1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kültürel Görecelik ve İnsan Hakları
Kültürel Görecelik ve İnsan Hakları

Kültürel Görecelik ve İnsan Hakları

Bu durumda Doğu kültürlerinin kişisel hakları toplumun bekasından daha aşağı gördüklerini ve burada Batı’daki insan hakları anlayışından ayrıldıklarını söylemek mümkündür.

A+A-

Tuna Arkın
[email protected]

İnsan hakları evrensel olarak kabul edilen, insanın sadece insan olarak doğmak vasfıyla sahip olduğu, herhangi bir koşulla değil, mutlak bir şekilde insanlara bahşedilen ve antlaşmalar, yasalar, bildiriler vesaire ile korunan haklardır. Günümüzde kabul gören insan hakları her insanın kutsal kabul ettiği değerler üzerine kurulmuş oldukları görüşü yaygın olsa da bir kesim bu değerlerin “Batı”da temel ve kutsal olarak kabul edilen değerler olduğunu savunmaktadır. Bu görüş aslında çok da yanlış değildir. Mesela İngiliz Aydınlanma Çağı düşünürlerinden John Locke, her insanın sadece doğmuş olmak vasfıyla hayata, özgürlüğe ve mala hakkı olduğunu savunur. Bu haklar pek çok insan hakları belgesinde yer almaktadır. Bütün dünyanın kabul etmesi beklenen bu dokümanların yazarları da yine Batılı “beyaz” adamlardır, mesela İnsan Hakları Evrensel Bildirisi çoğunlukla Batılı temsilciler tarafından yaratılmıştır. Bu durum göz önüne alındığında insan haklarının evrenselliği gerçekten de sorgulanabilir.

Peki bu haklar evrensel değilse, “Doğu”daki insan hakları nedir? Yine İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin hazırlanması sırasında, Doğu Bloğu temsilcileri Sovyetler Birliği ve Çin bildiri taslağının kişisel hak ve özgürlükler üzerinde fazla dururken sosyal ve ekonomik hakları yeterince korumadığını öne sürmüşlerdir. Bu durumda Doğu kültürlerinin kişisel hakları toplumun bekasından daha aşağı gördüklerini ve burada Batı’daki insan hakları anlayışından ayrıldıklarını söylemek mümkündür.

FIFA Dünya Kupası sırasında Batı dünyasında temel hak ve özgürlük kabul edilecek eşitlik ve aile yaşamına ve gizliliğe saygı gibi hakların Katar’ın katı ahlaki değerleri kapsamında yasaklarla kısıtlanması oldukça ses getirmiş, Katarlı ve Orta Doğulu pek çok yorumcu Batılı değerlerin evrensel olmadığını ve İslami kültüre saygı duyulması gerektiğini savunmuştu. Bu görüş kültürel görecelik olarak nitelendirilebilir. Kültürel görecelik insan haklarının toplumların temel değerlerine saygı göstermesi gerektiğini savunan bir düşüncedir.

Cristoph Heyns ve Magnus Killander, “Universality and the Growth of Regional Systems” makalesinde Batılı değerlerin her kültürde kabul görmediğinden bahsetmektedir. Heyns ve Killander’a göre, insan yaşamının önemi gibi bazı konularda anlaşmaya varmak kolayken (ki bu bile konu idam cezası olduğunda tartışmalıdır), farklı cinsel kimliklerin ve cinsiyetlerin kabul görmesi, ırk, dil, din fark etmeksizin eşitlik gibi kavramlar Batılı olmayan kültürlerde hoş karşılanmamaktadır.

Bu durum göz önünde bulundurulduğunda Birleşmiş Milletler gibi “Batılı” fikirleri empoze eden uluslararası oluşumlar yerine yerli kurumların kültürel olarak kabul gören hakları korumaları gerektiği savunulabilir. Ancak araştırmalar, belirli bir kültürdeki değerleri anlaması ve o kültürdeki şahısların mustarip oldukları insan hakları ihlallerine daha duyarlı olması beklenen bu kuruluşların atılımlarının büyük çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlandığını göstermektedir. “The Human Rights Watch” tarafından hazırlanan “Protectors or Pretenders: Government Human Rights Commissions in Africa” raporu, bu oluşumların denendiği Afrika ülkelerinde bu oluşumların ya hükûmetler tarafından göstermelik olduklarını ya da bastırıldıklarını göstermektedir.

İnsan hakları aktivisti Peter Tachell, kültürel görecelik hareketini eleştirdiği bir söyleşide, İran gibi Doğu ülkelerinde meydana gelen kadın hakları ve sendika hareketlerine bazı Batılı insan hakları gruplarından destek gelmemesinin oldukça utanç verici olduğundan bahseder. Kültürel görecelik, bir ülkedeki belirli grupların yaşadığı insan hakları ihlallerini haklı göstermek ya da savmak için kullanılabileceğinden oldukça tehlikeli bir kavramdır. Ayrıca kültür denen kavramın stabil olmadığını, zamanla ve insandan insana değişebileceğini de unutmamak gerekir. Farklı bir ülkenin gelenek ve göreneklerinden bahsederken bunların kime yaradığı ve kimi ezdiği ve ötekileştirdiği göz önünde bulundurulmalı ve farklı kültürlerin zararlı uygulamaları hakkında ahlaki yargıya bu şekilde varılmalıdır. Sonuçta Katar’da var olmaları bile suç sayılan eş cinsellere eş cinsel kimliklerinin Arap kimlikleriyle örtüşmediğini söylemek oldukça aşağılayıcıdır.

İnsan haklarının göreceli olması gerektiği fikri, ilerleme ve çağdaşlıkla, hatta insan hakları kavramının kendisiyle zıttır. Oldukça tehlikeli olan bu kavram ve bu kavramdan yola çıkılarak kurulan insan hakları oluşumları, yozlaşmış toplum liderleri elinde belli kişi ve grupların haklarını gasp etmek için kullanabilecekleri kozlara dönüşecektir.

Kaynakça:

  1. Christof Heyns and Magnus Killander ‘Universality and the Growth of Regional Systems’, The Oxford Handbook of International Human Rights Law, Ekim 2013
  2. ‘Protectors or Pretenders: Government Human Rights Commissions in Africa’ Human Rights Watch, Ekim 2001: https://www.hrw.org/legacy/reports/2001/africa/
  3. The Institute of Art and Ideas, ‘The Problem with Human Rights with Peter Thatchell’, Nisan 2019: https://youtu.be/LyqG1TaGzgQ

 

Bu haber toplam 2680 defa okunmuştur
Gaile 498. Sayısı

Gaile 498. Sayısı