1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kurnaz-kahraman Hasan
Kurnaz-kahraman Hasan

Kurnaz-kahraman Hasan

Kurnaz-kahraman Hasan

A+A-

Mustafa Öngün
[email protected]

Yaşadığı kasabanın tehlike altında olduğunu anlaması çok sürmese de kasabayı tehlikeden kurtaracak şeyi keşfetmek tam 30 yılını aldı. “Kurtuluş projesi” adını verdiği görüşlerinden artık emindi. Kasabayı ve kasabalıyı kurtaracak şeyin ne olduğunu iyi biliyordu. Bilmekle de kalmıyor, nasıl yaptığını hala merak ettiğimiz bir şekilde bazı kasabalıları “kurtuluş projesinin” işe yarayacağına ikna ediyordu. Her geçen gün etrafında bir destekçi daha beliriyor; bu sayı arttıkça insanı esir alacak kadar güçlü bir duygu kaplıyordu ruhunu.
Kimseye itiraf edemiyordu belki ama aklının kuytu köşelerinde kendini geleceğin kahramanı olarak görmeye başlamıştı. Tüm kasabalının tanıdığı, gelecek nesillere hayranlıkla anlatılan, genç kadınların âşık olduğu “kahraman Hasan!”. Nereden geldiğini bilmediği bir ses, sürekli olarak fısıldıyordu: “Sen kahraman Hasan olacaksın!” Bu sesten kurtulmak artık onun için mümkün değildi. Basit bir Hasan olarak bu dünyadan ayrılmaya hiç mi hiç niyeti yoktu…
***
Bu güçlü duygu Hasan’ın kafasında karışıklıklar yaratmıyor değildi. Kasabayı kurtarmak mı? Kahraman olmak mı? Hangisi daha önemliydi? Hasan’ın cevabı kasabayı kurtarmaktı elbette. Ama bir yandan da içini kaplayan kahramanlık arzusuna dur diyemiyordu. Şimdilik kasabasını seven gizli bir hayal kahramanıydı ama bir gün gerçek bir kahraman olmak istiyordu. Bu isteğe engel olamıyordu. Hasan artık bu duygunun esiri olmuştu ve bundan utanmamaya başlamıştı. Günün sonunda kasaba tehlikedeydi ve bir kahramana ihtiyaç vardı.
Yalnız, Hasan bu duygulara kapılan tek kasabalı değildi. Birkaç kişi daha kendilerince “kurtuluş projesi” üretmişti. Önemli olan projelerin ayrıntıları değildi. İki proje de uzun ve tehlikeli bir yola çıkmayı gerektiriyordu. Çünkü her iki proje de kasabayı tehlikeden kurtarabilirdi ve diğer kasabaların kahramanları kurtuluş projelerinin her türlüsüne karşıydılar. Dahası, projelerin hayata geçmemesi için ellerinden geleni yapmaya hazırdılar. İşte bu yüzde kahraman olmak isteyenler uzun ve tehlikeli bir yola çıkmalıydılar…
***
Hasan da diğerleri gibi gizli arzularını ve kasaba sevgisini yanına aldı ve yola koyuldu. Ancak yola çıktıklarında bilmedikleri o kadar çok şey vardı ki, bilseler yola çıkarlar mıydı halen kasabalının içki masasında konuşula durur.
Bu bilinmezlik diyarında Hasan açısından en etkileyici olan yolculukta saf bir “iyiliğin” veya “kahraman” olma arzusunun onu başarıya ulaştırmayacağını öğrenmekti. İyilik hep kazanır diyordu kasabalı. Hasan da bir kasabalıydı günün sonunda, iyiliğin her zaman kazanmayacağını henüz bilmiyordu. Öğrenmesi için yolda yüzleşeceği zorluklar karşısında yalnız ve çaresiz kalmasını beklemeliydi.
Ona yardım edecek tek bir kişi bile yokken çok ama çok güçlü düşmanlar çıkmıştı yoluna. Hayata gözlerini açtığındaki haykırışından sonra belki de ilk defa kendini bu kadar çaresiz, güçsüz ve ne yapacağını bilmez bir durumda bulmuştu. Bu kez bu yalnızlığı ve çaresizliği bir bebek gibi ağlayarak değil, yalan, aldatma ve ikiyüzlülükle aşabilecekti.
Güçsüz olanların güçlüye karşı bazen tek bir silahı kalırdı o yolda: kötülükle bezenmiş bir kurnazlık. Hasan bunu yola çıkarken bilmiyordu, ama öğrenmişti. Hem de çok iyi öğrenmişti. Daha yola çıkar çıkmaz güç kullanarak yolculuğunu tamamlayamayacağını anlamış ve her adımında kendini güçlüleri kandırmak için planlar yaparken bulmaya başlamıştı. Başka çaresi de zaten yoktu. Güçsüz ve yalnız biri olarak kasabasını kurtarmak ve kahraman olmak istiyorsa, güçlüye karşı kullanabileceği tek bir silah vardı: Onlara yardımcı olacağını, kasabasını güçlülerin hizmetine sokacağı söylemek ve güçlülerin kuyularını kazmak; onları kandıran, usta bir kurnaz olmak. Tek çare buydu…
Yol, her geçen gün ona kurnazlık silahını biraz daha iyi kullanmasını öğretiyordu. Günler geçtikçe adeta bir tilkiye dönüşüyordu. Oysa yola çıktığında güçlülere karşı yılmadan savaşan bir “aslan” olacaktı. Kahramanlara ve kurtarıcılara yakışan da bu değil miydi zaten? Aslan olmak! Evet, buydu ona yakışan, ancak gelin görün ki Hasan yolda bir tilkiye dönüşmüştü… Belki de onu en çok üzen şeylerden birisiydi bu. Ve belki de bu yüzden ara sıra 5 dakikalığına bile olsa yalnız kalıp ağlamak istiyordu ama bir türlü yapamıyordu.
Yola çıkmadan önce, yolda kimseye güvenmeyeceğini de bilmiyordu. Bunu da anlaması çok sürmedi. Yol, onu kandırmaya, kasabayı daha da kötü bir durumun içine çekmeye çalışanlarla doluydu. Bu yüzden Hasan’ın yoldaki hayatının bir yarısı kurnazca planlar yapmakla geçerken, diğer yarısı da güçlülerin kendine karşı nasıl planlar yaptığını düşünerek geçiyordu. Sürekli önlemler almak ve karşı planlara yönelik ne yapacağını belirlemesi gerekiyordu. Her an, her dakika kandırılabilirdi.
***
Yıllar böyle geçmişti... Derken her klişe hikayede olduğu gibi Hasan da kasabaya geri dönme zamanı gelmişti. Güçlüleri bir şekilde alt etmiş ve kurtuluş projesinde önerdiği gibi gerekli kasabalarla antlaşmaya varmıştı. Artık gönül rahatlığı ile kasabaya dönebilirdi.
Daha kasabaya adımını atar atmaz, 14 yıldır durmuş bir kalbin tekrardan atmaya başlaması gibi çarpıyordu kalbi. Tam 14 yıl sonra yola çıktığı ilk günkü gibi hissetmişti kendini; tek bir farkla: Yolda bu tip heyecanlara kapılmak yok oluşla son bulabilirdi. Bu yüzden olacak, o yoğun duygular yerini vakit kaybetmeden şüphe ve soru işaretlerine bırakmıştı. Diğerleri – farklı kurtuluş projeleri olanlar – ondan önce dönmüş olabilir miydi? Yoksa kahraman onlar mı olmuştu? Böyle bir durumda gerçek kahramanın kendisi olduğunu nasıl anlatacaktı? Olası kötü senaryolar üzerine karşı atak yapmak için hiç gecikmeden planlar kurmaya başlamıştı. Kafasında bütün bunlar dolanırken bir yandan da kendine kendine, “artık hiçbir zaman yola çıkan Hasan olamayacaksın” diye fısıldadığını bugün bile çok iyi hatırlıyor…
Bütün bu karışık duygular arasında kasabaya ilk adımlarını atmıştı. Adım atar atmaz ise kasabada tanımadığı yeni gençlerin olduğunu fark etti. Elbette ki bunun şaşırtıcı bir yanı yoktu. Aradan 14 yıl geçmişti. Yeni gençlerin olması kadar doğal bir şey yoktu. Onu şaşırtan ise bu gençlerden bir tanesinin bile ona durup bakmamasıydı. Tek bir genç bile “kahraman Hasan geri döndü!!!” diye haykırmamıştı. Yoksa babaları bu gençlere ondan bahsetmemiş miydi? 14 yıl, onca zorluklar, kasaba sevgisi, hepsi boşa mı gitmişti? Daha da kötüsü Hasan boşu boşuna bir tilkiye mi dönüşmüştü? Yolda çok şey atlatmıştı, ama bir hiç uğruna tilki olmak kadar canını hiçbir şey yakamazdı…
Dayanamayıp yolda gülüşerek yürüyen birkaç genci durdurmuş ve “sizi kurtarmak için yıllar önce yola çıkan Hasan diye birini tanıyor musunuz?” diye sormuştu. Gençler suratlarındaki gülümsemeyi bırakmadan birbirlerine bakmaya başlamıştı. Derken bir tanesi “ben öyle birini duymuştum ama babama sorsanız o daha iyi bilir” diye yanıt verdi. Bu cevap biraz da olsa umut vermişti Hasan’a ama anlaşılan, nesilden nesile anlatılan bir kahraman olmamıştı henüz. Olsa, gençler en azından anlatılanlardan, onun nasıl birine benzediğini biliyor olurlardı… Oysa karşısına çıkan ilk dört gençten sadece bir tanesi ismini duymuştu.
***
14 yıl içinde olan biteni anlaması yaklaşık bir haftasını aldı. Eski arkadaşı Salih’ten öğrendikleri kötü sonla biten romanlardan bile daha kötüydü Hasan için. Okumaya bile dayanamadığı o kötü sonlardan birisini yaşıyordu adeta. Ne kendisi ne de diğerleri kahraman olabilmişti. Onlar gittikten yaklaşık dört yıl sonra kasabalı tehlike diye algılananın aslında gerçek anlamda tehlike olmadığı kanısına varmış. Hatta Hasan ve diğerlerine haber yollamaya çalışanlar çok olmuş ama yoldakiler bunu güçlülerin bir oyunu sanmış. Ne acıdır ki değilmiş, gerçekmiş duydukları. Kasabalının artık kahramanlara ihtiyacı yokmuş.
İşte bu gerçeği öğrenen Hasan, kasabaya varışından tam bir hafta sonra Salih ile dertleştikleri tepeden kendini aşağıya bırakmayı planlıyordu.
Belki de bir saattir tepedeki gölgelikte Salih ile oturuyorlardı. Hasan batan güneşin kızıla boyadığı ovaya bakıyordu. Bir an bile kafasını oynatmamıştı. Rüzgarın sesinden başka hiçbir şey duyulmuyordu artık. Konuşacak pek de bir şey kalmamıştı. Kim olduğunu ve bundan sonra kim olacağını ilk ve son defa o gün Salih’e söylemişti. Gözlerini kızıl ovadan ayırmadan, esen rüzgârın tonunda bir sesle şunları söylemişti Salih’e:
“Artık kendimi tanıyamıyorum. Kasabayı sevdiğim için çıkmıştım yola. Ama bugün kasabadan da, kasabalıdan da nefret ediyorum. Kahraman falan da olmak istemiyorum. Kahraman olmak için kasabayı sevmek lazım ama ben artık hiçbir şeyi sevemem Salih. Sen de artık benden uzak durmalısın. İçimdeki bu nefretle ya şimdi kalkar ve kendimi bu tepeden aşağıya bırakırım ya da kasabaya geri döner ve kasabayı kontrolüm altına almak için her türlü oyunu oynamaya başlarım.
Yalan ve düzenbazlık. Buralarda kimse bu oyunu benden daha iyi oynayamaz Salih. Bil ki, geri dönersem oyunlarla dolu, amaçsız ve nefret dolu bir iktidar savaşı başlar. Çünkü biliyorum, yola çıkan diğerleri de nefret ediyor artık kasabadan. Onlar da sevmiyor bu boş ve garip insanları. Hayatta kalmanın tek çaresi var artık, tüm kasabalıdan daha güçlü olmak, onları değersiz ve hor görmek. Kasabalıya ve kasabaya duyduğum bu nefretin tek tesellisi bu. Aynı şeyi yola çıkan diğerleri de isteyecek. Onlar da salt bir iktidar peşinde olacaklar. Çünkü onlar da artık nefret ediyor bu kasabadan ve onun garip insanlarından. Artık bizim için ya ölüm ya iktidar, başka çare yok Salih.”
Lafını bitirirken ayağa kalkıp tepenin ucuna yaklaşmıştı. Salih endişelense de yerinde kalmayı ve onu yalnız bırakmayı tercih etti. Artık güneş neredeyse batmak üzereydi, Hasan kızıl ovaya bakıp, boşa geçmiş hayatına birkaç damla gözyaşı bırakırken hayatta kalmaya karar verdi. “Önce kahraman olmak, şimdi de iktidar. Keşke sevgiye esir edebilseydim kendimi, ama olmadı be Salih. İki anlamsız isteğe kurban ettim hayatımı” dedi ve Salih’in yüzüne bile bakmadan kasabaya doğru yola çıktı...
***
Bu hikayeyi bitirirken yan masada birkaç gencin sohbetine kulak misafiri oluyorum. Hasan ve onun gibilere “kurnaz-kahraman” ismini takmışlar anlaşılan. Bir tanesi “kurnaz kahramanlardan kurtulmadan, bu kasabada hiçbir şey olmaz. Yeni yollar, yeni yöntemler bulmak lazım” diyor. Sanırım bugünlerde genel kanı bu. Anlaşılan Hasan’ın kim olduğunu artık sadece Salih bilmiyor. Belki de bu gençler, şu kahraman olma arzusu ile yola çıkıp nefret ve iktidar hırsı ile biten yoldan vaz geçerler. Belki de bu gençler, başka duygularla beslenen yollar bulurlar. Bunu bilemeyiz…

Bu haber toplam 1965 defa okunmuştur
Gaile 277. Sayısı

Gaile 277. Sayısı