1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. “KTAMS’ın Kalkınma Bankası’nda yapmış olduğu eylem ‘değişime direncin’ bir sonucudur”
“KTAMS’ın Kalkınma Bankası’nda yapmış olduğu eylem ‘değişime direncin’ bir sonucudur”

“KTAMS’ın Kalkınma Bankası’nda yapmış olduğu eylem ‘değişime direncin’ bir sonucudur”

Kalkınma Bankası Genel Müdürü Saffet Barutcu: “KTAMS’ın kalkınma bankasında yapmış olduğu eylem ‘değişime direncin’ bir sonucudur”

A+A-

Kalkınma Bankası Genel Müdürü Saffet Barutcu, ülkedeki siyasi istikrarsızlığın, sadece kurumların yasal düzenlemelerinin yapılmasını değil, tüm toplumu ilgilendiren yasal düzenlemelerin bile çok uzun yıllar uygulamaya konulamamasına sebebiyet verdiğini söyledi. 

Barutcu yaptığı yazılı açıklamada, yıllardır performansa ve liyakata dayalı olmayan ve iş kaybetme riski taşımayan çalışanlarla yürütülmeye çalışılan kamu hizmetlerinin artık tıkandığına dikkat çekti. 

Barutcu, tüm kamunun çalışma düzenini belirleyen Kamu Görevlileri Yasası’nın, dünyadaki başarılı örnekler incelenerek ülke şartlarına uyarlanabilmesi noktasında yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.  
Kalkınma Bankası’nda KTAMS tarafından yapılan eylemin yeni ‘kamu yönetimi anlayışı’ yaklaşımına karşı gösterilen direncin bir sonucunu yansıttığına dikkat çeken Barutcu, “Bu eylemde üzerine en çok vurgu yapılan husus Genel Müdür’ün hiyerarşik yapıyı hiçe sayarak iş akışını ve çalışma barışını bozduğu yönünde olmuştur. Kalkınma Bankası da, tıpkı diğer kamu kurum ve kuruluşları gibi kendi ayrı yasası olmasına rağmen ağırlıklı olarak Kamu Görevlileri Yasasına uyumlu bir yasa ile kurulmuş ve faaliyetlerini bu kapsamda sürdüren bir kamu kurumudur” dedi. 

 

Kamuda olan benzer sıkıntıların doğal olarak bu kurumda da yıllardır bulunduğunu ve bu hususun normalleştirilerek sürdürülmeye çalışıldığına işaret eden Barutcu, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: 

“2018 yılında göreve gelmemle birlikte 25 yıllık bu kurumdaki görevlerim süresinde gördüğüm ve yaşadığım aksaklıklar ve eksikliklerin giderilebilmesi noktalarında yeni bir yönetim anlayışının gündeme gelmesi ve radikal sayılacak düzenlemeler ve uygulamalarla bu değişimlerin yaşanabileceğini göz önüne alarak hareket ettim.  

Bu doğal olarak içten gelebilecek tepkiler anlamında riskli bir tercihti ancak kurumu ülke ekonomisinin ihtiyaçlarına yönelik daha etkin ve süratli destek verebilecek bir noktaya taşımak için de mutlaka yapılması gerekiyordu. Bu noktada adımlar atılması sıkı sıkıya mevcut uygulamaların değiştirilmemesini savunan bazı arkadaşları rahatsız etmekte ve bu hususta yapılmaya çalışılanlara Bankada çok yanlış ve çalışma barışını bozacak işler yapılıyor gibi bir algı yaratmaya yönelik hareketler yapılmakta ve sendika da tek yönlü aktarılan bilgilerle sürecin içerisine çekilmektedir.”

Dile getirilenlere bakıldığında birçoğunun mevcut Genel Müdür’ün ve Yönetim Kurulu’nun görev süresi ile sorumlu olabileceği noktalar olmadığına işaret eden Barutcu, ülkedeki siyasi istikrarsızlığın sadece kurumların yasal düzenlemelerinin yapılmasını değil, tüm toplumu ilgilendiren yasal düzenlemelerin bile çok uzun yıllar uygulamaya konulamamasına sebebiyet verdiğini yaşayarak gördüklerini kaydetti. 
Barutcu, “Bunlar yokmuş gibi kabul edip de bankanın mevzuatının güncellenmesi için gerekli çabanın gösterilmediğini dile getirmek sanırım hem bugünkü hem de geçmişte bu kurumda görev yapan Genel Müdür ve Yönetim Kurullarına büyük bir haksızlık olur” dedi. 

Barutcu, göreve geldiği ilk günlerde, ilk icraatlarından biri olarak, dönemin Genel Müdür Yardımcısı’nın başkanlığında, aralarında Sendika Temsilcisinin de olduğu bir komite kurarak, Teşkilat Yasası ile ilgili çalışma yapmalarını talep etmiş olmasına rağmen, tek bir toplantı dahi yapmamışken, burada kendi sorumluluklarını gizleyerek tüm sorumluluğu mevcut yönetime yüklemeye çalışmanın hakkaniyetli bir yaklaşım olmadığını vurguladı. 

Genel Müdürün hiyerarşik yapıyı hiçe sayarak iş akışını ve çalışma barışını bozduğu iddiasının  günümüz yöneticilik uygulamaları ile anlaşılacak bir durum olmadığına dikkat çeken Barutcu, “Bu noktada kurumun daha etkin ve üretken olabilmesi adına Genel Müdürün katı hiyerarşik bir yönetim anlayışı yerine, daha esnek bir kurumsal iletişim ortamı sağlaması ve bu kapsamda zaman zaman çalışanların uzmanlık alanları ile ilgili belirli görevler verip bilgiler talep etmesinden daha doğal bir şey olamaz. Bunun aksini savunmanın yani Genel Müdürün çalışanlarla irtibatını kesmesini talep etmenin, çok da makul bir talep olmadığı kanaatindeyim” dedi. 

 

“YÖNETİM KURULU TOPLANTISINA KALDIĞI GEREKÇESİYLE MESAİ YAZAN TEK BİR YÖNETİCİ OLMAMIŞTIR”

Kurum içerisinde çok daha güçlü iletişim ve koordinasyonun desteklenmesi, birimler arası iletişimin ve işbirliğinin artırılmasının desteklenmesi gerektiğini vurgulayan Barutcu şöyle devam etti: 

“Diğer bir iddia, ek çalışma ödeneği talep edilmesinin kişisel bir hareket olarak yorumlandığı iddiasıdır, bu noktada benim kişisel değerlendirmem gerekli durumlarda ek mesai yapan herkesin mesaisinin ödenmesi yönündedir ve bu şeklide uygulama yapılmaktadır. Ancak kamuda zaman zaman mesai uygulamalarının istismar edildiği hepimizin malumudur. 
Ben bugüne kadar ek mesai konusunda sadece iki noktada itirazımı öne sürdüm. Birincisi sendikal taleplerin de içinde bulunan personelin kendini geliştirmesine yönelik eğitim çalışmaları kapsamında alanında uzman ve Türkiye’den gelen bir eğitmenin sorumlu olduğu ve süresi 2 günle sınırlı bir eğitimden maksimum faydayı sağlayabilmek adına mesainin 2 saat fazlasını kapsayan bir eğitime katılan çalışanları bölüm müdürünün kendisi ile birlikte mesai yazma yönünde teşvik eden ve yönlendiren bir yaklaşım karşısında gösterdiğim tepki, ikincisi de ortalama 2-3 haftada bir yapılan Yönetim Kurulu toplantılarında mesai sonrasına sarkan bir toplantı olmasından dolayı yönetici pozisyonunda olan 2 çalışanımızın mesai yazarak getirmeleri noktasında olmuştur. 27 yıllık Kalkınma Bankası tarihinde Yönetim Kurulu toplantısına kaldığı gerekçesiyle mesai yazan tek bir yönetici olmamıştır. Sanırım sadece bu iki nokta bile eylemin gerekçelerinin genel ve süreklilik arz eden uygulamaların sonucunda değil de kişisel ve istisnai durumları çok büyük haksızlık ve yanlışlık yapıldığı algısını yaratmak için yapılmış olduğunun anlaşılması için yeterlidir.”

Kredilerle ilgili yapılan eleştirileri de değerlendiren Barutcu, tüm dünya ekonomilerinde ciddi sorunlara yol açan Pandemik bir salgının ülkenin kırılgan ekonomisi üzerinde yapmış olduğu tahribata yönelik işletmelere süratle finansman sağlanması, birçok küçük esnaf ve işletmenin hayatta kalabilmesi, çalışanlarını, kirasını ve diğer yükümlülüklerini yerine getirebilmesine yönelik atılan adımların gerekliliği karşısında, geleneksel olarak Kalkınma Bankası’nın kredilendirme kapsamında olmayan işletmelere de kredi verdiği veya 1-2 kredi üzerinden Yönetim Kurulu Üyelerini kişisel olarak eleştirmek, yapılan bunca çalışma ve şu ana kadar yaklaşık 265 işletmeye verilen desteğe de haksızlık olduğunu kaydetti. 

Barutcu açıklamasında şu ifadelere yer verdi: 

“Pandemi döneminde yapılan yoğun çalışmaların kişisel bir başarı gibi yansıtılmaya çalışıldığı yönündeki iddia için de tekrar vurgulamak isterim ki bu kurum çok güçlü bir insan kaynağına ve uzman kadrosuna sahiptir, bu kadronun bu ülke ekonomisine gerek bu dönemde gerekse ilerleyen dönemlerde çok daha fazlasını verecek kapasitesi ve birikimi mevcuttur, yeter ki kişisel hesaplarımızı bir tarafa bırakarak kurumsal kapasitemizin daha etkin ve üretken olabilmesi için hep birlikte, huzurlu bir çalışma ortamı yaratarak çalışmalarımıza odaklanalım.

Dolayısı ile bu dönemde ülkemiz ekonomisine ve işletmelerine verdiğimiz destek kurumun en üstten en alta kadar tüm çalışanlarının destek ve çalışmalarıyla yerine getirilmiş ve getirilmeye devam etmektedir. Bu vesile ile daha önce de dile getirmiş olduğum hususu bir kez daha tekrarlayarak, tüm çalışanlarımıza yapmış oldukları özverili çalışmalarından dolayı şahsım ve Yönetim Kurulu adına çok teşekkür ederim.”

Bu haber toplam 2056 defa okunmuştur