Kukla ile Galopsida arasında bir kuyu… 3
Bir şahidimiz bize, biz de Kayıplar Komitesi’ne 1974’te “kayıp” edilmiş bir Kıbrıslıtürk’ün olası gömü yerini gösterdik…
Geçtiğimiz günlerde bir şahidimizin bize göstermiş olduğu, Kukla (Köprülü) ile Galopsida (Çayönü) arasındaki bir olası gömü yerini, dün Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum araştırma görevlilerine gösterdik, bölgede inceleme yaptık.
Dün sabah Kayıplar Komitesi araştırma görevlileri Sıla Murat, Angeliki Anthusi ve Sokratis İnadiu’ya bir Kıbrıslırum okurumuzun geçen hafta bize göstermiş olduğu olası gömü yerini göstererek, okurumuzun anlatmış olduklarını aktardık.
*** Angeliki ve Sokratis de kadastro haritasına bakarak kuyunun bu olabileceğini söylüyorlar.
*** Biz bu alanı incelerken Kara Mehmet’in sevgili oğlu Sözer Özkaramehmet arıyor beni ve “Bugün Kayıplar Komitesi’ne gösterecektin orasını, ne oldu? Gösterdin mi?” diyor. “Şu anda o tarladayız” deyince, o da çıkıp geliyor ve eskiden kazı yapılmış olan yeri araştırma görevlilerine gösteriyor.
*** Tarlanın sahibini arıyor Sözer Özkaramehmet ve ondan buraya gelmesini rica ediyor. Kısa süre sonra tarlanın sahibi geliyor ve Sıla’nın bulduğu yerde gerçekten de bir kuyu olduğunu doğruluyor… Sıla Murat, “Ben bunu nasıl öğrendim, bilirsiniz?” diyor, “bunu bana Demet Karşılı öğretti… O bana bir araziye gittiğim zaman, çevredeki otları dikkatlice incelememi ve farklılıkları gözetlememi öğretti” diye konuşuyor… Arkeolog arkadaşımız Demet Karşılı, demek ki Sıla Murat’ı iyi yetiştirmiş, eliyle koymuş gibi kuyuyu bulabilecek kadar! Daha sonra arkeolojide buna “cropmarks” dendiğini, Demet arkadaşımızdan öğreniyorum…
*** Arazi sahibi bize bu kuyunun açık olduğunu, eskiden kendisinin bu açık ve kör kuyuya girdiğini, boyu kadar bir derinliği olduğunu anlatıyor. Ancak tarlayı ekip biçerken, bu kuyuyu zamanla doldurmuş… İlk kez bu yıl burasını ekmiş ve başaklar gerçekten de kuyunun şeklini bize işaret edecek şekilde boy vermişler…
*** Arazi sahibine bu tarlada başka kuyu olup olmadığını soruyoruz, o da bize ileride başka bir kuyu daha bulunduğunu, o kuyuda küçük bir çocukken güvercin avlamaya gittiğini, onun da çok derin olmadığını anlatıyor ve bize ilerideki bu ikinci kuyunun nerede olduğunu da işaret ediyor. Haritalarda da bu kuyuyu görmek mümkün…
*** Arazi sahibine yolun karşısındaki domuz çiftliğini de soruyoruz. 1974 sonrası Türkiye’den gelerek Gaydura’ya (Korkuteli) yerleşen birisine verildiğini, adamın bu çiftlik binasını satmak için uğraştığını, satamadığını, çiftliğin öylece orada kaldığını söylüyor.
*** Arazi sahibi, kendi arazisindeki bu kuyuyu Kayıplar Komitesi’nin kazmasına, ne zaman isterse kazmasına hiçbir itirazı olmadığını da söylüyor. Ona bu insaniyeti için teşekkür ediyoruz çünkü bazı arazi sahipleri inat edip “Benim arazimi kazmama iznim yoktur” diyor… O zaman Kayıplar Komitesi, orayı kazamıyor. Tek yapabilecekleri şey, arazi sahibini ikna etmeye çalışmak…
*** Bu konuda Kıbrıs’ın güneyinde hükümet, kazılması gereken özel bir arazide eğer mal sahibi “iznim yoktur” diyorsa, “geçici süreliğine kazılacak olan yeri kamulaştırma” yolunu seçiyor, yani bir haftalığına, bir aylığına o özel mülk içerisindeki kazılacak bölgeciği “kamulaştırıyor”, kazı bitince de bu “kamulaştırma kararı”nı kaldırıyor. Ama Kıbrıs’ın kuzeyinde böyle bir yöntem kullanılmadığı için bazı yerlerde kazı yapılamıyor… Bu konuda neden adım atılmıyor, bunu anlamak pek mümkün değil…
*** Arazi sahibine teşekkür ediyoruz, Sözer Özkaramehmet’le vedalaşıyoruz ve bu tarladan ayrılıyoruz. Dönüş yolunda, daha önce kazı yapılmış olan bir diğer araziye bakmak istiyor Angeliki ve Sokratis – bu nedenle bir içecek fabrikası yakınındaki mağaracıkların bulunduğu kayalık arazide kısaca duruyoruz… Yıllarca Karamehmet’in arandığı pek çok kazı yürüttü Kayıplar Komitesi ancak bir türlü onun gömü yeri bulunamadı. Burası da o kazı yapılmış olan yerlerden sadece birisi…
*** Kara Mehmet’in oğlu Sözer Özkaramehmet, yakın geçmişte bir Kıbrıslırum arkadaşımızdan babasının gömü yerinin bulunması için yardım istemişti, bu arkadaşımız da içecek fabrikasının çöp alanına gömü yapılmış olabileceği yönünde bilgi edinmiş ancak henüz araştırmalarını sonuçlandırmamış… Onun araştırma sonuçlarını da bekliyoruz… Bu konuda Kayıplar Komitesi araştırma görevlilerine de bilgi veriyorum, bu arkadaşımızı arayıp onunla temasta olacaklar…
*** Domuz çiftliği karşısındaki kuyunun bulunduğu tarlayı bana gösteren Kıbrıslırum okuruma, bu süreçte yardımını esirgemeyen tüm okurlarıma, bizimle bu alana gelen Kayıplar Komitesi araştırma görevlilerine de sonsuz teşekkürler…
Yıllardır “kayıp” babasının gömü yerini arayan Sözer Özkaramehmet neler anlatmıştı…
Kukla köyünden “kayıp” Karamehmet’in hikayesi… 3
Sözer Özkaramehmet, yıllardır “kayıp” babasının gömü yerini inatla ve ısrarla arıyor… Bu süreçte sevgili anneciği göçüp gitmiş, onun acısını da içinde taşıyor… Sözer Özkaramehmet’in çalmadığı kapı, başvurmadığı insan kalmamış – hem kuzeyde, hem güneyde araştırmalar yürütmüş sevgili babacığını bulmak için… Babasını o kadar çok seviyor ve o kadar çok özlüyor ki, ondan geride kalanları bulup defnetmek adeta hayatının amacına dönüşmüş…
Sözer Özkaramehmet’le Ağustos 2008’de yani bundan tam 11 yıl önce röportaj yapmıştık ve bize sevgili babacığını anlatmıştı… Bu röportajı yeniden yayınlamak istiyoruz, hem bir hatırlatma olsun, hem de bu bölgede yaşanmış olanlar unutulmasın, bunlardan dersler çıkarılsın diye…
Sözer Özkaramehmet’in “kayıp” babasıyla ilgili 2008 yılında yapmış olduğumuz röportajın devamı şöyle:
SORU: Mevzilerinde yoktular yani...
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Mevzilerinde yoktular. Zaten mevzi dediğimiz de, herkesin kendi odaklanmış bir bölgeciği vardı – onun içerisinde bir panik yaşandı, köy düştü gibisinden...
En son böyle 8.30 civarı köye dönen bir kişi oldu – işte o babamın silahıyla döndü...
SORU: Adı neydi, hatırlar mısınız?
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Biliyorum onu da... Hüseyin Giritli...
SORU: O da babanızın yaşlarında mıydı?
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Babamdan büyüktü...
SORU: Peki ne dedi size, babanızın silahını taşıyordu çünkü...
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Görmedim falan dedi...
SORU: Silahı nereden bulduğunu söyledi size?
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Bilemem... Aradan günler geçtikten sonra, herkes “köy düştü” gibi düşündü – aradan zaten gidip geliyorlardı İnönü’ye (Sinde) – bu 5-6 kişinin Sinde’de oldukları yönünde bir haber geldi. Biz umutlandık, aman Sinde’dedir falan gibisinden... Öyle bir şey olmadı ama – gelenler geri geldi ama babam gene yoktu...
SORU: Yani o 5-6 kişiyle birlikte yoktu babanız...
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Sayıyı tam bilemeyeceğim – 4 da olabilir 5 da... Ama “kayıp” değildir... Çünkü 8-10 gün sonra bunlar gidilip toprak yoldan Sinde’den alındılar.
SORU: Ama babanız yoktu... Yani köyün tek “kaybı”dır babanız...
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Tek “kaybı”dır...
SORU: Onunla birlikte olanlar hiçbir şey hatırlamaz mı? Ne oldu? Aldılar? Tutukladılar?
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Benim mantığıma göre muhtemelen o da “Köy düştü” gibisinden Sinde’ye (İnönü) gitmek istedi. Ama yakalandı...
Tabii işin en çarpıcı yanı da 23 Nisan 2003’te kapılar açıldığında, Galopsidalı (Çayönü) Rumlar’dan birisi geldi, dedi ki “İşte Karamehmet, bizim evde tutukluydu, Galopsida’da (Çayönü)... Hüseyin Giritli’yle beraber tutukluydu...”
SORU: Hüseyin Giritli hayatta mıdır?
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Değil...
SORU: Ona sormuş muydunuz?
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Sorduk, annemle sorduk, annem sordu – “Görmedim” falan gibisinden...
SORU: Yani kabul etmedi ki Galopsida’daki (Çayönü) o evde tutukluydular...
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Tabii ona da bazı şeylerden hak vermek lazım, o zamanın koşullarına göre çünkü benim anladığım, bu tutuklu bulundukları kişi, S... Onun evinde tutukluydular... Benim çektiğim fotoğraflarda da var... Onun evinde tutukluydular. Bu S...’yi ben iyi hatırlıyorum – yeşil-turuncu bir otobüsü vardı. Şöfördü. Güzelyurt’a (Omorfo) portokala götürüyordu bizim köylüleri da, kendi köyünden bayanlar da gidiyordu. Bunların içinden benim hatırladıklarım var – ben çocuktum, annem beni da götürüyordu yanında. Hala bugün Güzelyurt’a (Omorfo) gittiğimde aklımdadır – demir ayaklı bir su deposu var, oralarda kesim yaparlardı...
O S....’nin kızını hatırlarım ben orada... Gene köfünle portokalları yığına getiren Sotiri isimli bir Rum’u hatırlarım. İncitirdim kendilerini, hatta beni severlerdi... Dönüşün dolu getirdiği köfünü boşaltır, köfünün içine beni koyar, öyle götürürdü...
SORU: Barikatlar açılınca S.... miydi size gelen?
SÖZER ÖZKARAMEHMET: Yok, bu S..., bahsettiğim Hüseyin Giritli’nin oğlunun düğününde gumbarosuydu ve iyi geçinirlerdi. Dolayısıyla geçmişte veya şimdi sizin yazılarınızdan okuduğum “Falan Türk, Rum’u kurtardı veya falan Rum, Türk’ü kurtardı” – tanıdığı için belki kurtarmıştır... Belki onu aldı “Bırakın da ben bunu tanırım” gibisinden, aldı onu, getirdi bıraktı...
S....’nin oğlu da geldi, böyle bir şey söyledi – biz o zaman duyduk bu şeyi... S.... da bizimkiler tarafından öldürülmüştür...
Benim duyduğum, daha sonra gelmiş köyüne eşya falan alsın diye – hatta bu oğlu da oradaymış beraber, yanında...
DEVAM EDECEK