Kulağımın dibinden geçen kurşun (2)
Çatışmaların başladığı andan itibaren ailenin en büyüğü olan Fatma Halamın evinde toplanmıştı kadınlar ve çocuklar…
“Cephede başına bir şey geldi” diye haber aldığımız babamı da oraya getirdiler.
Yaşanan paniğe bakılırsa, babamın vuruldu
Çatışmaların başladığı andan itibaren ailenin en büyüğü olan Fatma Halamın evinde toplanmıştı kadınlar ve çocuklar…
“Cephede başına bir şey geldi” diye haber aldığımız babamı da oraya getirdiler.
Yaşanan paniğe bakılırsa, babamın vurulduğunu tahmin etmiş olmalıydı büyükler…
Allahtan gıda zehirlenmesiymiş.
Bunun üzerine moraller yeniden toparlanmıştı.
Ama bir yere kadar…
Zira artık ok yaydan çıkmıştı.
Bir Türk köyü olan Evdim de, diğer birçok köy ve kasaba gibi savaşın ortasındaydı artık…
Biz çocuklar olup bitenin farkında değildik ama, kulağımı sıyırıp geçerken ses veren merminin dediği gibi “başımıza büyük işler” gelmek üzereydi.
**
Bir mi, iki gün mü geçti üstünden ilk çatışmanın, emin değilim.
Şu anonsun yapıldığını anımsıyorum ama cami hoparlöründen:
“Yükte hafif, pahada ağır eşyalarınızı alıp köyü terk etmeye hazırlanın!..”
Bir süre sonra köy meydanında otobüsler ve otomobillere binerken gördüm köylüleri…
Bizi de bir taşıta koydular ve yola çıktık.
Kimileri valiz taşıyordu, kimileri birkaç parça ev eşyası…
Gözümün önüne hasta ve yaşlı insanların araçlara bindirilişi de geliyor.
Nereye gidiyorduk ki?
Gezmeye değildi herhalde…
İnsanların yüzünde hiç de ‘hoppalara’ gidiyormuş gibi bir ifade yoktu!..
**
6 yaşımdaydım ve o güne kadar çıktığım en ilginç seyahatti bu…
Vardığımız yer ise biz çocuklar için cennet gibi bir yerdi!..
Yemyeşil çimlerle kaplı, okyanus gibi geniş bir saha…
‘Happy Valley’ dediler.
Her neyseydi adı, eğlenceli bir yerdi.
Çimlerin üzerine yüzlerce çadır kurulmuştu.
Saklambaç oynamak için bundan daha güzel bir mekan düşünülemezdi doğrusu…
Kuşkusuz, biz saklambaç oynayalım diye kurulmamıştı bu birbirinin tıpkısı yeşil brandadan yapılmış minik barınaklar…
Onlar artık bizim evimizdi!..
**
Bir hafta, belki iki hafta, belki biraz daha uzun süre o çimlerin üzerinde, çadırlarda yaşadık.
Sadece Evdimliler değildi Happy Valley’in konukları…
Limasol ve Baf’tan birçok yerleşim biriminde yaşayan Kıbrıslı Türkler İngiliz Üssü olan Piskobu’ya getirilmiş, askeri kamp olan Happy Valley’e yerleştirilmişti.
1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurdururken Büyük Britanya adadan tamamen çekilmemiş, eski sömürgesinde biri Dikelya, diğeri Ağrotur olmak üzere iki üste ‘egemen’ olmaya devam etmişti.
‘Mutlu Vadi’ anlamına gelen Happy Valley, Ağrotur Üssü’ne bağlı bir kamptı.
Deniz kenarındaki bu vadi şimdi bize ev sahipliği yapıyordu.
**
‘Mutlu Vadi’de biz çocuklar gerçekten de mutluyduk.
Büyükler savaşın getirdiği belirsizliği, bundan sonra neler olacağını, köylerine dönüp dönemeyeceklerini, hatta canımızı kurtarıp kurtaramayacağımızı düşünmekteydi muhtemelen…
Çocuklarınsa keyfi yerindeydi!..
Çimlerin üzerinde keyifle oynuyor, ‘tünel’ denilen mağaraya benzer geçitten yiyecek-içecek tedarik ediyorduk.
Dahası, ‘köpek pisgotu’ da yiyorduk!..
İngiliz askerleri, küçük askeri araçların içinden bize bisküvi atıyor, biz de aracın arkasından köpek yavrusu gibi koşup, bu bisküvileri kapmaya çalışıyorduk.
Sanırım o bisküvilere ‘köpek pisgotu’ denme sebebi bizim koşma stilimiz değildi ama…
Galiba adı öyleydi bisküvilerin… Yoksa köpeklere verilen yiyeceklerden değildi.
Zaten ne fark ederdi ki bizim için?
Tadı güzeldi ve ‘Happy Valley’de en büyük keyiflerimizden biri haline gelmişti ‘köpek pisgotları’…
Gelin görün ki, bu keyif de uzun sürmeyecekti…
(SÜRECEK)