1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Küçük Yunan adası Kastellorizo’dakiler, Türkiye ile Yunanistan’ın kavgasına son vermek istiyor…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Küçük Yunan adası Kastellorizo’dakiler, Türkiye ile Yunanistan’ın kavgasına son vermek istiyor…”

A+A-

BASINDAN GÜNCEL…

kk-118.jpg

Joanna Kakissis – NPR

Eski bir kalenin üstünden çekilmiş resimde günbatımının görüldüğü Kastellorizo adlı Yunan adası, Türk kıyılarından yalnızca bir mil kadar uzakta bulunuyor. Mimarisi, turkuvaz denizi ve komşu Türkler’le dostluklarıyla tanınan Kastellorizo adacığı, yakın geçmişte Yunan ve Türk hükümetlerinin hidrokarbonlar ve denizdeki sınırlarla ilgili jeopolitik anlaşmazlıklarında bir tür rehineye dönüştü…

Pastel renklere boyanmış tavernalar, kafeler ve oteller, Kastellorizo adlı bu uzak Yunan adasındaki küçük limana sıralanmışlar ve genellikle yılın bu zamanı turistlerle dolup taşarlardı, bunlar arasında Türkiye’den günübirlik gelen yüzlerce turist de vardı çünkü ada bir sürat teknesiyle yalnızca on dakika uzaklıkta Türkiye’den…

Ancak bu yıl liman sessiz ve bunun nedeni yalnızca koronavirüs pandemisi de değil…

Derin bir mavi renge sahip Ege deniziyle çevreli bu çarpıcı ada, hem NATO’da müttefik, hem de uzun süreden beridir düşman olan Yunanistan ile Türkiye arasında denizdeki sınırlar, gaz ve petrol arama hakları gibi konularda bir rehineye dönüşmüş durumda.

Geçen ay gerginlikler artarken, askerler alarma geçmiş ve savaş gemileri ile Akdeniz’in doğusuna savaş uçakları gönderilerek bir çatışma korkularını arttırmışlardı.

Adada doğup büyüyen ve bir turizm pazarlamacısı olan Eleni Karavelaci, “Eğer Kastellorizo’yu Google’da arayacak olursanız karşınıza savaş, gri bölge gibi sözcükler çıkar ve korkunç şeyler oluyor duygusuna kapılırsınız” diye konuşuyor. “Bu, bizim dünyamız değildir… Bu politikadır” diyor.

Sorunlar Türk araştırma gemisi Oruç Reis’in Türk savaş gemileri eşliğinde Yunanistan ile Kıbrıs arasında kıyıda doğal gaz aramak üzere tartışmalı sulara yaklaşınca başlamıştı…

Bu durum Yunan hükümetini kızdırmıştı – Yunan hükümetine göre BM Deniz Hukuğu Konvansiyonu uyarınca Yunanistan kendi adacıklarının çevresinde kazı yapma hakkına sahiptir. Türkiye bu konvansiyonu henüz imzalamadı ve Türkiye’nin olması gereken kıyı şeridinin bir bölümünü adaletsiz biçimde Yunan olarak tanımlandığını söylüyor.

Ankara’da Bilent Üniversitesi’nde siyasi bilimler profesörü olan ve aynı zamanda Atina’da Avrupa ve Dış Politika Helen Vakfı’nda Türkiye programının yöneticisi olan Yuannis N. Grigoriadis, “Kastellorizo’nun durumunda Türkiye en az adil durumun bu olduğunu göstermek istiyor” diye konuşuyor. “Türkiye, kendine bu kadar yakın olan bu mink adacığın uzun bir Türk kıyı şeridini nasıl inkar edebileceğini sorguluyor…”

İkinci Dünya Savaşı ardından İtalya’nın Yunanistan’a askersizleştirilmeleri koşuluyla Yunanistan’a bırakmış olduğu oniki adadan biri olan Kastellorizo’daki Yunan askeri varlığını da ele alıyor Türkiye… Yunanistan ise bu sözü İtalya’ya vermiş olduklarını, Türkiye’ye böyle bir söz vermediklerini söylüyor.

Oruç Reis Ege Denizi’nde seyrederken, Yunanistan da kendi donanma gemilerini göndererek Oruç Reis’i takibe aldı. 12 Ağustos’ta bir Türk gemisi yanlışlıkla bir Yunan savaş gemisiyle çarpışınca, her iki ülkenin medyası da Kastellorizo’da bir çatışmanın kaçınılmaz görüldüğü yönünde spekülasyonlara yer vermişti.

Karavelaci bunu tahayyül bile edemiyor. Tam karşı kıyıda, Kaş’ta yaşayan Türkler, onun arkadaşları ve komşuları… Karavelaci, Kaş’tan bir adamın tüm adayı kendi düğününe davet etmiş olduğunu hatırlıyor…

“Sınırdan uzakta olan insanlar, bizlerin düşman olduğumuzu sanıyor” diyor. “Oysa sınıra yakın yaşayan insanlar böyle düşünmüyor – çünkü onlar Türkler’le uzo içip meze yemenin nasıl bir şey olduğunu biliyorlar…”

Politika aradan çekilince, hayatın böyle göründüğüne dikkat çekiyor Karavelaci.

Türkler antik Yunan ismi olan Megisti’ye atfen (ki bu “büyük” demektir) Meis adıyla anıyorlar. Adanın yüzölçümü 4 mil kareden daha da az olsa dahi, bir düzine kadar ve çoğunda insan yaşamayan adacıkların en büyüğü durumunda. Kastellorizo isminin kökleri büyük olasılıkla Latin olmalı diyor Konstantina Agabidu Crowley – kuşaklar boyunca kökleri buradaydı, daha önce bir pazarlama yöneticisi idi ve adanın yurtdışındaki elçisi gibi görülüyor kendisi. Altı kuşaktan bu yana Kastellorizo’da yaşıyor ailesi… Adadan geçen seyyahlar ve işgalciler, her zaman antik bir kaleyi görmüşler, batan güneşin kızıla boyadığı kale kalıntılarını…

“Castello Rosso, Castello Rougio, Kızıl Kale demişler buraya” diyor Agabidu Crowley… “Ve sonuçta bu isim Kastellorizo olarak kaldı…”

Ada pek çok kez el değiştirmiş – Bizansılar, Malta Şövalyeleri, Osmanlılar bu adayı almış… Kastellorizo 19ncu yüzyılda parlamış, 14 bin nüfusu ve deniz ticaretindeki gücüyle öne çıkmış… İki dünya savaşı geçirmiş, bu savaşlarda Fransızlar, İtalyanlar ve Britanyalılar tarafından işgal edilmiş, adada yaşayanların çoğu Mısır’a, Filistin’e ve Avustralya’ya kaçmış…

Agabidu Crowley adayı ilk kez 1968 yılında görmüş – oniki adacıkların geriye kalanıyla birlikte Yunanistan’a katılmalarından 20 yıl sonra yani… Kastellorizo’nun evleri o zaman savaşlar ve soygunlar nedeniyle hala yıkıntılar içerisindeymiş…

“Farkettiğiniz ilk şey sessizlikti” diyor Agabidu… “Sonra burasının nefes kesici güzelliğini farkettim ve incirlerin inanılmaz kokusunu…”

Her yerde incir ağaçları varmış… Savaşta insanlar buradan kaçınca, incirler yıkılan evlerin yıkıntıları aralarından çıkıp büyümüş… Agabidu’nun ailesi adaya yatırım yaparak adanın yeniden yapılandırılmasında rol almış.

Eski bir saray muhafızı papazlığa geçmiş ve 1970 yılında adanın papazı olmuş. Peder Yorgos Maltezos veya adada bilinen ismiyle Papayiorgis, doğup büyüdüğü bu adaya hayatın yavaş yavaş dönüşünden mutlu olmuş… 1974 yılında Türkiye Kıbrıs’ı işgal edince, sırada Kastellorizo’nun olabileceğinden korkmuş.

Pazar günü ayini ardından Billy’s adlı bir balık tavernasına oturuyor papaz ve “Radyoda duymuştuk” diyor, “Bunun üzerine bütün adanın ışıklarını söndürmüştük… O zamanlar daha kırılgandık… Adada asker yoktu…”

Bu adaya yakın Ro adacığında yaşayan Despina Aşladioti dul bir kadınmış, keçileri ve tavuklarıyla birlikte yaşıyormuş Ro’da ve her sabah bu adaya Yunan bayrağı çekiyormuş… Yunanlılar ona “Ro’nun leydisi” diyormuş. Papaz ise onun bir kahraman olduğunu söylüyor.

Kıbrıs çatışmasından hemen sonra Yunanistan Kastellorizo’ya bir ordu üssü kurmuş. Bunun gerçekçesi de “Adalıların güvenlik endişelerini gidermek için” imiş… “Hala çok sınırlı bir askeri varlık söz konusu” diyor papaz. Adada gizli sığınaklar bulunuyor…

Ada, 1991’de Oscar ödülü kazanan Mediterraneo filmiyle turistlerin haritasına girmiş – film bu adacıkta çekilmiş…

Bugün adada 500’den az insan yaşıyor, çoğu da limanın yakınında yaşıyor. Bu sayı, kış aylarında bunun yarısına kadar düşebiliyor.

Bu ayın başlarında çelik grisi askeri bir gemi marinaya gelerek renkli balıkçı teknelerinin yanına konuşlanmış…

Balıkçı Dimitris Aşladiotis, Yunan askerlerinin üniformaları içerisinde adada dolaşmalarına alışmış artık. O gün yakaladıklarını boşaltırken, buradaki askeri varlığın, Türk balıkçılarıyla ilişkilerine zarar vermediğini anlatıyor – Yunanistan ile Türkiye’yi denizde ayıran görünmez aynı çizgi üzerinde balık yakalıyorlar…

“Hepimiz birbirimizi tanıyoruz” diye konuşuyor Dimitris… “Onlar iyi insanlardır… Burada bizimle yemeye içmeye katılırlardı… Şimdilerde Türk balıkçı tekneleriyle karşılaşmak yerine, Türk askeri gemilerini görüyoruz ve bunlar bize çok fazla yaklaşıyorlar” diyor.

Aynı ismi taşıyan bir diğer Dimitris Aşladiotis de Kastellorizo’nun belediye başkan vekili ve Kaş’tan gelen Türkiyeli ziyaretçileri kaybetmiş olmalarına üzülüyor. Belediye başkan vekiline adalılar “O Psilos” diyorlar, bunun anlamı “Uzun Adam”… Dimitris Aşladiotis, Atina ve Ankara’daki “büyük politikacıların”, denizdeki çatışmalı konuları mantık çerçevesinde çözmelerini istiyor,  “daha fazla gerginliğe yol açmadan yapmalıdırlar bunu çünkü bu gerginlik burada hepimize zarar veriyor” diye konuşuyor.

Balıkçı Dimitris Aşladiotis’le akraba olan belediye başkan vekili Dimitris Aşladiotis, adayı ziyaret eden Türkler’in kış aylarında dahi kafeleri ve restorantları her zaman doldurduklarını hatırlatıyor…

“Türk arkadaşlarımdan birisi Facebook’a bir resim yükledi, Yunan tarzı dans ederken kendi resmini yükledi… Bizi özlediğini söylüyor… Biz de onları özlüyoruz…”

Pandemi öncesinde Yunanlılar, Kaş çiftçi pazarlarında her Cuma alışverişe giderlerdi… Kaş’ın kulüplerini ve kafelerini doldururlardı…

ss-107.jpg

Cikkos Maciyafis de Kastellorizo’da doğup büyümüş bir Yunan, Türk eşi Hurigül Bakırcı’yla neredeyse on yıl kadar önce Türk kenti Kaş’ta tanışmış… Kastellorizo’nun yakınında küçük bir adacıkta bir plaj kafe ve lokantası çalıştırıyorlar…

Kastellorizo’da doğup büyüyen bir Yunan olan Maciyafis, “Kaş’ta Türk arkadaşlarımla geç saatlere kadar dışarıdaydık” diyor… “Güneş doğmaya başlamıştı, canım çok kahve çekiyordu ve açık bulduğum ilk kafeye gittiğimde, işte karşımda o duruyordu…”

“Türkçe, Yunanca ve İngilizce karışımı bir dille konuşmuştuk” diyor Hurigül Bakırcı gülerek… Kendisi aslen Kaşlı… “Bir sene sonra da evlendik…”

Kimi zaman kendi soyadının yanına eşinin Yunanca soyadını da ekliyor… Çiftin üç yaşında Paraskos adlı bir oğlucukları var, hem Kaş’ta, hem Kastellorizo’da evleri var… Ayios Yeorgios adlı yakındaki küçük bir adacıkta bir plaj ve bir bistro çalıştırıyorlar. Menüde Türkler’in gözlemesinin yanında Yunan salataları da bulunuyor… Bakırcı Yunanca da öğrenmiş ve bu evlilik, daha da fazla sayıda Türk’ün bu adacığı ziyaret etmesini teşvik etmiş…

“Herkes buraya nasıl yerleştiğimi, nasıl olduğumu görmek istiyordu… Arkadaşlarını da alıp plajdaki bistromuza getiriyorlardı, onlar da kendi arkadaşlarını getiriyordu” diyor.

Yunanistan’da oldukça popüler olan Türk dizilerinden aktörler de burayı ziyaret etmiş… Maciyafis tüm adalıların ne kadar heyecanlanmış olduğunu hatırlıyor…

“En güzeli de nineciklerdi” diyor… “Bastoncuklarına dayanıyorlardı ama yine de imza ve kucaklama için koşuyorlardı! O kadar eğlenceliydi ki tüm bunlar…”

Şimdilerde işler durulmuş ve Bakırcı ailesiyle son altı aydır görüşememiş…

“Bu çok tuhaf çünkü birbirimizden yalnızca on dakika uzaklıktayız” diyor… “Adadan kendi evimi görebiliyorum Kaş’taki, arabaları görebiliyorum trafikte… Birbirimize ışık yakarak merhabalaşabiliyoruz…”

Yunanistan ile Türkiye arasında siyasi gerilimler yeni bir şey değil… Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçasıydı 400 yıl boyunca, 1821 yılında bağımsızlığını ilan edinceye kadar… Yüz yıl sonra, imparatorluk çöktükten sonra Türkler ve Yunanlılar toprak uğruna savaşa gitmişlerdi…

1996 gibi yakın bir tarihte dahi Türkiye ile Yunanistan Ege denizinde üstünde insan yaşamayan adacıklar için savaşın eşiğine gelmişlerdi…

Siyasi bir analizci olan Grigoriadis, “O zamanlar Richard Holbrooke aracılığıyla Birleşik Devletler durumun daha da tırmanmasını önlemişti” diyor. “Şimdilerde ABD dünyadan geri çekiliyor. ABD Dışişleri Bakanı şimdiki Yunan-Türk gerginliğine ilişkin bazı demeçler verdi ancak öncü bir rol üstlenmedi. Bu boşluğun bir kısmını Almanya dolduruyor ve şiddetin gündemden kaldırılmasını sağlamaya çalışıyor” diyor Grigoriadis.

Bu ayın başlarında Yunanistan Başbakanı Kiriakos Mitçodakis, yeni Fransız savaş jetleri, helikopterler ve silah sistemleri satın alma planları olduğunu duyurdu. 13 Eylül’de Yunan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellarobulu,  Kastellorizo’yu ziyaret ederek Türkiye’nin “yalnızca Yunanistan’a yönelik değil, aynı zamanda AB ve NATO’ya yönelik gerginlik yarattığını, bölgede barış ve dengeyi tehdit ettiğini” duyurdu.

Türk hükümeti ise Yunanistan’ın Mısır, İsrail ve Kıbrıs’la bir olarak – bunlar Türkiye’nin bölgedeki rakipleridir – yeni bir konsortiyum oluşturduklarını, Akdeniz gaz fiyatları ve altyapı masraflarını idare etmek üzere bunu yaptıklarını belirterek Yunanistan’ı suçladı. Buna karşılık Ankara da Lübya’yla kendi denizcilik anlaşmasını imzaladı.

Bir dizi diplomatik başarısızlık – ki buna geçen yıl Kürt denetimindeki Suriye’nin kuzeyinin işgali de dahildi – Türkiye’yi yalnızlaştırmış durumda diyor Sinem Adar… Kendisi Berlin’de Uluslar arası ve Güvenlik işleri için Alman Enstitüsü’nde Türkiye üzerine uzmanlaşmış bir araştırma görevlisi.

“Artık Türkiye’nin kaygıları, dünya sahnesinde neredeyse duyulmuyor” diyor Adar. “Eğer bu çatışma mantık çerçevesinde çözümlenebilirse, o zaman Yunanistan ve Türkiye müzakere masasına oturmalı ve bir uzlaşmaya varmalıdır. Eğer bu uzlaşıya varamazlarsa, o zaman Uluslararası Adalet Divanı’na gitmelidirler” diyor.

Avrupa Birliği ise Türkiye’ye yönelik yeni yaptırımlar tehdidinde bulunuyor ve ağırlıkla Yunanistan’ın tarafını tutuyor. Geçen hafta Türk hükümeti araştırma gemisini bakım için geri çağırmaya karar vermişti. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yakın geçmişte gazetecilere “Diplomasiye bir şans verelim” demişti ancak Türkiye’nin Akdeniz’in doğusundaki araştırmalarını durdurmayacağını da eklemişti.

Bir Yunan matematikçi olan Pantazis Hulis, Kastellorizo’da yakın geçmişte bir bulmaca dükkanı açmış ve Erdoğan için özel bir bulmacaya sahip olduğunu söylüyor, “Eğer adamızın kendisinin olduğunu düşünüyorsa…” diye konuşuyor.

“Bu bulmaca küpü, Rubik’in küpüne benziyor ancak Yunan renklerine sahiptir, mavi ve beyaz” diyor. “Ne kadar kıvırıp bükerseniz bükün, hep Yunan bayrağının dizaynı çıkacak karşınıza bu puzzle’da” diyor.

Agabidu Crowley ise evinin terasından Yunan ve Türk askeri gemilerini seyretmeye alışmış – bu anlaşmazlığın daha ne kadar sürdürüleceğini merak ediyor…

“İşin tuhafı da şudur: Bu anlaşmazlık çözülünceye kadar, belki tüm o gaz ya da bulacakları neyse geçersiz ve modası geçmiş olacaktır ancak bu arada hem Kastellorizo, hem de Kaş bu gerginliğin acısını çekecektir” diyor…

(NPR – Joanna Kakissis - 23.9.2020 – Derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – 25.9.2020)

Bu yazı toplam 2456 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar