Küfür ve alkolün yakışmadığı çocuklar
Bir marketin park yerinde yürüyorum, bir kız çocuğu ve annesi önümde yürüyor, kızın elinde telefon, babası ile konuşuyor sanırım, telefonu kapatıyor ve küfrediyor.
“Öyle söyleme anneciğim” diyor annesi…
Yağmur çiseliyor ve ıslanmıyoruz.
Kız on altı yaşında, belki on sekiz…
Öfkeli.
Çocuklara hiç yakışmıyor öfke…
Annesine dönüyor hışımla ve “S…im böyle günü” diyor.
Hani “galiz” der eskiler, kaba ve çirkin, ağıza alınmayacak…
Çocukların ağzında yakışmıyor küfür…
***
Son dönemde küfrün bu kadar sıradanlaştığına sıklıkla tanık oluyorum.
Özellikle de çocuklar arasında…
Gençler de demiyorum…
Çocuklar…
Küfrediyorlar birbirlerine her yerde…
Anne babalarına bile!
***
Trafikte sık sık yaşıyoruz.
Bir dalgınlık mı oldu, birisine yol mu vermediniz, herhangi bir sebeple, camı açıyor birisi, başını uzatıyor, ana avrat başlıyor girmeye…
Kimi zaman dudaklarını okuyorsunuz, camın ardından…
***
Nasıl bu noktaya geldik?
Gericiliğin, eğitimsizliğin, gösteriş yarışının, ilgisizliğin, iradesizliğin sonucu olmalı tüm bunlar...
“Eğitim” diyorum ya…
Okullar değil yalnızca…
Evde de bir eğitim var.
Ana babadan ilk eğitimi alıyor çocuklar…
Mahallesindeki arkadaşından…
Bakkalından, berberinden, büfecisinden…
***
Okulların durumu malum…
Bir anneden duymuştum, “çocuğumu okuldan geri aldım, başka yere göndereceğim ” dedi, “hiç duymadığımız küfürlerle eve gelmeye başladı.”
Yıllar yılı “kontrolsüz nüfus”a sessiz kalan hatta bunu teşvik edenler şimdi şikâyetçi…
Çünkü zamanında “gelen Türk giden Türk” diyorlardı.
Şimdi gelenler Pakistanlı, Nijeryalı, İranlı, Bangladeşli, Rus, Türkmen olmaya başlayınca hepsini bir telaş aldı.
Kültürü, medeniyeti, standartları, kuralları, değerleri değil de “etnik kimliği” temel alarak hayata baktıkları için tam bir vasatlığı, köhneliği, çapsızlığı yaşıyoruz.
Yıllar yılı adaya girişler denetlenemedi bu ülkede…
Taşıma nüfusa “ihtiyaç” dediler, kaçak işçiye “turist.”
Şimdi “planlayalım” diye yeni yeni ağızlarına alıyorlar.
Siz kendinizi planlayamıyorsunuz henüz!
Elbette tüm suç gelen nüfusta değil…
İçten içe çürüdük zamanla…
***
Çocuklar ve gençler kurbanıdır bu düzenin…
Maalesef…
Böyle doğmadılar, böyle öğrendiler!
Geçenlerde iki trafik kazası oldu Girne’de…
İkisi de gece yarısından sonra…
İlk kazanın sürücüsü 26 yaşındaki Aslı’da 421 miligram alkol saptandı, ikinci kazanın sürücüsü 27 yaşındaki Simge’de 428 miligram…
Alkol sınırı 50 miligram dikkatinizi çekerim!
***
Nasıl nesiller yetiştiriyoruz öyle…
Hayatın içinde savruluyor gençler ve çoğunlukla izliyoruz.
Delice bir gösteriş yarışı var; daha lüks araçlar, kıyafetler, villalar, daha pahalı ve görkemli tatiller, özel okullara akıtılan milyonlar…
Bunların hiçbiri zenginlik falan değil…
***
Filozof Jean Baudrillard’in bir sözünü not etmiştim.
“Herkesin her şeyden haberdar olup, hiçbir şey yapmadığı, her şeyle dayanışma içinde görünüp yerinden bile kıpırdamadığı bir dünyada yaşıyoruz”.
Tırnak içinde yaşıyoruz ve ip üzerinde yürüyoruz, tozun içinde, pisliğin sarmalında, nereye varacağımızı bilmeden… Günden güne daha beter birikiyor pespayeliğin tortusu… Ahlaki çürüme, toplumsal kokuşma ve siyasal yozlaşma arasında küfre sarılıyor, sınırlılık halimizi sınırsız bir öfke, açgözlülük ve kirlenmeyle bastırıyoruz.
Zamanı geri sararak çocukluğumuzun sokaklarından söz edebilmek de vardı…
Şimdi o sokaklar her gün biraz daha yitiriyor duygusunu, samimiyetini, masumiyetini…
Yalnızlığımızın ve güvensizliğimizin teselli için “bu düzenin gelmişini geçmişini…”
Resim: Emin Çizenel
Gel de kıskanma
Kıbrıs'ın güneyiyle aramızdaki uçurum büyüdükçe büyüyor.
Geçenlerde yeni bir adım atıldı.
405 eğitim kurumuna güneş sistemleri kuruldu.
Biz halen elektrik kurumuna ihalesiz istihdamlarını, milyon dolarlık yolsuzluklarını konuşuyor, yüklü faturaların altında eziliyor, milli masallara avutuluyoruz.
Planlama böyle olur!
Kıbrıs'ın güneyinde neredeyse tüm okullarda güneşten sağlanacak enerji...
Isı ve su yalıtımı da dahil.
6.6 milyon Euro bütçe ayrılmış.
Toplam enerji tüketimi yüzde 30 azalacak böylece...
Bir başka dünya mümkün, yeter ki, geleceği doğru okuyalım.
Gel de kıskanma şimdi...
HPV aşılarından neden vazgeçildi?
Avrupa Komisyonu geçtiğimiz hafta “Avrupa'nın Kanseri Yenme Planı” kapsamında önlenebilir kanserlere ilişkin yeni önlemler önerdi.
“Önlenebilir.”
Altın sözcük bu!
İş işten geçtikten sonra hem tedavisi çok daha masraflı…
Hem de hayata tutunma süreci…
Özellikle, kansere yol açabilecek viral enfeksiyonları önleyebilecek iki önemli aşıya dikkat çekti komisyon…
İnsan papilloma virüslerine (HPV) ve Hepatit B virüsüne (HBV) karşı…
“Avrupa’daki kanser vakalarının yaklaşık %40'ının önlenebilir olduğu tahmin edilmektedir” diyor komisyon…
Şimdi sormak istiyorum, ülkemizde sağlık bütçesinin ne kadarı “önlemeye” ayrılmıştır?
Avrupa'nın Kanseri Yenme Planı, rahim ağzı kanserini ve HPV'nin neden olduğu bazı diğer kanserleri yenmek için özellikle kızlarda yüzde 90’lık aşılama ön görüyor.
Bir dönem kız çocuklarına “HPV aşısı” başlamıştı ülkemizde…
Dörtlü hükümet döneminde uygulanmıştı.
Sonrasında bütçeye konmadı.
Vazgeçildi.
Bütçeyi “önlenebilir” kanser yerine istihdama, ihtişama, yandaşlığa kullanıyor sorumsuz yönetimler…