Küresel salgınla insanlığın mücadelesi
Covid-19, ya da bilinen adıyla korona virüs bütün dünyayı sardı. Dünya haritasında artık kırmızıya boyanmamış coğrafya neredeyse kalmadı.
Aralık ayı sonuna doğru Çin’in Vuhan eyaletinde başlayan korona virüs salgını kısa sürede bütün ülkeyi, birkaç ay içinde de bütün dünyayı sardı.
Dünya’da artık bundan başka gündem kalmadı. Bütün dünya bu virüse karşı mücadele ediyor. Elbette her ülke kendi mücadele yöntemini kendi belirledi. Ama “Dünya Sağlık Örgütü”, DSÖ bütün ülkelerle işbirliği içindedir. Ayrıca ülkeler de deneyimlerini başkalarına aktarıyor.
Salgının başladığı yer olan Çin bu konuda herkesten önce mücadeleye başladı. Bir ay dolmadan binlerce kişilik sahra hastahaneleri inşa etti. Ülkenin başka bölgelerinden sağlık çalışanlarını bu eyalete yığdı. Katı önlemler aldı. Böylece herkesten hızlı yol aldı. Üç ay içinde de mücadeleden başarıyla çıktı. Hafta başında son sahra hastahanesini de kapadı. Dün itibarıyla da başka bölgelerden Vuhan eyaletine sevk edilen sağlık çalışanları da bölgelerine döndü. Çin’de artık yeni vakalar tek tük dışarıdan gelenlerde görülüyor.
Güney Kore başka bir yol izledi. Virüs bulaşsın bulaşmasın potansiyel hasta olabilecek herkese virüs testi yaptırdı. Her gün yüzlerce, binlerce kişi bu testten geçti. Böylece yakaladığı vakaları garantina koşullarında tedavi etti. Güney Kore de salgınla başarıyla mücadele eden ülkeler arasında yerini aldı.
Avrupa virüsle mücadelede en başarısız ülkeler oldu. İtalya başta olmak üzere, İspanya, Fransa, Almanya ve İngiltere en çok etkilenen ülkeler oldu. İtalya yaşlı nüfusundan dolayı çok fazla kayıp da verdi. insanlar hala evlerinde garantina koşullarında yaşıyor. Zamanında alınmayan önlemler nedeniyle İtalya’da sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bunun nereye kadar süreceği de belli değil.
İngiltere kendine özgü bir mücadele yöntemi seçti. 1900’lü yılların ortasında çiçek hastalığına karşı oluşturulan doğal bağışıklık sistemini bugün de covid-19’a karşı kullanmayı seçti. Ama dünyanın da Britanya’nın da artık 1950’lerde olmadığını hesaplayamadı ve başarısız oldu. Önceki gün mücadele yöntemini değiştirdi. Israrla açık tuttuğu okulları kapattı. Sokağa çıkma yasağı ilan etmedi ama sokağa çıkmama çağrısı yaptı. Hatta sokaklara askerleri dizerek önlem almaya çalıştı.
Almanya işi biraz daha sıkı tuttu. Virüs yayılmaya başladığı zaman okulları kapattı. Olanaklı işyerlerinde evden çalışmayı gündeme aldı. Spor müsabakalarını, kitlesel buluşmaları iptal etti. Merkel yılbaşı konuşmaları dışında tarihinde ilk defa halka seslendi. Bu salgını 2.inci dünya savaşından sonra insanlığın başına gelen en büyük bela olarak niteledi.
Avrupa Birliği de işin ciddiyetini kavradıktan sonra ortak mücadele çağrısı yaptı. Bütün ülkeler bu virüsle işbirliği içinde olmak zorunda olduklarını geç de olsa anladılar.
Ülkemiz Kıbrıs’ta ise hala ortak mücadele için suni engeller ortadan kaldırılmadı. Küçücük Kıbrıs adasını bir bütün olarak düşünerek birlikte bu virüs belasını ortadan kaldırmayı başaramadık.
Tanınmışlık ya da tanınmamışlık, resmi devlet ya da sözde devlet, cumhurbaşkanı ya da toplum lideri gibi teranelerle ortak mücadele başarılamıyor. Ama virüs bu teraneleri dinlemediği gibi sınırları da tanımaz.
Halbuki iki toplumu birbirinden ayıran kapıları kapatacağımıza ve böylece kendi insanımıza eziyet edeceğimize, adamızın dünyaya açılan bütün kapılarını kapatarak belli bir süre izole olsaydık bugün virüs belasıyla ülkemizin iki tarafında da tanışmamış olurduk.
Olmadı. Ama hala hiçbir şey için geç değil. Hem bilgi birikimimizi, hem olanaklarımızı, hem de bütün Kıbrıs olarak yetişmiş insan potansiyelimizi ortaklaşa oluşturacağımız tek merkezden koordine edebilirsek bu virüs belasını en az zararla kapatabiliriz.
Böylesine küresel bir salgın bile bizi birleştiremezse ne birleştirecek?
***
Bu mücadele sürecinde hemen bütün ülkeler ekonomik destek paketlerini de birlikte açıklıyorlar. KKTC hariç. KKTC hükümeti hala ekonomik olarak tek kelime etmedi. Neredeyse bütün işyerleri kapatıldı.
İşverenler ay sonu nasıl maaş ödeyecek? Devlete olan yükümlülüklerini, vergi, sosyal sigorta, ihtiyat sandığı vb. ödemelerini nereden ödeyecek?
Çalışanlar ay sonu ne yiyecek? Nasıl geçinecek?
Hükümet bu sorulara da bugüne kadar yanıt vermeliydi. Ama hükümet sözcüsüne göre ekonomik yıkımın boyutunu hala öngöremedikleri için sabırla araştırıyorlarmış.
PİLE’DE YAŞAYAN KIBRISLI TÜRKLER NE YAPACAK?
Koalisyon hükümetinin maalesef bu konuda da herhangi bir öngörüsü yok. Önceki gün “Sınırları kapattık, Beyarmudu’nda sınırın öte tarafında kalan bölgede ve Pile’de yaşayan Türkler de bu tarafa geldiklerinde 14 gün karantina merkezinde kalacaklar” kararı aldı.
Güneye geçemezler çünkü Anastasiades yasakladı. Kuzeye geçemezler çünkü Tatar yasakladı.
Peki bu insanlar nereye gidecek?
Ne yiyecek, ne içecek?
Hastalanan olursa kime başvuracak?
İhtiyaçlarını nereden ve hangi parayla karşılayacak?
Kuzeyde çalışanlar TL kazanarak, Euro ile nasıl alış-veriş yapacak?
Sınırları kapattım demekle olmuyor. İnsanların günlük yaşamına da çareler üreteceksiniz.
Evet küresel salgınla mücadelede herkes fedakarlık yapacak. Ama herkes eşit oranda fedakarlık yapmalı. Bazıları daha az, bazıları daha çok fedakarlık yaparsa, yani salgınla mücadelede bile eşitsizlik yaşanırsa insanların güveni de o oranda azalır.