğimizi hatırlarım… Denize giderdik. Piknik alanına giderdik Boğaz’a. Yalya’ya giderdik neneme dedeme, hatırlarım… Amcam da orada kalırdı. Dedem da, nenem da orada kalırdı. Oraya giderdik. Dedemin adı Ramadan, Yalya’daki amcamın adı Halil… Kahvehanesi vardı orada Halil amcamın.

SORU: Köye gittiğinizde ne olurdu?
AZİZ DAĞMAN:
Bahçeye giderdik, dedemin bahçesi vardı büyük…

SORU: Ne toplardınız?
AZİZ DAĞMAN:
Her şey vardı, şeftali vardı, limon, karpuz, elma, herşey toplardık. Dedemin eşeği vardı, bindirirdi bizi eşeğe, eşek zaten kendiliğinden götürürdü bizi bahçeye, o kadar alıştıydı yolu… Beraber giderdik, arkalı önlü, dedemle…

SORU: Yalya’nın denizi da var…
AZİZ DAĞMAN:
Denizi da var ama denizi kötüydü, yani ansızın derinleşirdi hem kötüydü çok, girilmezdi. Bir iki defa girdik kenarda, babam gözetledi bizi ama içeri giremezdik.

 

 

 

Bu yazı toplam 2186 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar