Küçük Kaymaklı’dan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ı anlatan bir roman: Jans Mans Sokağı Çocukları...
Ulus Irkad
Sayın Zeki Erkut’un arka arkaya tam üç kitabını da bir solukta okudum şimdilere kadar. İlginç olan, Erkut’un mahallesi Küçük Kaymaklı bölgesi, aslında 1950’li yılların sonları ve de 1960’lı yılların başlarında benim de meskenimdi. Lefkoşa’dan Baf’a arada sırada bizleri görmeye gelen hala ve amcalarımla muhakkak Küçük Kaymaklı’daki nene ve dedemlerin evlerine gider, orada büyük kardeşim Tema’yla tatil yapardık. Hafızam beni 1959 ve 1960’lı yıllara kadar götürüyor. Nenemlerin evlerinin bir sokak bitimi olduğu ve upuzun Doğu’ya uzanan yolun sonunda da Regis Fabrikası’nın olduğunu, Ortanca amcamın çocuklarıyla yürüyerek yolun sonunda yani en doğusunda olan Regis fabrikasına kadar giderek, orada Baf’ta da çok sevdiğim Regis dondurmalarından alıp geriye döndüğümüzü hatırlıyorum. En fazla da Regislerin çakuletlilerinden hoşlanıyordum. Şöyle çakuletli tabakayı yer ve sütlü kısmını da zevkle emerdim Regis dondurmalarında. Baf’ta rahmetli babam (Hüseyin Irkad) ve rahmetli dedem de (Hamza Erdoğan) bizlere o zamanlar küçükken hep Regis dondurması alırlardı. Şöyle yaz günlerinde serinletici de olurdu bu dondurmalar.
JANS MANS SOKAĞI’NDAKİ ANILAR
Jans Mans Sokağı Çocuklarını okurken hep bu anılar geldi aklıma. Erkut, bundan önceki romanlarında da ortaklaşa her Kıbrıslıtürk’ün yaşadığı mekanları ve tabii ki bizim de yaşadığımız aynı yerleri anıları deşiyor ve Erkut’un romanlarını okurken ister istemez kendinizi, anılarınızda kalmış mekanları hatırlıyorsunuz. “Kral”da Güney Kıbrıs Baf ve Limasol, Serçe’de Baf ve 1974 çarpışmalarını, Jans Mans Sokağı’nda da ben, inanın 1960-61-62 yıllarında yaşadığım Baf’taki Gonia (Konya-Konia) mahallemizi hatırladım. Şimdi Kıbrıslı olmasam, 1960’lı yıllarda ve daha sonraları yaşadığım yerlerde de yaşamasam, bir yabancı olsam ve Erkut’un gene kitaplarını okusam, salt ortak bir yanınız olmadığından ötürü, elbette gene okuyacak, mesela bir Livaneli romanı gibi etkileyecekti sizi romanlar, yine zevk alacaktınız ama siz Erkut’un yazdığı romanlardaki yerleri görmüş yaşamış ve de o bölge insanlarını hatırlamaktasınız. Romanı okurken onlar da aklınıza geliyor ister istemez. Mesela 1960’lı yılların başlarında Küçük Kaymaklı’daki nenemlerin evinde televizyon yoktu. Hemen karşıdaki bizlere çok iyi davranan ve televizyonu olan ama maalesef kocasını kaybetmiş teyzemizin evine televizyon görmek için gittiğimi, orada geç vakitlere kadar televizyon seyrettiğimi çok iyi hatırlıyorum.
AİLESİNDE BİR PROBLEMLE KARŞILAŞAN ÇOCUKLAR
“Ahmet Vural ise taş sessizliğine bürünmüştü. Ama gerçekte barut fıçısı gibiydi. Bir süre sonra ansızın patladı.
“Neredeyse git bul, ben bulursam kemiklerini kıracağım, sabahın köründen evden kaçmak nasıl olurmuş, görür gününü!” dedi bağırarak.
Komşular, Cambaz’dan önce Hamit’i bulmak için seferberlik ilan ettiler, gidebileceği yerlere doğru dağıldılar. Eyva Mustafa’nın karısı Ayşe, çocukların sık sık Danglis Sokağı’nın Bypass’la birleştiği köşedeki “İngiliz Çöplüğü”nde buluştuklarını söyleyerek buraya bakmaya gönüllü oldu. Yaya Lena’ya gidip saklanmış da olabilirdi. Yaya Lena’nın gönlünde Hamit’in yeri başkaydı ne de olsa. Selma’nın ilk aklına gelen Mastro’lardı.” (Erkut, 17, 2020)
Yukarıdaki ifadelerde bile ben, Küçük Kaymaklı’daki rahmeti dedemlerin evlerinde aynı konuşmaların geçtiğini, benzer olayların olduğunu ve küçük amcamın birşeylere darılarak evden bir tepki için ayrıldığını da hatırlıyorum. Tabi ki üzülmüştük ama sonra eve geri gelmişti..
KÜÇÜK KAYMAKLI’DAKİ İKİ TOPLUM ARASINDAKİ ARMONİ
Küçük Kaymaklı’da o mahalle veya sokaklar içinde Kıbrıslırum ailelerin de olduğunu, bazen nenemlerin örneğin Baf’a giderken onlara birşeyleri emanet ettiğini de çok iyi hatırlıyorum. Nenem, Uçak Alanı’ndaki İngiliz Evleri’nde çalışmaya giderken, mahalledeki Rum kadınlarla da konuştuğunu, çok erkenden, sabahın erken saatlerinde, işe gittiğini, mahalledeki temaslarında diğer insanlarla barış içinde olduğunu hatırlamaktayım aynen romandaki uyumlu hayat örnekleri gibi.
JANS MANS DOKAĞINDAKİ DUT AĞACI
Dut ağacı olayı ve mahalledeki Rum ve Türk çocuklarının ağacın kesilmemesini istemeleri de çok dikkat çekiciydi romanda. Bu dut ağacının üzerinde çocukların birçok anıları geçmişti. Ağacın kesilmesini istememeleri de gene okuduğunuzda sizleri etkilemektedir.
“Jans Mans Sokağı sabahın köründe, işlerine gitmek için yola koyulan işçi ve esnafın dışında her zaman boştu. Sokak, sabahın ilk ışıkları ortalığı aydınlatırken güne henüz merhaba demiş olmalı. Ancak o gün Salih Kastanos’un oğlu Cemal erkenciydi. Elinde şeker serpiştirdiği bir parça ıslak ekmek olduğu halde sokağa çıktı. Hedefi, düşüp kolunu kırdığı dut ağacıydı. Dut ağacı sanki kendisini çağırıyordu…” (Sf. 75)
Rum ve Türk çocukların bazı büyüklerle dut ağacının kesilmemesi için birlikte dayanışma içinde polise ve hükümet görevlilerine karşı gösterdikleri dayanışma oldukça örnek teşkil etmeli bizlere ve tüm Kıbrıslılara. Romanda Rum ve Türkler arasındaki ilişkiler oldukça doğaldır ve sevgi saygı doludur.
İKİ TOPLUMUN ARASI TAHRİKLERLE BOZULURKEN
Gelgelelim ki sonunda yeraltı örgütlerinin etkisi oralarda da duyulur. Her iki yeraltı teşkilatına da üye olanlar arasında kin ve nefret yayılmakta. Küçük Kaymaklı’da bazı Rum evlerine Molotof kokteyiller atılır. Rum aileler Küçük Kaymaklı’yı terketmek zorunda kalırlar. Ayrılışlar hüzünlü ve ağlatır bizleri..
Sonra da 1963 olaylarıyla bölge insanları daha da terkederler birbirlerini. Bir zamanların dostları ve arkadaşları birbirlerini siper mazgallarından görmektedirler.
SON BÖLÜME GELDİĞİNİZDE BARIŞIN GERÇEKLEŞMEMESİNDEN BİR AH ÇEKECEKSİNİZ…
Son bölümde ise mahallenin müdavimlerinden veya romanın kahramanlarından Mastro’nun gene kendisini çok seven mahallelisi Hamit tarafından Mücahit mevzisinden bir yanlışlık eseri vurulması ise oldukça elem vericidir. Gencin içinde duyduğu ruhsal çöküş ise anlatılmazdır.
Sayın Zeki Erkut, bizi bırakınız 1974’leri veya 1960’ları 1950’li yıllara kadar, o zamanlardaki kardeşlik içindeki sosyal ve kültürel yaşamlara ve birlikteliklere, iki toplum insanlarının birbirleriyle, karşılıksız, saygı ve sevgiyle birlikte yaşadıkları dönemlere kadar ders vererek götürüyor.
Bir kez daha içinizden ah çekerek, “Keşke yaşanmasaydı, keşke bunca sıkıntı, elem ve yas yaşanmasa da barış, kardeşlik ve dostluk içinde yaşasaydık” diyorsunuz. Ve bunca elemden sonra elimize ne geçti diye de ah çekmez değilsiniz romanı bitirirken…
*** GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYLE İLGİLİ DÜNYADA NE GİBİ SORUNLAR YAŞANIYOR?
“Mahkeme, Kosova’da tutuklulara işkence yapan Salih Mustafa’nın savaş kurbanlarına tazminat ödemesini emretti...”
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’ndan Serbeze Hakhiyaj’ın 24 Mart 2024’te BİRN’de yayımlanan haberine göre, Lahey’de eski Yugoslavya’ya yönelik savaş suçlarını yargılamak üzere oluşturulmuş mahkemenin bir parçası olan Kosova Özel Mahkemesi, Kosova’da tutuklulara işkence yapan Salih Mustafa’nın savaş kurbanlarına tazminat ödemesini emretti ancak savaş mağdurları herhangi bir tazminat alamadı ve bekliyorlar... Kosova Özel Mahkemesi, 2015’te Kosova Meclisi’nin kararıyla oluşturulmuş bulunuyor – her ne kadar da Kosova adalet sisteminin parçası olarak faaliyet gösterse de Hollanda’da faaliyetlerini sürdürüyor ve uluslararası personel burada görev yapıyor. Bizzat Kosova’da herhangi bir yargıç bugüne kadar herhangi bir yerel savaş suçu davasında herhangi bir kurbana herhangi bir tazminat ödenmesi kararı vermemiş. Haberi özetle okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik:
*** Bir yıl önce,ü Lahey’deki Kosova Özel Mahkemesi, Kosova Kurtuluş Ordusu’nda görev yapmış eski subay Salih Mustafa’yı işlemiş olduğu savaş suçlarından ötürü 22 sene hapislik cezasına mahkum etti, savaş suçlarının kurbanı olan sekiz kurbana da toplamda 207 bin Euro tazminat ödemesini kararlaştırdı. Ancak kurbanlardan hiçbiri şu ana kadar herhangi bir ödeme almadı. Bu parayı ne zaman ve nasıl alacakları konusu net değil.
*** Kosova Özel Mahkemesi Başkanlığı, Gilbert Bitti adlı yargıca bu tazminat kararının uygulanmasını izleme görevi verdi. 20 Şubat’ta kurbanların avukatı, mahkemeden bu konuda Salih Mustafa’nın bu parayı ödeme tarihini belirlemesini istedi. Hakim, Mustafa’nın savunması için 10 gün mühlet verdi ancak bugüne kadar herhangi bir karar alınmadı. Kosova Özel Mahkemesi sözcüsü Angela Griep, BİRN’e yaptığı açıklamada tazminatı ödeyecek olanın Salih Mustafa olduğunu, mahkeme olmadığını söyledi. Salih Mustafa’nın davasında karara göre sekiz kurban Kosova Kurtuluş Ordusu’nun Zllaş köyündeki bir tutuklama merkezine götürülmüşler, burada tutulmuşlar ve Nisan 1999’da ağır işkence görmüşlerdi. Yedi tutuklu serbest bırakılmıştı ancak Salih Mustafa bu tutuklulardan birini serbest bırakmamış ve sözkonusu tutuklu 19 Nisan 1999 tarihi civarında öldürülmüştü. Hakimler Mustafa’nın iki tutukluya yapılan işkenceye bizzat katıldığını ve son tutukluyu serbest bırakmayarak ölümüne yol açtığını belirttiler kararda.
*** Salih Mustafa’nın mali durumunu değerlendiren hakimler mahkemede “kendisinin bu karara uyacak olanaklara sahip olmadığını” belirttiler ancak Salih Mustafa’ya ait mal ve kaynaklara el konup konmayacağını da belirtmediler henüz. Kosova Özel Mahkemesi’nden BİRN’e verilen bilgiye göre, mahkeme Salih Mustafa’nın mali durumunu sürekli izleyecek ve ödeyecek durumda olup olmadığına bakacak. Hakimler ayrıca, Kosova Suç Kurbanları Tazmin Programı’nın, kurbanların tazmin edilmesi için alternatif bir kaynak olabileceğine de işaret ettiler. Ancak Kosova Adalet Bakanlığı, Salih Mustafa davasındaki kurbanlara tazminat ödemeyi reddetmiş bulunuyor. Adalet Bakanlığı kendilerinin kurbanların atanmış temsilcisi gibi davranamayacağını ve onlara tazminat veremeyeceğini, bunun çıkar çatışması gibi yorumlanabileceğini söylüyor. Ancak hakimler herhangi bir çıkar çatışması olamayacağını söylüyor. Lahey mahkemesinin Kosova’ya bu tazminatları kurbanlara ödemeyi zorlamak gibi bir yetkisi yok. Ancak Kosova Özel Mahkemesi, Kosova’ya “Kosova anayasasında altının çizilmiş olduğu gibi kurbanların etkili bir iyileştirmeye hakkı olduğunu” hatırlatıyor.
*** Yargıçlar ayrıca Kosova’nın Şehitler, Gaziler, Kosova Ordusu üyeleri, Savaşın Sivil Kurbanları ve Aileleri’nin Statüleri ve Hakları Yasası altında, Kosova’nın yükümlülüklerine de dikkat çekti. Her ne kadar da Kosova’da ayda 400 Euroluk bir sosyal yardım ödeneği varsa da, bu ödenek Salih Mustafa davasının kurbanları için geçerli değil çünkü yasa, Yugoslavya Ordusu ve Sırp polis kuvvetlerinin verdiği zararı tazmin etmeyi öngörüyor. Kosova Kurtuluş Ordusu’nun zarar verdiği kurbanlara herhangi bir sosyal yardım öngörülmüyor.
*** Hakimler, Lahey mahkemesinin yargı alanına giren bu tür suçların kurbanlarının yararlanması için özel bir fon kurulmasını da önerdi ve bunun Kosova’nın bütçesinden karşılanması gerektiğinin altını çizdi. Ancak Kosova Adalet Bakanlığı böylesi yeni bir fon için “özel bir yasanın” Kosova parlamentosunundan geçirilmesi gerektiğini söylüyor.
*** 26 Mart 1999’da Velika Kruşa’daki katliamdan sağ kurtulan Bayram Zilfiyu, 11 yıl hapse mahkum edilen Sırp polisi Darko Tasiç’in savaş suçlarına dair mahkemesinde tanıklık etmiş. “Ölü bedenlerin bulunduğu yığının içinden çekilip çıkarıldığım o günden bu yana fiziksel olarak da, zihinsel olarak da hiçbir zaman iyi olmadım. Ama herhangi bir destek veya sosyal yardım ödeneği de almadım, tazminat derseniz hiç...” diyor. “Hep aileme yük oldum... Birkaç kez Tasiç’in mahkemesinde tanıklık etmeye çağrıldım ama hiç kimse tazminattan bahsetmedi. Biz kurbanların herhangi bir avukatı ya da hukuki danışmanı da yoktu... Hiçbir zaman tazminatlardan bahsedildiğini duymadım veya Suç Kurbanlarını Tanzim Etme Komitesi’nden söz edildiğini de işitmedim” diye konuşuyor...
*** Kosova Adalet Bakanlığı altında oluşturulan Kosova Suç Kurbanlarını Tanzim Komitesi, çeşitli suçlara maruz kalmış binlerce kurbana mali yardım veriyor ancak bunların hiçbiri de savaş kurbanı değil... Zilfiyu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşıyor, migrenleri var, başka sağlık sorunları da yaşıyor ancak savaş dönemi katliamından sakatlanarak kurtulmuş olduğu halde kendisine herhangi bir yardım yapılmamış. Bunun nedeni, Maliye Bakanlığı’nın 2016 yılında çıkardığı bir kararnameye göre, devlet emeklilik fonundan iki kez yararlanamayacak olması. Zilifiyu gibi çalışarak emeklilik yatırımlarını yapmış olan insanlar, emeklilik maaşlarının yanında savaşla ilgili herhangi bir emeklilik parası alamıyorlar.
*** Agron Limani babasını, erkek kardeşini ve üç akrabasını daha Velika Kruşa’da 1999’da yaşanan katliamda kaybetmiş. Zilifiyu gibi o da Darko Tasiç’in mahkemesinde tanıklık etmiş... “Savaş suçlarına dair bu davada on kurban vardı, hiç kimse de onlara tazminattan söz etmedi” diyor. “Kosova’da herhangi bir kurbana savaş suçlarına ilişkin davalar ardından tazminat verilmiş olan birini tanımadım hiç. Ne tuhaftır ki Kosova’nın yasaları, suç kurbanlarıyla savaş kurbanları arasında eşit muamele öngörmüyor...” diye konuşuyor.
*** Drita Haydari, eskiden Kosova’da Savaş Suçlarına Dair Özel Savcılık Ofisi’nin başkanı imiş – kendi deneyiminden hareketle, Kosova mahkemelerinde kurbanların yeterince temsil edilemediğini aktarıyor. “Öyle davalar vardı ki suçlanan şahsın bir avukatlar ekibi varken, kurbanlar mahkemeye yalnız geliyordu ve onlara hakları hakkında bilgi verecek, danışmanlık yapacak kimse olmuyordu” diye hatırlıyor. Kosova’da savaş dönemi tecavüzlerine ilişkin sonuçlanmış olan ilk davada tecavüz kurbanına 2 bin Euro tazminat ödenmesi kararlaştırılmış ve bunun da Suç Kurbanlarını Tazmin Komisyonu tarafından yapılması öngörülmüş.
*** Kosova şimdilerde yasalarını değiştirerek suçlananların yokluklarında da yargılanabilmelerini sağlamış durumda – bu da genellikle Sırbistan’da yaşamakta olan Sırp kuvvetleri üyeleri için geçerli – Sırbistan, Kosova’yı tanımadığı için mahkeme nedeniyle onların iadesini yapmıyor. Ancak Haydari, bu durumun tazminat talep eden kurbanlar için daha da büyük problemler yaratacağına dikkat çekiyor... “Yokluğunda yargılananlarla ilgili davalarda, tazminat pratikte mümkün olmayacaktır” diyor.
*** Bu arada Salih Mustafa davasının kurbanlarının tazminat bekleyişi sürüyor...
(BİRN’den özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).