Kumdan apartmanlar ve muhteşem sela okuyan imamlar ülkesi!
Deprem canımızı yaktı, binler öldü…
Artık hiçbir şey, 6 Şubat 2023 öncesi olmayacak gibime geliyor…
Deprem Kıbrıs’ı çok sallamadı, konut falan yıkılmadı ama Türkiye’de binlerce kardeşimizi kaybettik…
Çeşitli sebeplerle deprem bölgesinde bulunan en başta sporcu çocuklarımız, çok sevdiğimiz, yakından tanıdığımız, akrabamız, KKTC vatandaşı insanları yitirdik ve toprağa verdik…
-*-*-
Bence depreme müdahale konusunda gerek KKTC olarak gerekse insanlık anlamında çok geciktik…
Çaresizlikten olmalı ki bizim ekiplerimiz 18 saat sonra deprem yerine ulaştı.
Geç gittik – geç gitmenin “çaresiz bir zavallı devletçik” olmaktan kaynaklandığını kabul etmedik…
-*-*-
Yine de gidenlerimizin – arama kurtarmaya katılanlarımızın ellerinden öperim…
Hakları ödenmez!
En başta da Nazım Çavuşoğlu…
Evet helal olsun…
Tümüne…
-*-*-
Artık “müteahhitlik” anlamında suçlu aramanın bir faydası olduğu inancında da değilim…
Ne olacak ki o .ezevenkleri assanız?
Evet, .ezevenkler!
Ahlaksız, pis .ezevenkler!
-*-*-
Ne mi yapalım?
Gelin, en azından ülkemizde yasalarımızın delinerek, “yıkılan” yerlerdeki gibi bina yapılmasına izin vermeyelim…
Rantçı ahlaksızlığa işbirlikçi yalakalığı eklemiş olmayalım!
-*-*-
UBP, DP ve YDP’li “kahraman vekillerimize” açık çağrımdır, sakın bu konuda yani “değişiklikle alakalı” bir adım atmayın…
-*-*-
Haaa bu arada bir baktım, Tatar ve Üstel de “müteahhit avında…”
Gören duyan da sanacak ki, kardeşlerim Robin Hood!
Talimatsız çişe bile gidemeyenler bir anda toplumun duygularıyla hareket edermiş gibi yapıyor…
Biri Malkoçoğlu, öteki Kara Murat endamında!
Bunca acının içinde gülüyorum…
-*-*-
Gelin, bu gibi büyük doğal afetler karşısında “kader” diye yorum yapanlarla aynı zihniyette olmadığımızı, onların ahlaksız imar affı veya izinsiz imar yapım talebi gibi arzularına “Arif hocadan manzumelerle” yanıt vermeyi başaralım…
Hiiiiiç korkmadan!
-*-*-
Gelin, “böyle büyük bir acı varken, milyarlarca dolarlık saltanat ve şatafat gösterisinden başka bir moka yaramayacak külliye inşaatının – eğer ayrılmış bir maddi kaynağı varsa – o kaynağı hemen depremzedelere yönlendirelim…
-*-*-
Gelin, “bu acı bize ders verdi, gösterişten, riyakarlıktan vazgeçiyoruz, külliye değil hastane istiyoruz” diyelim…
Külliye inşaatının başladığı alanı derhal yeni bir projeyle hastaneye çevirelim…
-*-*-
Masrafını karşılamak için de, dev gibi bir kampanya başlatalım, Tahsin Ertuğruloğlu gibi “kalpsiz yaşamayı başarabilen” faşoların da inadına, bu dev kampanyaya Rum dostlarımızdan da para talep edelim…
-*-*-
Gelin artık insan olalım…
Düz olalım…
Gereksiz, sadece maskaralık ve diplomatik açıdan utanç verici seviyedeki Tatar’ın Türkiye ziyaretlerini engelleyelim…
-*-*-
Cinsel ayrımcılık olarak algılamayın ama lütfen artık “adam olalım”…
-*-*-
Gelin okullarımızda “deprem” dersleri başlatalım…
Gelin, biz, evet komutanımız Türkiye’den geliyor olabilir ama kendi ordumuza, olası bir doğal afete 10 saniye sonra müdahil olabilecek ekipmanlar, yetki ne bileyim yeterli kaynak ve hareket yeteneği verelim…
-*-*-
Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığımız bu gibi durumlarda en iyi seviyede müdahil olabilir ama kaç binaya?
Allah göstermesin, bir sallansak ve 10 binamız yıkılsa, Sivil Savunma bu binaların kaçına müdahil olabilir ki?
Düşünün bir de “kalpsiz Tahsin” bakansa, Rum tarafından gelecek yardımı da “bunlar manipülasyon yapıyor” diye reddetse…
Üstelik hiç utanmadan!
Ya Rab!
-*-*-
Artık 6 Şubat 2023 öncesinde değiliz…
Mesela çok net bir şekilde anladık ki bu işler duayla olmuyor…
Acil durum ekiplerini güçlendirmek yerine diyanet işlerini güçlendirirseniz, sadece cenazeler için muhteşem sela ve şahane fatiha okuyabilirsiniz…
Ve tekrar ediyorum, eğer medeni bir ülke, demokratik bir ülke, insanı en öne koyan bir ülke olmazsanız ve rantı, cebi, hammayı, hummayı düşünürseniz; yandaş müteahhitlerinizin yaptığı binalar deprem rooooaaar dediğinde Kıbrıslı deyişiyle “duzunan buz” olur…
-*-*-
Ve tek cümlelik bir yorum:
Türkiye, sahtekar müteahhitleri besledi; muhteşem bir diyanet ekibi kurdu!
Mesele sadece budur!
Veya meselenin yüzde 90’ı budur!
-*-*-
Biri kumdan apartman inşa etti, insanlar öldü; öteki haliyle çok iyi duayla ölenleri gömdü!
Ve buna “kader planı” dendi!
-*-*-
Eğer bizim de yolumuz buysa, ben bu yolda yürümemeye yeminliyim!
İki kayıp: Deniz Baykal ve Fikret Derviş
Bir grup üniversite öğrencisi arkadaşla, 1980’lerin sonundaydı sanırım, o zaman adı Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) olan partinin genel merkez veya Ankara’da bir binasına gitmiştik…
Deniz Baykal genel sekreterdi…
Bizim eskiden çok yaygın olarak, muhabbete başlarken sorduğumuz ama artık sanırım kullanmadığımız “kimlerdensin ya guzzum sen?”, “nerelisin ya b’annem?” tipinde ama muhteşem bir Türkçe ile sorular sordu…
Gerçekten “me ne güzel gonuşur be bu adam” diye geçirmiştim içimden.
-*-*-
Çok şık, gülümsemesini, kızmasını, ses tonunu ayarlamasını bilen biri…
Türkiye’yi nasıl kurtaracaklarını anlattı önce…
Sonra da Kıbrıs’ı…
Çünkü “Kıbrıslıyım” dediğimde, “Kıbrıs’ı çok seviyoruz” vaazı dinlemiştim…
-*-*-
Fazla söze gerek yok, o gün, Deniz Baykal’ı dinledikten sonra gayet net ve açık bir şekilde emindim ki, “Türkiye asla Kıbrıs sorununu çözmeyecek”…
-*-*-
Deniz Baykal vefat etti…
Allah rahmet eylesin…
1974’ten itibaren, adını en çok işittiğimiz ilk 15 Türk siyasetçiden biriydi sanırım…
-*-*-
Ve Fikret Derviş de vefat etti…
Londra’da…
1950’li yıllarda Kıbrıs’tan İngiltere’ye göç etti…
“Üniversite eğitimli” Kıbrıslıların ilklerindendir…
Efendi, tahsilli, kibar, şık ve ülkesine çok bağlı, hep moda deyimle “sıkı milliyetçi”ydi…
-*-*-
Taaaa 1960’lardan, 70’lerden itibaren, çeşitli cemiyetlerde, derneklerde görev aldı…
En zor dönemlerde, darmadağınık olan “sağ sol” arasında ciddi bir köprü oldu; ilk kez sol örgütlere yaklaşan zihniyetin savunucusuydu ve yıllarca İngiltere Türk Dernekleri Konseyi’ni bu tavırla yönetti…
Sonra, “olmaz böyle, bize kibar milliyetçiler lazım değil” diyen KKTC’deki hırsız kadrolar tarafından resmen devrildi…
Bir miktar da küstü aslında ama belli etmedi…
Çoook uzun süreli dostluğumuz oldu…
Ve yıllardır, “n’apar be bu Fikret bey?” diye sık sık aklıma gelir ama soramadım bile…
Hayırsızlık işte…
Gerçekten…
Ve o’nun da ölüm haberi geldi…
Nur içinde uyusun…
Gerçekten çok önemli ve değerli bir büyüğümüzdü…
Fikret Derviş – Deniz Baykal