Kulağımın dibinden geçen kurşun (3)
Happy Valley maceramız kısa sürünce, ‘köpek pisgotu’ peşinde koştuğumuz alemler de ancak hafızalarımızda kaldı.
Ondan sonra o tür bisküvi yedik mi, gördük mü, emin değilim.
Yalnız kesin olan şu vardı artık: Bir bağ bozumu mevsiminde apar topar
Happy Valley maceramız kısa sürünce, ‘köpek pisgotu’ peşinde koştuğumuz alemler de ancak hafızalarımızda kaldı.
Ondan sonra o tür bisküvi yedik mi, gördük mü, emin değilim.
Yalnız kesin olan şu vardı artık: Bir bağ bozumu mevsiminde apar topar çıktığımız Evdim’e dönüş artık o kadar da kolay olmayacaktı.
Piskobu’ya getirilen diğer köylerin sakinleri de aynı endişeye kapılmıştı.
Zira Happy Valley’den sonra bizi köylerimize değil, bir başka yere taşıdılar.
Burada çim falan yoktu.
Happy Valley gibi derli toplu bir yer değildi.
Upuzun bir ovanın içine gelmiştik.
Burada da çadırlar vardı.
Ayrıca birkaç da barak tipi yer yapılmıştı.
Paramal köyündeydik artık…
Üsler bölgesi içindeydi burası da…
Happy Valley’de geçen günlerimizde Aşağı Paramal dedikleri, köyün denize yakın kısmı biz ‘göçmenler’ için hazırlanmış.
Happy Valley’de olduğu gibi burada da her aileye bir çadır tahsis edildi.
6’ncı yaşımı doldurduğum gün Türk Ordusu’nun ‘2’nci Harekat’a başladığını bilemezdim kuşkusuz…
Ancak şunu biliyorum ki en sevdiğim hobiyi, yani balık avlama alışkanlığını Paramal Kampı’nda edindim.
Tıpkı kamptaki diğer birçok ‘muhacir’ gibi…
**
Şu hale bakın!..
Evdim’de büyükler bağ bozarken, biz çocuklar 3 aylık yaz tatili boyunca neler neler yapmayacaktık ki?
Oysa şimdi birkaç haftada bir ‘mekan’ değiştiriyorduk.
İşin doğrusu, bizim için her yer oyun oynamaya müsaitti.
Memlekette olup bitenleri düşünmekten muaf tutulduğumuz yaşlardaydık ve galiba ‘anı yaşa’ felsefesi tam da böyle zorlu dönemlerde geçerli olmalı.
Happy Valley’deki alemlerin ardından bu sefer Paramal’da arıyorduk keyif yapmanın yollarını…
‘Arayan ya Mevlasını bulur, ya belasını’ derler ya…
Biz de bulmuştuk!..
**
Paramal’da bulduğumuz ‘Mevla’ değildi.
Paramal’ın yerlisi çocuklarla biz ‘göçmen’ çocuklar arasında ‘iç savaş’ patlak vermişti!..
Detaylarını ve nedenlerini iyi hatırlamamakla beraber, tahminim şu ki, köylü çocuklar ‘egemenlik’ alanlarına tecavüz edilmesinden hoşlanmamışlardı.
Yıllardır hüküm sürdükleri topraklarda aniden başka ‘oyun’ meraklıları türeyince, buna karşı ‘silahlı’ faaliyete geçmişlerdi.
Kuşkusuz karşı tarafta da, yani bizde de ‘silah’ vardı.
Kıbrıs’ın dört bir yanından ‘gerçek silahlar’ ile kan gövdeyi götürürken, Paramal’da da ‘sahte silahlar’ ile bir tür ‘çocuklar arası meydan muharebesi’ yaşanıyordu.
Bizim savaşta ölen yoktu.
Ancak dayak yiyen, kafası taşla yarılan, eli-ayağı çizilen çok ‘malul gazi’ çıkıyordu!..
**
Paramal Kampı’nda başlayan ‘yeni hayat’ta da biz çocuklar eğlenecek meşguliyetler buluyorduk kendimize…
Ancak ‘meşguliyet’ arayan sadece çocuklar değildi.
‘Büyükler’ de uğraşacak bir şeyler arıyordu.
Neredeyse kimsenin iş-gücü yoktu!..
İngiliz Üsleri’nde çalışan bir miktar Kıbrıslı Türk vardı sadece… Onlar işe gidip geliyordu.
Kamp nüfusunun geri kalanı ise gün geçirmek için ne yapacağını bilemez durumdaydı.
Ne yapılabilirdi ki kapalı bir alanın içinde?
Erkeklerin gittiği bir-iki kahvehane vardı. Orada kağıt falan oynanır, zaman öldürülürdü.
Ama zaman bitmezdi ki!..
Bu yüzden olmalı, birçok erkek deniz kenarına gidip balık avlamayı tercih ederdi.
Babam, amcalarım ve yeğenlerimle birlikte Paramal sahiline iner, saatlerce balık tutmaya çalışırdık.
Bazı günler ise büyükler bizi balığa götürmemeyi tercih ederdi. Öyle günlerde çok üzüldüğümü, hatta tuhaf tepkiler verdiğimi hatırlıyorum.
Nitekim böyle bir günde başıma gelenler, pişmiş balığın başına gelmemişti!..
(SÜRECEK)