KÜRT SORUNU VE “BİZ”
Türkiye’de Kürt sorununun çözümü yönünde çok önemli adımlar atılıyor. İmralı süreci çok yeni ve önemli. Bu adımın ilk sinyalleri gelişince, bunu darbelemek için provokasyonlar yapıldı. Paris’te üç Kürt kadın vahşice öldürüldü.
Büyük bir olay oldu cenaze töreni. Ne olacaktı? Ancak Hükümet ve Kürt hareketi gayet soğukkanlı ve insani bir tavır sergiledi. Kitlesel bir cenaze ile vahşice öldürülen kadınların acısı, geleceğe kapı açan, insani bir barış geçidine döndürüldü.
İşte bu süreçlerden sonra, şimdi ikinci BDP heyeti de İmralı’ya gitti ve Abdullah Öcalan’la görüştü. Tabi bu arada PKK, Kandilde toplandı, sürece destek verdi. Hükümet, bu sürece, demokratik kamuoyunun duyarılılıklarını ve Türk kamuoyunun hassasiyetlerini de göstererek yaklaşmaya çalışıyor. Taraflar temkinli bir şekilde ilerlemeye çalışıyor.
Süreç , daha ilk adımlarında. Süreçte herkes barışa katkı sağlayacak yeni dile kendini uyarlamaya çalışıyor. Her kesimde eski ezberlerini aşma çabası var. Bu olumludur.
Yani, Türkiye, bu tabu sayılan sorununu aşmak için, çok yeni ve demokratik dinamizm gerektiren sürece girdi. Bu sürecin gelişmesi ile bu demokratik dinamik Türkiye’ yi demokrasi açısından da ve ekonomik olarak’ ta daha da geliştirecektir.
Kürt sorunu, artık Türkiye TV’ lerinin her tartışma programının odağına oturdu. Yani sorunun ele alınması, devletin dar koridorlarından ve “ Milli Güvenlik Kurulu” kıskacının dışına çıktı. Siyaset alanının içine ve gündemine aşılması gereken bir sorun olarak girdi.
Kürt hareketi de buna bağlı olarak dünkü ezberini bozdu. Sorunu çözmenin dilini ve içerigini, demokrasi sorunu ile bağdaştırdı ve Türkiye’nin tüm halklarının demokratik birliğini öne aldı.
Tabu sayılan bu konunun, devletin dar koridorlarından çıkması ve on binlerin, milyonların açık tartışmasına girmesi, bütün bu olumlu noktaların gelişmesini sağladı..
Bu sorunun açık tartışılması, artık ulusal, demokratik, toplumsal sorunların çözümünün, “ Milli Güvenlik Kurulunun “ odalarında değil, siyaset alanın içinde, halkın iradesinin şekillendirdiği parlamento alanında ele alınmasını getiren önemli bir gelişmedir.
Türkiye’de bunun da gelişmesini sağlayan ilk ve en önemli dönemeç ise açıktır ki, Kıbrıs sorununun tartışılması ile başladı.
Kürt sorunu gibi “Milli Mesele” denip tabulaştırılan ve onun gibi, siyaset alanının belirleyiciliği dışına alınan ve “Milli Güvenlik Kurulunun” dar odalarında ele alınan Kıbrıs sorunu; 2002 ile başlayan süreçte, bu koridorların dışına, Kıbrıs Türk halkının dinamizmi ile çıktı.
Bu da, hem Kıbrıs Türk halkı içinde, hem de Türkiye’de, eski devletçi ezberlerin dışında, “ Milli Güvenlik Kurulunun” mantığı ve dili dışına; on binlerin, yüz binlerin, milyonların dahil olduğu yeni bir tartışma ortamı ile taşındı. Bu bir ilkti. Kıbrıs’ta ve Türkiye’de.
Bugün Kürt sorununun, TV’lerde hararetli tartışma programlarında aleni tartışılması gibi, 2002- 2005 arası dönemde de aleni bir şekilde Kıbrıs sorunu, Kıbrıs ve Türkiye kamuoyunda tartışıldı..
İşte, günümüzde, Türkiye’ de başlayan Kürt sorunu ile ilgili siyaset alanının daha da genişlemesine yol açan bu sürecin temeli, Kıbrıs sorununun çözümüne dönük Kıbrıs’ta başlayan “o” süreçti.
İlk defa, “ulusal “ sayılan ve “Milli Güvenlik Kurulu” odalarında ele alınan bir sorunun, siyaset alanının içinde, halk önünde ve halkın içinde olduğu bir ortam da ele alınması gelişti.
Kamuoyu, sivil toplum ve siyaset alanında, parlamentoda ve partiler düzleminde açık tartışılması gelişti. Hatta Kıbrıs ve Türkiye’de, seçimlerde, halk iradesinin şekillenmesinde, kantarın topuzu oldu Kıbrıs sorunu. Siyaset alanının genişlemesi bu sayede oluştu.
HEYHAT
Ama heyhat, Türkiye’de Kıbrıs sorunun yol açtığı siyaset alanının genişlemesi, şimdi, Kürt sorunun çözümü süreci ile daha da gelişirken; biz de ise durum dünden geriye gitti.
Üstelik, yalnız Kıbrıs sorunu değil, iç sorunlar, ekonomik, demokratik problemler, hatta UBP Kurultayı bile artık siyaset alanın içinde, sorun ele alan ve aleni tartışan ve çözümü de kendi dinamiğinde oluşturan bir noktada değil ..
Bırakın Kıbrıs sorununu, artık ekonomik önlemler, programlar, demokratik sorunlar dahi, Elçilik, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı koridorlarına hapis edildi.
Ülkemizde , dün, bugünden farklı, tüm bu sorunların dar devlet koridorlarının dışına çıkışı ve olguların, “ Milli Güvenlik Kurulu” mantığının hapisliğinden azade olmasını sağlayan, bir halk diplomasisi geliştiğini unutmak mümkün değildir.
Bazıları unutabilir, ama o günlerde bu “MİLLİ GÜVENLİK KURULU” mantığına bağlı olanların, “ne demek bu ulusal sorun sokakta mı konuşulacak” diyorlardı. Halk dinamiği bunu aşmıştı..
Ama bugün, bu değişimde önemli bir paydaş olan ve bundan siyaseten de yararlanan AK Parti, şimdi Kıbrıs’ta, Türkiye’de devam edip gelişenin aksine; Kıbrıs’ta ve üstelikte bunu, ” DEĞİŞİM SAĞLAMAK” adına da yaparak, eski “ Milli Güvenlik Kurulu” mantığına göre hareket etmeye başladı.
Siyaset alanını daraltıyor. Her şeyi, eski, “ Millli Günelik Kurulu” mantığının yansıması gibi, Elçilik Koridorlarına alınıyor. Bu yüzden de her şey, eskiden daha kötü ve gerginlik yaratarak yaşanıyor.
Siyaset alanının genişlemesini Türkiye’de sağlayanlar,” iyilik” adına Kıbrıs’ta siyaset alanının daraltılmasına yol açıyor. Bundan da “MARAZ” doğuyor. İşte yanlış olan budur.
SOL DA BUNA KATKI KOYUYOR
Kıbrıs Türk sol hareketi ve demokratik kamuoyu ise, bu gelişen yanlışa tepki koyacak diye, eski dar, “ulusalcı” yaklaşıma ve onun diline savruluyor. Bu da esası tartışmanın odağından uzaklaştırıyor.Tartışmayı kalıpların içine saklıyor.Şekli yan, özün önüne geçiyor..
Bakın, İmralı’ya giden BDP heyetinin bileşimini şimdi armağan etmek isterim. Kime mi? Bu yanlış yapıya tepki adına, soldan katkı koyanlara. Heyetin iki ismi üzerinde duralım.
Ahmet Tan, kendisini bir İslam Enternasyonalisti ve evrensel, demokratik değerlere bağlı biri olarak tanımlıyor.
Sırrı Süreyya Önder. Kendisi bir Türkmendir. Ama kendisini, Kürt sorunu çözülene kadar bir Türkmen olarak, Kürt gibi his edeceğini söylüyor. Ayni zamanda da çok değerli bir sosyalist enternasyonalisttir.
Yani, BDP, bu temel sorunda, dün, Kıbrıs Türk halkının ürettiği ve sol hareketin şekillenmesine büyük katkı koyduğu, Ramiz Manyera ile ayni değerde buluşma dinamiği gibi….
Şimdi bunu Türkiye’de Kürt hareketi, kendi yapıları içinde sentezleştirdikleri bir irade ile farklılıklara saygıyı korurken, onları ortak demokratik değerde buluşturmanın zenginliğini ve derinliğini yaşıyor. Böylece, hem sivilleşmeye, hem siyaset alanının genişlemesine, hem Kürt sorununun aşılmasına, hem de demokratikleşmeye, büyük bir katkı sağlıyorlar..Barış geçidinin önünü açıyorlar....
YARATTIĞIMIZI ELDEN KAÇIRMAK
Ama heyhat. Şimdi kendi ürettiğimiz dinamizmin, Türkiye genelinde yol açtığı ve bugüne gelinmesini sağlayan dinamik ile Kürt hareketinin demokratik çözüm için ürettiği bu bileşimin, bizim çok önceden ürettiğimiz yaklaşım olduğunu görmeden, şimdi siyaset alanının daraltıldığı bu aşamada, bizde, buna, tepki adına katkı üretiyoruz. Eski “ulusalcı” dar reflekslere dönerek.
Yani şimdi değişim adına “ağır devlet” adımı ve buna da tepki olarak gelişen “entegrasyonu” engellemek adımlarının dar yaklaşımları ile alabildiğine dar alanlara sığışmaya çalışıyoruz. Hem kendi içimizde, hem de Türkiye ile ilişkilerimizde. Hep birlikte böylece eski dile ve mantığa geri gidiyoruz.
Artık başkalarının örnek aldığı, kendine uyarladığı demokratik değerlerimizi ve yaratığımız dinamikleri göz ardı etmemek gerekiyor….