Külliyen iftira mı?
The Red Line and The Rat Line adlı makalesinde öne sürdüğü son derece ciddi iddialarla bir kez daha dünya gündemine oturan Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, istihbaratının ve dolayısıyla makalesinin güvenirliğine ilişkin eleştirileri, BBC’ye verdiği röportajla yanıtladı.
21 Ağustos’ta Suriye’nin başkenti Şam’da düzenlenen ve Beşar Esad’ın sorumlu tutulduğu Sarin gazı saldırısının aslında Esad’a muhalif El Nusra örgütünce ve Türkiye hükümetinin bilgisi dahilinde gerçekleştirildiğini, bu ve benzeri saldırılarda kullanılan Sarin gazının Türkiye tarafından sağlandığını ve Amerikan Yönetimi’nin, bu bilgiyi bilerek açıklamadığını yazan Hersh, iddialarına yönelik olarak Beyaz Saray’dan gelen ‘yalanlamanın’ ardından BBC’ye konuştu ve makalesini savundu.
Beyaz Saray makaleyi, isimsiz istihbarat kaynaklarına dayandırılmakla itham ederken, Hersh bu suçlamaya; ‘İnsanlar için ‘kaynakların isimsiz olması’ yapılabilecek en basit eleştiri. İsimlerini verirsem hepsi işini kaybeder. Herkes istediğini söyleyebilir’ yanıtını veriyor.
Seymour Hersh, BBC röportajında, MİT ve Jandarma’nın, El Nusra’nın eğitilmesinde görev aldığı şeklindeki iddialarını da yineliyor ve makalesinde atıf yaptığı belgelerin dışında başka bazı belgelere de sahip olduğunu ve bu belgelerin de öne sürdüğü iddiaları desteklediğini kaydediyor.
The Red Line and The Rat Line adlı makaleye Türkiye’den gelen tepki ise Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç imzalı.
Arınç’a göre de makalede Türkiye aleyhine ortaya konan iddialar ‘külliyen yalan ve iftira’!
***
El Nusra kimdir?
El Nusra’nın amacı nedir?
Türkiye’nin El Nusra ile ne gibi bir işbirliği olabilir?
Bütün bu soruların yanıtları, elbette yukarıdaki iddiaların altını okuyabilmek adına önemli.
Suriye’de Şii yönetime muhalif çevrelerin başını çeken Arap Sünniler ve yönetim yanlısı Aleviler’in yanı sıra, bölgede önemli iki gruptan daha söz etmek mümkün.
Ülkenin kuzeyinin bir bölümü Kürtler’in kontrolünde ve Kürtler, bölgede önemli bir silahlı güç.
Sünniler’in şeriat isteyen aşırı İslamcı kanadının oluşturduğu El Nusra Cephesi de Suriye’deki bir diğer önemli askeri güç olarak karşımıza çıkıyor.
El Kaide’ye bağlılığını açıklayan örgütün amacı, Esad’ı devirip kendi ideolojik hedeflerini hayata geçirmek.
El Nusra Cephesi’nin Suriye’nin kuzeyinde yüzlerce Kürt sivili katlettiği de bölgeden yükselen iddialar arasında.
İç cephede durum bu.
Peki ya Esad’ın dış cephe muhaliflerinden olan Türkiye’nin, bu çemberdeki pozisyonu ne?
21 Ağustos sarin gazı saldırısının ardından gündeme gelen ‘Suriye Operasyonu’nun en büyük destekçisiydi Türkiye.
En yüksek hatta galiba ‘tek’ yüksek ses, o dönem Türkiye’nin sesiydi.
Amerika Birleşik Devletleri; müttefikleri İngiltere ve Fransa’yla birlikte Suriye’ye operasyon hazırlığı yaparken, (ABD’nin askeri operasyon için koyduğu kırmızı çizgi; Esad’ın kimyasal kullanmasıydı) ilk fire İngiltere’den geldi; İngiliz parlamentosu hükümete operasyon için onay vermedi.
Bu gelişmenin devamında Amerika bir türlü operasyona girişmezken, devreye Rusya girdi ve ‘Esad’ın elindeki kimyasalları uluslar arası topluma devretmesi’ şeklindeki öneri üzerine şekillenen diplomatik girişimlerle, askeri operasyon ihtimali masadan kalktı.
Türkiye ise o dönem Amerika’nın bu öneriyi kabul etmesini şiddetle eleştiriyor, bu ülkeyi ısrarla, Esad’a yönelik askeri operasyona çağırıyordu.
İyi ama Türkiye’nin Suriye ile esas derdi ne?
Türkiye’nin esas derdi Suriye’deki Kürtler.
Sınırın güney yakasında Suriye’den ayrılan bağımsız bir Kürt nüfus, Türkiye hükümetinin gözünde büyük bir tehdit.
Sünni isyancılara verildiği öne sürülen maddi manevi desteğin altında yatan sebep de muhtemelen bu.
Esad’ı devirecek bir batı operasyonunun Türkiye’nin iştahını bu denli kabartmasının nedeni, Esad’ın ardından en güçlü konuma gelecek olan Sünniler’in sınırdaki Kürt gücünü bastırma ihtimaliydi.
Ve El Nusra Cephesi’nin, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlere karşı aldığı pozisyonla birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Esad’a karşı El Nusra’yı desteklediği yönündeki senaryo, çok da ‘külliyen imkansız’ gibi duyulmuyor.