Kumdan kale
Kıbrıslı Rum milliyetçi elitin, kendi toplumunu Kıbrıs sorunsalı bağlamında birleştirmek adına 1974’ten bu yana savunduğu politika, biraz da yeşil hattın kuzeyinin toplumsal ve ideolojik anlamda homojen bir yapıda olduğu iddiası üzerine inşa edilir.
Buna göre adanın kuzeyi, 1974’ten itibaren her anlamda Türkiye ile bütünleşmiş, Kıbrıslı Türkler de bu yapının gönüllü devamcıları olarak saf tutmuş, siyasi olarak bütünüyle Türkiye ile uyumlaşmıştır.
2003 yılında sınır kapılarının açılmasıyla kapağı aralanan ‘yeni’ dünyada, toplumlar arası irtibatın yeniden başlaması, yıllar içerisininde gerek bireysel gerekse örgütsel anlamda pek çok işbirliğine imza atılması sayesinde, yukarıda sözünü ettiğim algı bir nebze çatırdasa da, yine de genel anlamda hakimiyetini koruyordu.
Di’li geçmiş kullanıyorum, ‘koruyordu’ diyorum çünkü son dönemde, Kıbrıslı Türkler’in başta AKP olmak üzere Türkiye hakim siyasetiyle verdiği imtihan, Kıbrıslı Rumlar’ın genel geçer inanışlarını yeniden sorgulamalarına neden oluyor, kaba tabiriyle ‘işbirlikçi’ olarak ötekileştirilen Kıbrıslı Türk imajının, yeniden şekillendirilmesi ihtiyacını doğuruyor.
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın tavrı ve bu tavırla beraber Kıbrıslı Türkler’den ilk kez bu denli yüksek perdeden yükselen ses, güneyde yıllardır kuzeye dair kurgulanan algının çatırdamasına ve aslında şaşkınlıkla harmanlanan bir farkına varışa ve hatta devamla bir ‘uyanışa’ yol açıyor.
Peki bu ‘uyanış’, yazının başında sözünü ettiğimiz milliyetçi siyasi elit için ne anlama geliyor?
Sorunun yanıtı basit aslında; üzerine politika bina ettikleri ‘düstur’, bozuluyor.
Bunca yıldır hiçbir dış etmene maruz kalmadığından, sağlam durmayı başaran kumdan kale, rüzgar almaya başlıyor.
Anastasiadis yönetiminin, kalenin yıkılmaması için yapabileceği iki şey var; ya kuzeyden esen bu rüzgarın kökünü kurutacak ya da kurutamıyorsa, önüne bariyer çekecek.
Sınır kapılarının kapatılmasının, bütün bu gelişmelerden bağımsız değerlendirilmesi de bu nedenle, eksik olacaktır.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi, Anastasiadis için hayati önem taşıyor.
Kuzeydeki sandıktan çıkacak olan isim, yılın ikinci yarısında başlayacağına kesin gözle bakılan yeni sürecin ve beşli konferansın akibeti açısından belirleyici olacak.
Ya Anastasiadis’in ‘çözümsüzlüğe oynayışı’ daha da deşifre olacak ya da kuzeyde seçilecek ismin ‘çözümsüzlük’ yanlısı olması durumunda, o ismin gölgesine saklanıp, yoluna rahatça devam edecek.
Rum liderin tam da bu iki sebeple, hem kendi toplumuna karşı hem de dünyaya karşı deşifre olma riskini bertaraf etmesi gerekiyor.
Bunun en temiz yolu da, ilk sıradaki engel olarak gördüğü Akıncı faktörünü etkisizleştirmeye çalışmak olacaktır.
Çünkü Akıncı bir yandan müzakere masasında federasyonu savunmaya devam ederken, diğer yandan da Türkiye ilişkileri bağlamında ortaya koyduğu tavırla, önce kendi toplumunu mobilize etmiş, bunun yansımaları ise güneyde artık gözle görülür hale gelmeye başlamıştır.
Yani Akıncı Anastasiadis için, şu anda iki yönlü bir tehlikedir.
Ve Lokmacı’da hafta sonu yaşananlar aslında, Kıbrıslı Rumlar’ın, tarihsel olarak ekseni Enosis’ten Taksim’e doğru kayan Anastasiadis politikalarına karşı ortaya koyduğu tepkinin de bir ürünüdür.
Rum lider, kapıları kapatarak, bir yandan kendi toplumunu sınarken, diğer yandan da 26 Nisan seçimine yönelik bir adım atmıştır.
Seçim tarihi yaklaştıkça, dahası da gelebilir.