1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. ‘Kul-Köle Masası’
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

‘Kul-Köle Masası’

A+A-

Sen ‘birilerini yola getirme’ gibi girişim yapma yetkisini nereden alıyorsun?

Bu hakkı nereden buluyorsun?

Bu ülkenin insanını ‘biçimlendirme’ kafasını nasıl edindin?

Bu hakkı sana kim verdi?

Sen kendini ne sanıyorsun?

***

Bu kafa yapısını burada sürdürme ve uygulama gibi bir yanılgı içerisine madem ki girdin, bu yapıyı sürdürecek başka yerler de var.

Buralarda bu iş olmaz.

Sana oralara gitme seçeneği sunuyoruz.

Burada bu kafa biçimi, yani senin omuzlarının üzerinde taşıdığın kafa biçimi değer görmez, bir zamanlar olduğun ve geldiğin yerden gelen insanlar da senin bu kafa yapına artık değer vermezler çünkü Kıbrıs’ın, Kıbrıslı’nın değer yargılarını, hayat biçimlerini kendileri için de uygulanır ve kabul edilir bir hayat biçimi olarak uyguluyorlar zaten…

Böyle bir yanılgı içindeysen eğer yanıldığını bil ve kulluk, kölelik ettiğin yerlerde sana verilecek bir görevi hiç geri çevirme.

Buradaki insanlar alacağın yeni görevinde sana başarılar dileyecek ve arkandan su dökmenin de gereksiz bir uygulama olacağına karar vereceklerdir.

***

Bir kişiye yazılmış gibi alınabilir bu satırlar ama Bakanlar Kurulu denilen ama ‘kulluk-kölelik masası’ denilmesi gereken o masada oturanlara da tek tek söylenen sözlerdir bunlar…

Utanmayı atmış, hiçbir şey umursamayan, yastığa başını nasılsa rahatça koyabilen, beyinleri bir şekilde yıkanmış, toplumlarını gerilere götürmeye çalışan, yine toplumlarını yok ettiklerinin farkında ama bunu da pek önemsemeyen veya yıkanmış beyinlerinin algısıyla ‘doğru’ yaptıklarını sanan, acınası bir kul-köle masası.

*** 

Korkmayın.

Kalabalıklar size zarar vermez.

Sadece haddinizi bildirir… Madem bilmiyorsunuz, size duracağınız yeri gösterir.

Binlerce insanı meydanda görmenin korkusuyla taptıkları odaklara ne yanıt vereceklerini düşünürken yine ‘toplumu yoketmekten’ sorumlu kul-köle masası elemanı Elçilik önünde toplanacaktı dün akşam… Saygı göstereceklermiş.

Kime?

Taptıklarına…

Elçilik önünde dizleri üzerine çöküp salavat getireceklermiş.

Tabii son cümle benim yakıştırmam çünkü ‘salavat getirmek’ Muhammet Peygambere saygı için okunan dualarmış.

E, yaptıklarının bu olaydan farkı ne!

***

Bu gerici, kulluk-kölelik girişimleri yaşanırken bu ‘masa’nın yoldaşları arasında farklı sesler yükseliyor. Yaptıkları ‘başörtüsü tüzüğüne’ karşı sesler çıkıyor aralarından…

Ersin Tatar’ın eşi Sibel Tatar bile “gereksiz bir tüzük değişikliği” dedi. Meclisteki farklı sesler nedeniyle Meclis Genel Kurulu toplanamıyor… İşte bu içlerindeki farklı sesler ve sokaklara taşan tepkiler nedeniyle belki bizi utandırırlar da “durun yahu ama nedir bizim yaptığımız?” diye sorarlar kendi kendilerine…

Belki bir ‘uyanış’ yaşarlar da yıkanmış beyinlerini ‘kurutucuya’ sokarlar…

Nerde yaşadıklarının farkına varırlar, başkalarının olduğu gibi kendi evlatlarına, torunlarına, akrabalarına yaptıkları kötülük ve vicdansızlığı görürler.

***

Uyanmadılar mı!

O sokaklar mutlaka uyandırır.

Bu yazı toplam 697 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar