1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. 'KÜRT SORUNU VE KIBRIS...'
KÜRT SORUNU VE KIBRIS...

'KÜRT SORUNU VE KIBRIS...'

Temel İskit, TARAF'ta yazdı;Kıbrıs’ta çözümün, dış politikamızı çok büyük ölçüde rahatlatırken, AB üyeliğimizi tekrar rayına sokacağı muhakkak

A+A-

 

 

Temel İSKİT

 

Kürt sorunu dış politikamızın da en önemli etkeni haline geldi. Siyasi çözümü şimdilik ikinci plana atıp ‘terörle mücadele’ye kilitlenen hükümet dış ilişkilerimizin odağına PKK’yı yerleştirmiş gözüküyor. PKK’yle mücadelede yabancı ülkelerin işbirliğini sağlamak, ya da bu örgüte verdikleri varsayılan destekten vazgeçmeye ikna etmek diplomasimizin en önemli uğraşı bugün.

Bölgemizde, Suriye’ye ve büyük ölçüde İran’a bakışımızı bu ülkelerin PKK’ya destek olasılığı koşullandırıyor. Irak ve tabii ki Kuzey Irak ile ilişkilerimizdeki ana tema malum: PKK ile mücadelede işbirliği. İsrail’den rahatsızlığımızın bir nedeni de ‘terörü alttan alta teşvik etmesi’ kuşkusu.

ABD ile bahar dönemi yaşamamızda en önemli unsur PKK’yı ‘ortak düşman’ sayması ve örgütle savaşta destek vaatleri. Medyadaki ‘Predator’ fotoğrafları ilişkilerimizin sağlamlığının ana simgesi.

Avrupa cephesinde ise temaslarımızda AB üyeliğimizden çok PKK’ya verilen destekten şikayetlerimiz gündemde. Başta Almanya ve Fransa’nın örgütün faaliyetlerine göz yumdukları ve buna ‘artık’ bir son verilmesi gerektiği eskiden de ifade edilirken bu defa sesimiz çok daha yüksek ve sert çıkıyor.

Daha genel olarak Kürt sorunu dış dünyada görünürlük ve prestiji artan Türkiye’nin en zayıf noktası olarak sıkça gündeme getiriliyor. Bölgesel –hatta küresel- güç olma iddialarımızın önünde en önemli engel olarak gösteriliyor. ‘Kendi evine düzen veremeyen’ bir ülkenin örneğin Arap uluslarına nasıl ‘örnek’ olabileceği sorgulanıyor. Özellikle, Kürt sorununda siyasi çözüm yerine şiddet politikalarına kapılmanın Türkiye demokrasisinin sağlıklı bir ‘model’ olma şansını azaltabileceği üzerinde duruluyor.

Sonuçta, Kürt sorununun dış politikamızın üzerindeki gölgesinin kalkması için bu soruna demokratikleşme sürecimiz çerçevesinde ‘içeride’ çözüm getirilmesi gerektiği gerçeğinden kaçmak pek mümkün gözükmüyor.

Dış politikamızın ‘ezeli’ etkeni Kıbrıs sorunu dahi Kürt sorunundan ilgisiz değil. Kıbrıs’ta çözümün, dış politikamızı çok büyük ölçüde rahatlatırken, AB üyeliğimizi tekrar rayına sokacağı muhakkak. Bu da tüm sistemimizi demokratikleştirme çabalarımıza sür’at kazandıracak. En önemli sonuçlarından biri de Kürt sorununun siyasi çözümünü kolaylaştırmak olacak elbette.

Geçen hafta BM Genel Sekreterinin New York Greentree’de bir araya getirdiği Eroğlu ve Hristofyas zirvesinde belirli bir yol alındığı umudu var. Taraflar Ocak 2012’de tekrar bir araya gelecekler. Beklenti o zamana kadar sorunun ‘iç yönleri’ konusunda büyük ölçüde ilerleme sağlanması, son uzlaşmaya ise New York’da varılması. Sonra sorunun dış güvenlik boyutlarının ele alınacağı bir ‘çok taraflı konferans’ toplanacak.

Türk tarafı iyimser. Greentree’deki sonucun Ankara’nın çizdiği ‘Temmuz AB dönem başkanlığından önce birleşik Kıbrıs’ın doğması’ takvimine uyduğunu düşünüyor. Ban Ki-moon’un ‘son oyun’ dan bahsetmesi sorunun şu veya bu şekilde sonlandırılacağının işareti sayılıyor. Tabii bu beklenti çözüm yanlıların arzuları kadar ‘iki devlet veya ilhak’ isteyenlerinkini de yansıtıyor.

Buna karşı Rum tarafı hiç de aynı havada değil. Hristofyas görüşmeler sonrası açıklamasında Greentree’de önemli bir adım atılamadığını ve Ocak ayına kadar aradaki mesafenin kapatılmasının zor olduğunu belirtti. Rum tarafında hakim hava iç boyutlarda uzlaşma olmadan uluslararası konferansın toplanamayacağı yönünde.

Zaten iç siyasi ve ekonomik sorunlarla boğuşan Hristofyas’ın ve genelde de AB üyesi olarak Ada’daki avantajlı konumunu terketmekte pek isteksiz olan Rum tarafının ancak dış etkenler sayesinde çözüme ikna edilebileceği malum.

Ne yazık ki tarihinin en önemli ekonomik krizini yaşayan AB’den bu enerjiyi beklemek güç. Gündeme yeni gelen doğal gaz konusu ise çözümü kolaylaştıracak bir işbirliği imkanı açmak yerine pay kapma iştahını kabartıyor. Güney Kıbrıs’ın Türkiye’ye karşı kalkan oluşturmak için Rusya ve Fransa şirketlerine arama imtiyazları tanıyacağından bahsediliyor. AB Haber’in aktardığına göre Greentree sonrasında bu ülkelerin Ban Ki-moon’u müzakereleri sonlandırma yetkisinin olmadığı, bu kararın Güvenlik Konseyi’ne ait olduğu şeklinde uyarmaları da manidar. Anlaşılan istikamet yakın bir çözüm yönünde değil. Müzakerelerin yine zamana yayılması, hatta 2013’e kadar ara verilmesi olası.

Taraflar -bu arada bütün artan özgüvenine rağmen Türkiye- yine görüşmeleri kesen taraf olarak gözükmeyi göze alamayacakları için Kıbrıs sorunu galiba ‘dünyanın en uzun süredir çözülemeyen sorunu’ ünvanını sürdürecek. Kürt sorunu ise AB perspektifinden mahrum kalsa da Türkiye’nin bekası için çözülmeye mahkum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1552 defa okunmuştur