1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Küçük Bir Pencereden Kim Korkar?
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Küçük Bir Pencereden Kim Korkar?

A+A-

ff-077.jpg

Haftalardır bir ofis açmak için uğraşıyorduk. Kıbrıs Türk toplumuyla ilişkiler konusunda bana danışmanlık yapan temsilcim Derya Beyatlı, önce Lefkoşa’da küçük bir yer bulmak, sonra da tamir ettirip düzenlemek için büyük emek harcadı. Sonunda başardık ve geçtiğimiz Cuma akşamı açılış yaptık.

Avrupa Parlamentosu üyesi bir kişinin kendi ülkesinde, kendi toplumunda ofis açıp seçmenleriyle temasta olması Avrupa Parlamentosunun teşvik ettiği bir yaklaşımdır. Fakat bu çok sıradan Avrupai uygulama, bizim ülkemizde maalesef “hadise” olarak yaşanıyor.

Bu sıradan uygulamadan “hadise” yaratanlarla, Kıbrıs’ta ülkeyi harap eden hadiseleri yaratanların aynı zihniyeti taşıdıklarını düşünüyorum.

Önce ofisin açılışını “hadise” yapanların dediklerine bakalım. Siyasi partilerden EDEK ve ELAM yayınladıkları bildirilerle, başkaları da sosyal medyada küfre varan göndermelerle, Avrupa Parlamentosu üyesi birinin Kıbrıs’ın kuzeyinde ofis açmasının “işgal bölgesindeki rejimi” güçlendireceği iddiasında bulundular ve “Türkiye’nin emelleri ve emirleri doğrultusunda” davrandığımı ileri sürdüler.

Kıbrıs’ın kuzeyinde benzer zihniyeti taşıyan akıldaşlarının da bu ofisi şüpheyle karşıladıklarına şüphe yoktur. Onlara göre de, ofis bir takım “karanlık emellere” hizmet edecektir...

Kısacası, adanın kuzeyinde de güneyinde de karanlık zihniyetler, beni “karanlık emellere” hizmet etmekle suçluyorlar.

Oysa bizim yaptığımız şey, basit ve şeffaftır.

İddiaların tam tersine, biz karanlık mekanlara ve akıllara ışık sızsın diye küçücük bir pencere açtık!

Bu pencereden içeriye, bir barış projesi olan Avrupa Birliği’nden ışık girecek.

O Avrupa Birliği ki, milliyetçiliğin mahvettiği, yıkıp yaktığı bir kıtayı kalıcı barışa kavuşturmuştur.

Harap ve sefil bir ülke olarak bizim oradan öğreneceğimiz çok şey vardır.

Milliyetçi aklın yıkıcılığına karşı nasıl mücadele edileceğini, barış içinde bir arada yaşamanın nasıl sağlanabileceğini öğreneceğiz.

O pencereden içeriye, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların dostluğu sızacaktır.

Biz ki, düşmanlığın ve nefretin ülkesiyiz, bizim dostluğa, kardeşliğe ihtiyacımız vardır.

İşte, pencereden/ofisten korkanlar bütün bunları istemeyenlerdir.

Barışı, dostluğu, kardeşliği istemeyenlerdir.

Onlar, doğruluğundan şüphe duymadıkları milliyetçi dogmalarını sonsuza kadar sürdürmek istiyorlar.

Onlar, bir kurgu olan ulus adına, en önemli insan hakkı olan yurt hakkımızı ihlal edip, ortak yurdumuzu tahrip etmekten çekinmeyenlerdir.

Dün yaptıkları gibi, bugün de mavi ve kırmızı bayrakları göndere çekmek için insanları sefalete sürüklemeye hazırdırlar.

Onların gözünde, toprak insanlar için değil, insanlar toprak içindir.

İşin ilginç tarafı şudur ki, AB’ye açılan küçük pencereden korkanlar da “Avrupalıdırlar”!

Ama onlar 19. Yüzyıl Avrupası’nda kaldılar. 19.Yüzyıl Avrupa’sının milliyetçi fikirleriyle yaşıyorlar hâlâ.

O fikirler ki, Avrupa’yı savaşlara sürüklemiş, çökertmiş ve çölleştirmiştir.

O fikirler ki, Kıbrıs’ta kanlı hadiselerden başka hiçbir şey doğurmadı, doğurmuyor.

Evet, pencereden onlar korkuyorlar.

21. Yüzyılın ulus-ötesi Avrupası’nın ışıklarının sızacağı bir pencerenin açılmasını istemiyorlar.

Dağlardaki bayrakları ışıklandırırlar da, akıllarına zerre kadar ışık saçılmasından büyük rahatsızlık duyarlar.

Onların Rum veya Türk olması fark etmiyor. Zihniyetleri aynıdır.

Evet, ülkemizde “biz” ve “onlar” ayırımı vardır. Fakat sıkça sanıldığı gibi, bu “Rum” “Türk” ayırımı değildir.

Bu ayırım, barışsever yurtseverlerle barış karşıtı milliyetçiler arasındadır.

Ve bizim ortak barış kavgamız onlarladır...        

 

 

Bu yazı toplam 3121 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar